Ezidi kamplarında mama yok, süt yok, et yok! 6 kişilik ailenin haftalık yiyeceği 3 bardak bulgur
Türkiye’ye gelen Ezidiler diğer birçok konu gibi hızla unutuldular. Oysa Siirt, Şırnak, Diyarbakır, Batman,Viranşehir, Nusaybin’de kurulan kamplarda halen 15 binin üzerinde Ezidi konaklamakta. Kamplar dışında evlerde ve köylerde de misafir edilen onbinlerce göçmen var. Bunlara ilişkin bir rakam vermek oldukça zor. Sadece Batman’da kamplarda ve köylerde 1571 Ezidi varken, merkez ve ilçelerde de 7000’i aşkın Kobanêli ve Suriyeli göçmen evlerde misafir ediliyor.
Bu uzun “misafirlik” devletin da sahip çıkmamasıyla birleşince oldukça zahmetli ve zor bir hale gelmiş durumda. Ezidiler için ilk aylarda gelen yardımlar neredeyse tamamen kesilmiş. Ezidilerin artık geri döndüğü algısının da bunda payı var. Oysa dönenler zaten döndü, bu kalanlar artık gidemeyecek olanlar, evi, köyü, ailesi kalmayanlar, katliama yakından tanıklık edenler…
Kamplarda durum içler acısı. En basitinden artık kamplarda gıda bile ciddi bir sorun. Batman kampında görüştüğümüz bir Ezidi “6 kişilik bir aileyiz 15 günde bir 6 bardak bulgur alıyoruz” diyor. Önceden kamplarda günde kişi başı 2 yumurta dağıtılabilirken, şimdi yumurtayı haftada bir görebiliyorlar. Sebze ve meyveden hiç bahsetmeyeyim. Sebze ve meyve kamplar için bir lüks.
Ezidi çocuklarda yetersiz beslenmeden dolayı hastalıklar başlamış. Mama yok, süt yok, et yok… Dağıtılan gıdalar da çadırlarda mini buzdolapları olmadığı için hızla bozuluyorlar.
Kadın pedi dağıtılamadığı için, kadın hastalıkları kamplarda iyice yaygınlaşmış durumda. Yazlık kıyafet yok. Kıyafet sorununu aşmak için her kampa birkaç dikiş makinesi konulmuş ama bu sefer de kumaş yok.
Çadırlar naylon olduğu için, hızla ısınan havalarda o çadırlarda konaklamak çok zor. Batman kampında insanlar çadırların zeminindeki tahtaları çıkararak, çadırların önüne çardak yapmaya çalışıyorlar.
Kamplardaki iyi bir gelişme, Irak’tan gelen göçmenlerin Şubat ayında şartlı mülteci statüsüne alınmaları ile artık sağlık ve ilacın sorun olmaktan çıkması. Ancak kampların şehir merkezlerinden çok uzak olması hasta Ezidilerin hastanelere gitmelerini zorlaştırıyor. Hastaneye gidecek araç bulmak çok zor, çoğunluğunun dolmuş paraları yok.
Kamplarda Eğitimsen, Kurdi-der gibi yerel örgütlerin de desteğiyle Belediyeler eğitimler başlattılar. Ama basit bir kaleme ulaşmak bile zor. Şırnak’ta çocuklara eğitim verirken kalemlerin bitmesi üzerine, 2 Ezidi öğretmen inşaatlarda yevmiyeli çalışarak çocukların kalemlerini ve kırtasiye malzemelerini alıyorlar. Dersler ancak bu şekilde devam edebiliyor.
Belediyeler tükenmiş durumda. Ezidiler bunun farkında. Görüştüğümüz Ezidilerin hiçbiri tüm bu koşullara rağmen Belediyelerden ve Bölge halkından şikâyet etmiyorlar. Tam tersine Kürt siyasal hareketi ve Bölge halkıyla yakın bir duygusal bağ kurmuş durumdalar. Kampta kurdukları kadınlı erkekli meclislerinde belediye çalışanları ile birlikte sorunlara çözüm üretmeye çalışıyorlar. Diyarbakır kampında örneğin kamp çalışanları meyve-sebze fideleri yetiştirip dağıtıyorlar. Boş alanlara dikilen meyve-sebze fideleri ile en azından çocukların gıda ihtiyacı karşılanabilecek. Şırnak, Batman ve Siirt kamplarında belediye tandırlar kurmuş. 15 günde bir dağıtılan unlarla insanlar bu tandırlarda ekmeklerini yapıyorlar. Siirt, Diyarbakır kamplarında yereldeki birkaç kadın derneğinin desteği ile Ezidi kadınlar keçeden ve kumaşlardan el işi ürünler yapmaya başlamışlar, bunlar şehrin çeşitli yerlerinde satılıyorlar. Kamplarda kalan Ezidilerin bir kısmı da ihtiyaçlarını karşılamak için şehirlere günlük işlere gitmeye başlamışlar.
Kamplar arası sirkülasyon da çok fazla. Bunun bir nedeni kalabalık Ezidi ailelerin kamplar arasında bölünmüş olması.
AFAD’ın Nusaybin’de kurduğu Ezidi kampında da 6000 kişi kalıyor. Ezidiler arasında bu kampın ismi “hapishane”. Devlet kampında gıda koşulları daha iyi olmasına rağmen Ezidiler hala bu kampa gitmemek için direniyorlar. Bunun nedeni “hapishane” kelimesinde gizli. Bir Ezidi bu konuda: “Orası hapishane gibi, kuralları çok sert, oradan her zaman çıkamıyorsun, çıkmak izinli”diyor. Bu kampta kalanları dışarıdan ziyaret etmek de zor. Dışarıdan gelenler ancak misafir çadırında kısa bir görüşme yapabiliyorlar. Oysa kamplar arasında bölünen Ezidi aileler, Diyarbakır’dan Siirt’e, Şırnak’a sık sık kamplar arasında, diğer aile fertlerini ziyarete gidiyorlar. Yine de AFAD kampında kalmanın özellikle ileride Birleşmiş Milletler’den mültecilik statüsü alabilmek için önemli olduğunu düşünenler var. Bu nedenle bu kampa gidiyorlar. Bir anlamda devletin kampında kaldıklarını, ileride lazım olursa “resmi” olarak da belgelemiş olacaklarını düşünüyorlar.
İşin acı tarafı Bölgede böylesine bir afet yaşanırken, kamplarda çalışan sivil toplum sayısı bir elin parmağını geçmiyor. Özellikle Batıdan sivil toplum örgütleri bu süreçte kötü bir sınav verdiler. Böylesine insani bir afette katliamdan kaçarak gelen insanların yanında daha fazla yer almaları gerekirdi.
Bölgede hem Belediyeler hem halk hem de Ezidi ve Kobanêli göçmenler tükenmek üzere. Hiçbir şey yapamıyorsanız bile en azından 1 haftalık gıdanızı onlarla paylaşabileceğinizi düşünüyorum.
Nurcan Baysal
*As published in T24 on 22.05.2015