Şırnak’ta ilk günümü köylerde geçiriyorum. Çünkü konut sorunundan dolayı, Şırnak nüfusunun %40’ı hala kente dönebilmiş değil. İlçeler ve köylerde kalıyorlar. Yıkılan evlerin yerine yapılan TOKİ’lerin bitmesini bekliyorlar. Devletin evi yıkılanlara düzenli kira yardımı yaptığını öğreniyorum.
O dönem Rojava Derneğinin yaptığı yardımlar ve kardeş aile kampanyaları da yerini bulmuş görünüyor. Birçok aile bu kampanyalar ile en kötü dönemi atlattıklarını dile getiriyorlar. Bulundukları köylerde HDP ve Rojava Derneğinin destekleri ile verilen tuğla ve çimentolarla yaptıkları evlerdeler şuan.
Çatışmalarda çocuklarını kaybeden aileler ile görüşüyorum. Bu aileler arasında bir örgütlenme ya da dayanışma ağı kurulmamış, her biri bir yana savrulmuş durumdalar. Her ailede ayrı bir dram yaşanıyor. Şırnak’ta kaybı ya da cezaevinde ferdi olmayan aile yok gibi.
Bu yaşananlar önlenebilir miydi sorusunu çokça tartışıyoruz. Devlete büyük bir öfke, Kürt hareketine büyük bir kırgınlık var. Bir Şırnaklı “Halk sürece tepkili. Halk kapısının önünde hendek istemiyordu, özyönetim ilanlarını da halk anlamadı, özyönetimi zaten bilmiyordu halk, bir şey anlatılmamıştı. Vekiller etkili olamadılar o süreçte.
Sivil toplum örgütleri durdurmaya çalıştı ama başarılı olamadılar. Devlet de zaten Şırnak’ı belli ki yıkmak istiyordu, hendekler bahanesi oldu” diyor. Kürt hareketine ilişkin kırgınlık ve eleştiriler yüksek sesle tartışılamıyor. Bir Şırnaklı “Nurcan Hocam hareket bizim, keşke yüksek sesle tartışabilsek, dinlesek birbirimizi, o zaman bu hareket için de daha iyi olacak” diyor.
“Peki, Kürt hareketine karşı bu kırgınlık yerel seçimleri etkiler mi?” diye soruyorum. Devlet, kayyum el ele harıl harıl yerel seçimler için belli ki yoğun çalışıyorlar. Belediyeyi almak için AKP ya da Şırnak’ta devlet demek daha doğru olacak, epey uğraşıyor. Belediye encümenlerinden biri cevaplıyor sorumu:
“Milletvekili seçiminde HDP 15.105 oy aldı, AKP 6.719 oy aldı. İlk defa AKP Şırnak’tan 1 vekil çıkardı. HDP’nin oyu biraz düştü. Ama bunda dışarıda olan nüfusun etkisi de var. Evet, partiye bir tepki var ama AKP ne yaparsa yapsın burada belediyeyi alamaz. 1970’ten beri sistem partileri Şırnak’tan oy alamamıştır. Nasıl olmuş aldıkları vekiller. Ya barajdan dolayı Kürtler meclise giremediği için, ya da aile, kişi, şahsiyete oy vermiş insanlar. Belediyenin 26 encümen üyesi var, belki 3-4 tanesini AKP alır, o kadar.”
Büyük aileler, aşiretler, korucular hangi partiyi destekleyeceklerini belirliyorlar. MHP’yi destekleyenler de var. İhalelerin AKP’lilere verilmesi bu konudaki etkenlerden biri gibi görünüyor. TOKİ ihalelerini alan AKPli iş insanları çoğunlukla yine Şırnaklılar.
Sokağa çıkma yasakları sırasında yıkılan 5 mahalleden biri olan Bahçelievler mahallesine gidiyorum.
Mahallede tek tük ev kalmış, hemen dibinde de TOKİ binaları yükseliyor. Kurşun delikleri içerisinde bir eve geçiyorum. Pencereden TOKİ inşaatı görünüyor. “Siz de geçecek misiniz bu binalara?” diye soruyorum evdeki kadına. “Ben ölsem de geçmek istemiyorum, biz mahalle kültürüne, bu bahçeli evlere alışmışız. Bu binalarda ne yaparız bilmiyorum” diyor. Her mahalleye birer karakol inşa edildiğini öğreniyorum. Şırnak bir güvenlik iline dönüştürülmüş durumda.
Son olarak Şırnaklılarla “barış” meselesini tartışıyorum. Herkes barışın artık çok uzak olduğunu dile getiriyor. Burada bu kelimenin anlamsız kaldığını hissediyorum. “Önümüzü göremiyoruz” diyor bir Şırnaklı. “Ölümler ne zaman bitecek? Her gün Cudi’den, Besta’dan cenaze geliyor. Bu yıl belki Besta’dan 100’ün üzerinde cenaze geldi. Hepsi bu halkın evladı. Artık hayatımda iyi bir şey hatırlamıyorum”.
Akşam otele dönüyorum, Şırnak’ın tek oteli Şehr-i Nuh’a.
Perdelerim açık, karşımda tüm heybeti ile Cudi ve Besta duruyor. Her taraf tank, top, tüfek… Cudi üzerine ay-yıldız resmi işlenmiş. Tepelerde gözetleme kuleleri. Karşımdaki manzaraya uzun uzun bakıyorum. Son zamanlarda ben de barışın nasıl bir şey olduğuna dair hissiyatımı yavaş yavaş kaybediyorum. Hatıralarım bu anlamda iyice solgunlaşıyor.
Dört yıl önce artık olmayan Pepule parkında gençlerle bir araya geldiğim Şırnak’ı hatırlamaya çalışıyorum. O güzel parkı, akşam tepedeki çay bahçesine yaptığımız yürüyüşü, oradan izlediğim güzel Şırnak’ı. Ve şimdi karşımdaki manzaraya bakıyorum. Bunlar sadece 3 yılda mı oldu? Gözlerim yaşarıyor. Barış çok uzak, göreceğimi sanmıyorum.