Kategoriler
ahvalnews

Dünyanın en uzun sokağa çıkma yasağı memleketimde devam ediyor

Dört yıl önce bugünü dün gibi hatırlıyorum. 2 Aralık 2015’te memleketim Sur’da sabahın erken saatlerinde sokağa çıkma yasağı beşinci ve son kez ilan edildi. Sonra Sur bomba ve silah seslerine gömüldü. Surlular ellerinde taşıyabildikleri eşyaları ile Sur’dan çıkıyorlardı. Kiminin elinde iki kilim, kiminin sırtında birkaç döşek. Sur içinde bunlar olurken Sur dışında ise Sur’da yaşananları protesto etmek ve Sur’daki ablukayı delmek için gösteriler vardı. Tüm bu şiddet ve ölümün arasında hayat utançla akıyordu.

Dokuz gün sonra, 11 Aralık 2015’te Sur’da sokağa çıkma yasağına 17 saatlik bir ara verildi. O 17 saatte Sur’un çoğu boşaldı. O gün, 7 bin yıllık memleketimin o güzel sokaklarını son görüşümdü. Henüz olacakları bilmiyorduk. Sur’dan can haliyle çıkmaya çalışanlara destek olmaya çalışırken, yıkıntıların arasında gözü yaşlı bir kadın gökyüzüne bakıp beddua ediyordu: “Bizi bu hale koyanlar rahat yüzü görmeyin.” Amin, amin!

Sonra neler mi oldu? 100 gün süren bombardıman, askeri operasyon ve çatışmalar, ardında onlarca ölü bırakarak 9 Mart 2016’da bitti. Hemen ardından 10 Mart’ta, Sur’a kepçeler ve kamyonlar girdi. Çatışmaların yaşandığı Sur’un yasaklı altı mahallesi onarılabilecekken, tam tersine yıkılmaya başlandı. Evler, yaşamlar, anılar, hatta evlatların kemikleri moloz diye toplanarak Dicle nehrine atıldı. 21 Mart’ta Bakanlar Kurulu kararı ile Sur’un yüzde 82’si “kamu güvenliği” gerekçe gösterilerek kamulaştırıldı. 1 Nisan’da dönemin Başbakanı Davutoğlu  Sur’a gelerek, Sur’u Toledo yapacağını söyledi, şaka gibi.

22 Mayıs 2016’da, Sur’da yasaklı alanın çok ufak bir bölümünün açılması ile biz Diyarbakırlılar aylar sonra ilk kez Sur’a yapılanlar ile yüzleştik. İnsanlar evlerinden bir parça iz bulmak umuduyla Sur’a koştular o gün. Açılan sokaklar harabe halde, evler çöplük içindeydi. Duvarlarda çatışmalardan kalan kan ve kurşun izleri vardı. Yoğurt Pazarında bulunan beş katlı binanın damına çıktık hepimiz.  7 bin yıllık Sur yerine korkunç bir yıkım vardı karşımızda. Dar küçelerin yerine koca bir düzlük vardı. Gözyaşları sessizce akıyor, damdaki insanlar ağlıyordu.

2016 sonuna doğru hükümet erkanı bir kez daha Sur’a gelerek Sur’la ilgili planlarını açıkladılar. Sur’u yeniden inşa edeceklerini “müjdelediler” Diyarbakırlılara. Ocak 2017’de Sur’un ana caddesi Gazi Caddes’ini “yenilemeye” başlamışlardı bile. Cadde üzerindeki dükkanlar ince bazalt, ahşap gölgelik ve beyaz boya ile kaplandı. Sur hızla yabancı bir yere dönüşmeye başladı. Daha sonra bu “yenileme” iç kısımlara doğru ilerledi. Bir yandan da yıkılan altı mahallede garip villalar yapılıyordu. Tarihi Sur Koruma Planı çiğnenerek UNESCO koruması altındaki Sur’da geniş bulvarlar açıldı. Bu sırada yasak hep devam etti. Bizler yasaklı alanda yapılanları, yasaklı alan dışındaki yüksek binalara çıkarak gözlemlemeye çalıştık.

Yetmedi. Mayıs 2017’de bu sefer tarihi Alipaşa Mahallesi “kentsel dönüşüm” adına yıkılmaya başlandı. Alipaşalılar, Surlular çok direndi ama olmadı. Bir yıl içinde Alipaşa tamamen yok edildi. Oraya da villalar yapılıyor şimdi. Çoğunluğu bitti bile. Tüm bu inşa devam ederken yasaklı alandaki tarihi yerler, kiliseler yağmalandı, Sur tarihi bazalt taşlarına kadar satıldı.

Böylece 7 bin yılık Sur’un yedi mahallesi 2016-2017’de yok edilmiş oldu. Metrekare olarak ise yarısından fazlası yok oldu. Eski Sur’dan geriye çok az şey kaldı. Şimdi bu mahallerde tarihi dar küçeler yerine, yüzlerce garip villa var. Bu villaların kimlere verileceği, kimlerin oturacağı hala belirsiz. On binlerce yıllık Med, Ermeni, Asuri… kültürü üzerine garip parklar, Osmanlı motifleri ve ucube villalar yükseliyor. Devlet Sur’da yeni bir tarih yazıyor. Biz Kürtler, Ermeniler, Süryaniler… bu toprakların halkları, bu yeni tarih yazımı içinde yokuz.

Sur, Diyarbakırlıların evidir. Tüm Diyarbakırlılar Sur’dan çıkmadır. Sur demek, geldiğin yer demektir Amed’de. Sur, Amed’de yaşayanların yuvasıdır. Aslında şahit olunan yuvanın, evin yıkımıdır. Evimiz yıkılmıştır. Ve evimde, 7 bin yıllık memleketimde, insanlığın ortak mirası olan memleketimde, bugün sokağa çıkma yasağının dördüncü yılı doluyor. Artık içeride kimse kalmadığına göre, bu yasak daha çok Diyarbakırlıların bu mahallelere girişini engelleme yasağına dönmüş durumda. Ve tek bir kurum sormuyor, bu anlamsız yasak neden devam ediyor diye…

Bugün bir kez daha inatla, ısrarla hatırlatmak istiyorum:

Dünyanın en uzun sokağa çıkma yasağı memleketimde devam ediyor.