Başlıktaki sözler geçen yıl tanıştığım mayın mağduru bir çocuğa ait. Gerçek ismini kullanmak istemiyorum, ismi Hasan olsun. Hasan’ın hikayesi bölgede mayın mağduru yüzlerce çocuğun hikayesinin bir benzeri. Çoğunlukla çocuklar hayvanları otlatırken, demir toplarken, ormanda ya da okul yolunda gördükleri cismi oyuncak sanıp ellerine alıyorlar. Gerisi, patlama ve koca bir boşluk.
Türkiye’de mayın ve patlamamış savaş atıkları önemli bir boyutta. Türkiye’deki kara mayını sayısının 1 milyon civarında olduğu belirtiliyor. Yine Türkiye’de depolarda da imha edilmesi gereken 3 milyon mayın bulunmakta. Mayınlar sadece sınır boylarına da döşeli değil. Sınırın iç kesimlerinde de mayınlı bölgeler mevcut. 90’larda özellikle karakollar ve boşaltılmış köylerin etrafına mayınlar döşendi. Bugün maalesef mayınların döşeli olduğu alanlar bilinmiyor. 2004 yılında mayın haritasının kaybolduğu açıklandı. Bazı eski Genelkurmay Başkalarının açıklamaları ise Türkiye’de hiçbir zaman düzgün bir mayın haritalaması yapılmadığına işaret ediyor.
Türkiye devleti mayınların temizlenmesi ve sivillerin korunmasıyla ilgili Ottawa Sözleşmesi’ni 2003 yılında imzaladı. Türkiye’nin Ottawa Sözleşmesi yükümlülüklerine göre stoklarda bulunan mayınları 2008 yılına kadar imha etmesi, toprağa döşeli mayınları da 2014 yılına kadar temizlemesi gerekiyordu. Türkiye bu yükümlülüğünü yerine getirmedi, ek 10 yıllık süre istedi, Birleşmiş Milletler 8 yıllık ek süre verdi. Kısacası 2022 yılına kadar Türkiye, sınırları içerisindeki mayınları imha etmekle yükümlü. Bunun gerçekleşmesi neredeyse imkânsız.
Bu konuda bazı iyi gelişmeler de yok değil. 2015 yılında Savunma Bakanlığı içerisinde Milli Mayın Faaliyet Merkezi (MAFAM) kuruldu. MAFAM kurulur kurulmaz mayın temizliği konusunda çalışmalara başladı. Avrupa Birliği’nden alınan fonla Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) ile işbirliği içinde “Türkiye’nin Doğu Sınırlarında Mayınların Temizlenmesi ve Sınır Denetim Kapasitesini Artırarak Sosyo-Ekonomik Gelişimin Sağlanması Projesi” hayata geçirildi.
Proje kapsamında Türkiye’nin doğu sınırlarından başlayarak mayın temizliği başladı. Bu projenin, AB bütçesi ve UNDP işbirliği ile gerçekleştirilen en kıymetli projelerden biri olduğunu söyleyebilirim, çünkü yapılan iş, hayat kurtarıyor. Temizlenen her bir mayın bir çocuğun, sınırı aşmaya çalışan bir mültecinin, oradan geçecek bir insanın hayatta kalması demek. O nedenle çok kıymetli.
Mayın mağdurlarına dönecek olursam. 2012 yılında değişen SGK yasası ile mayın mağdurları proteze ve gerekli tedavilere erişim konusunda oldukça rahatlamışlardı. Medikaller en ücra köylere kadar gitmiş, ihtiyacı olanlara protez götürmüş, neredeyse güvencesiz hasta kalmamıştı. Sistem suiistimallere açık olmasına rağmen, kolunu, bacağını, gözünü mayın patlamalarında kaybetmiş bu mağdurlar için, köylere kadar gidilip onlara ulaşılması açısından önemli ve kıymetli idi. Birtakım önlemlerle suiistimallerin önüne geçilebilirdi.
Ancak yaklaşık üç yıl önce devlet medikalcilere bu konuda verdiği desteği kesti ve akabinde birçok medikal şirketi battı, üstüne enflasyon da gelince protez fiyatları çok arttı. Sonuç olarak mayın mağduru insanlar, yine o ücra köylerde kendileriyle baş başa kaldılar. Bugün mayın ve çatışma atığı mağdurlarının proteze ulaşması artık oldukça zor. SGK’nın verdiği destek protezin ancak üçte bir, bazen dörtte bir fiyatını karşılıyor. Büyüme çağındaki çocuklarda ise protezin sık sık yenilenmesi gerekiyor ki bu başlı başına bir sorun bu çocuklar için.
Hasan güzel kalpli bir hayırseverin desteği ile artık kollarına kavuştu, gömlek giyebiliyor. Peki ya ulaşamadığımız nice Hasanlar, onlara ne olacak? Bugün 4 Nisan Uluslararası Mayın Bilincini Geliştirme Günü. Ancak Türkiye’de halen bu bilinci geliştirmeye yönelik bir çaba ne kurumlarda ne de sivil toplumda mevcut değil. Bilmediğimiz bir yerde, bir köyde şimdi muhtemelen başka Hasanlar mayınlı arazilerin yakınında oyun oynuyor, hayvanlarını otlatıyorlar. Bizler bu çocukları korumaktan çok uzağız.