Kategoriler
ahvalnews

Yüzyılın özeti

2020 Temmuz ayı, Muş Malazgirt ilçesi.   6 çocuk annesi Fatma Altınmakas   12 Temmuz günü Konakkuran Jandarma Karakolu’na gider. Kendisine tecavüz ettiği iddiasıyla eşinin kardeşi Sinan Altınmakas’ı şikâyet eder.  Fatma Türkçe bilmemektedir.

İfadesinde Kürtçe tercüman  bulundurulmadığı için darp edildiğini anlatamaz  ancak sağlık kontrolü için götürüldüğü Adli Tıp’ta yaşadığı şiddet belirlenir.

Karakola yaptığı şikayetten iki gün sonra, 14 Temmuz’da Fatma eşi Kazım Altınmakas tarafından öldürülür. Muş Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü’nün, Malazgirt Sulh Ceza Hakimliği’ne yaptığı başvuru sonucunda Fatma Altınmakas ile ilgili haberlere erişim engeli getirildiği için cinayeti eşi tek başına mı işlemiştir, yoksa Fatma’nın kardeşinin ifade ettiği gibi “toplumsal baskı ile” mi işlenmiştir, başkaları da var mıdır bu cinayetin içinde, bunları bilmiyoruz.

2 hafta önce Emniyet Genel Müdürlüğü’nün Kadın Acil Destek Uygulamasının (KADES) 6 dilde hizmet vermeye başladığını açıklaması, çoğumuza Türkçe bilmediği için ifadesi alınmayan Fatma’yı hatırlattı. Emniyet Genel Müdürlüğü KADES’e ilişkin yaptığı paylaşımda şöyle söylüyordu.

#KADES Uygulaması artık 6 dilde…

Türkçe

Arapça

Farsça

İngilizce

Rusça

Fransızca

Tek tuşla şiddetin karşısında, kadınların yanında…

Kadına karşı şiddeti önlemeye yönelik, kişilerin direkt can güvenliğine ilişkin bir uygulama da bile Kürtçenin olmaması, bu ülkenin yaklaşık dörtte birini oluşturan vatandaşların anadilinin düşünülmemesi elbette çok şey söylüyor bizlere.

Biz Kürtler son 5-6 yıldır bu ülkenin politikalarında yine yokuz. Sadece Sağlık Bakanlığının broşürlerinde, uçaklardaki anonslarda, adliyelerdeki hizmetlerde değil, biz her anlamda yokuz! Dilimiz yok, kültürümüz yok, şarkılarımız yok, bayramlarımız yok, seçilmişlerimiz yok! Biz Kürtler Emniyet Genel Müdürlüğünün o tek tuşunda bile yokuz. Bunu bilmek acı veriyor doğrusu.

Ama öte yandan şöyle bir gerçeklik de var:  Devlet bizi yok saydığında biz yok olmuyoruz. Dilimiz yasaklandığında, onu yaşatabilmek için başka yollar deniyoruz. Partilerimiz kapatıldığında, alfabenin başka harflerine geçiyoruz. Şarkılarımız yasaklandığında, biz de ıslıkla söylüyoruz. Bayramlarımız yasaklandığında, Newroz  ateşini evde yakıyoruz.

Kültürümüz yasaklandığında, dengbej oluyor, kültürü nesilden nesile klamlarla aktarıyoruz. Evimiz yakıldığında, köyümüz boşaltıldığında, biz inatla ve ısrarla, hatta bazen tekrar yıkılabileceğini bile bile o köye dönüyor, yıkılan evimizi baştan kuruyoruz. Ağaçlarımız, ormanlarımız yakıldığında biz kalan kökü besliyor, suluyor, büyütmek için çabalıyoruz. Kentlerimiz başımıza yıkıldığında biz o kenti ilmek ilmek tekrar örüyoruz. Yıllar alıyor, on yıllar alıyor, hatta yüzyıl alıyor; ama kendimizden, dilimizden, kültürümüzden, köklerimizden vazgeçmiyoruz.

Kürtlerin sık kullandığı bir sözle bitireyim yazıyı:

Ew Dibêjin “Hûn Tunene”; Em Dibêjin “Em Hene!”

“Onlar diyor ‘siz yoksunuz’. Biz diyoruz ‘biz varız’.”

Bu söz, biz Kürtler açısından bir yüzyılın da özeti sanırım.