Kategoriler
ahvalnews Yazılar

Şehr-i Nuh Yeniden Diriliyor-muş!

Uzun bir aradan sonra tekrar Şırnak’tayım. Nusaybin’den sonra başlayan yol kontrolleri Cizre ve Şırnak hattında yoğunlaşıyor. Yol boyunca tepelerdeki gözetleme kuleleri dikkatimi çekiyor.

Şırnak’a girmek bir Şırnaklının deyimiyle “başka bir ülkeye girmekten daha zor”. Girişte oluşturulan araç peronları başka bir ülkeye giriyorsunuz hissiyatına kapılmanıza neden oluyor.

1.5 yıl önce şehrin girişinde yazılı olan “Şırnak Türkiye’nin 81 ilinden biridir” yazısı kaldırılmış.

Şırnak’a girer girmez dikkatimi çeken iki şey oluyor. Her tarafta asılı büyük bez dövizlerde yazan “Büyük Değişim Büyük Dönüşüm Şehr-i Nuh Yeniden Diriliyor” yazısı ve 10 metrede bir yollara dikilen Türk bayrağı ve Erdoğan resimleri. Ve tabii yıkık döküklükle iç içe geçen “inşa” havası.

Şırnak koca bir inşaat alanına dönmüş durumda.

En son 1.5 yıl önce gördüğüm şehri tanıyamıyorum, hatta tanıdık hiçbir şey bulamıyorum. Her taraftan onlarca katlı TOKİ binaları yükseliyor. Tanıdığım bildiğim Şırnak’a dair ne varsa yok olmuş.  Yeni, başka bir şehir inşa ediliyor.

TOKİ binaları bitmek üzere. Altı kattan başlayıp 12 kata kadar çıkan devasa binalar bunlar. Her katta dört daire var. Oldukça iç içeler. Toplamda 6 bin civarında TOKİ dairesi yapılıyor. Yapılan bu evlerin ne zaman teslim edileceği belirsiz.

Daha önceleri teslimat için 2018 sonu takvimi telaffuz edilirken, şimdi gelecek yerel seçimlerden dolayı, seçime yakın teslim edilir söylentisi yaygın. Konut sorunundan dolayı 60-65 bin nüfuslu Şırnak’ın yüzde 40’ı hala civar köy ve ilçelerde barınıyor.

Sokağa çıkma yasaklarından en büyük zararı gören kent Şırnak. Şehrin yüzde 70-75’i tamamen yıkıldı. Görüştüğüm Şırnaklılar, yasak sonrası yıkılması gereken 200 civarında ev olduğunu, ancak devletin kentin neredeyse tamamını yıktığını anlatıyorlar.

Sağlam evlere bile iş makineleri ile vurulduğunu ve böylece güvenli değil, yıkılmalı kararı çıkarıldığı, ihalelerden pay kapmak için hükümete yakın iş insanları ve korucu ailelerin yarıştığı söylenenler arasında.

Şırnak Belediyesi’ne atanan kayyum, diğer şehirlerde olduğu gibi burada da şehrin görüntüsü ile belli ki yakından ilgileniyor. Refüjlere çiçekler ekiliyor, caddelere şık aydınlatmalar yerleştiriliyor, çim ekiliyor, caddeler üzerindeki bazı geniş duvarların üzerinde “sanatsal çalışmalara ayrılmıştır” yazıyor.

Şırnaklı aileleri ziyaret ediyorum. Görüştüğüm birçok insan konuşmaya çekiniyor, korkuyor. İnsanlar üzerindeki yoğun baskı hissediliyor. Her yerde tank, toma görmek mümkün.  İnsanlar suskun ama öfkeliler.

 


 

Şırnak’ta sokağa çıkma yasağı diğer illerden farklı bir şekilde yaşandı. Yasak başlamadan aylar öncesinden her gün yasak başlayacak söylentileri dolaştı. Buna paralel Cizre ve Silopi’de yaşananlar, insanları haliyle ürküttü.

Henüz yasak başlamadan Şırnaklıların çoğu evlerini bırakıp Şırnak’tan ayrılmışlardı. Son kalanlar da yasağın başladığı 14 Mart 2016 günü kentten ayrıldılar.

Görüştüğüm neredeyse herkeste “Biz birlik olamadık, birlik olup kentimizi, evimizi terk etmeyecektik. O zaman ne gençler bu kadar çok ölürdü, ne de Şırnak’ı böylesine yıkabilirlerdi” düşüncesi hâkim. Şırnaklılar öfkeli, ama en çok da kendilerine.

Konuştuğum bazı anneleri avutmaya çalışıyorum, “Siz ne yapabilirdiniz ki?” desem de, hiçbir kelime onları avutmaya yetmiyor. “En kötüsü mahallede kalır, evladımla ölürdüm” cümlesini sık duyuyorum.

 


 

Ölenlerin bugün bile sayısı tam olarak bilinmiyor. 100’ün üzerinde insan ölmüş. Çoğu YPS’li gençler. Ölenlerin bir kısmının hala cenazeleri verilmiş değil. Çocuklarını kaybeden bazı kadınlar cenazelerin nasıl karıştırıldığını anlatıyorlar.

Kendi çocuğu olduğu düşüncesi ile teslim alıp gömdükleri cenazenin, aylar sonra kendi çocuklarına ait olmadığını öğrenen aileler var. Çoğu aile hukuki bir süreç başlatmamış. Bu süreçleri başlatmak için yanlarında örgütlü kurumlar da yok. Yalnızlık hissi hâkim.

Halk HDP’yi sahiplense de kırgın. Hem vekillerin hem basının Şırnak’ın yaşadıklarını dile getirmede yetersiz kaldıklarını düşünüyorlar.  Şırnak’ın yıkımı engellenemez miydi sorusu, büyük bir soru olarak kafaları meşgul ediyor.
 

 

Caddede koca bez dövizlerin yanından yürürken, yanımdaki Şırnaklı yüksek TOKİ binalarını göstererek soruyor:

“Nurcan Hanım, şu tek tip binalara bak. Her yere ‘Şehr-i Nuh yeniden diriliyor’ yazmışlar, oysa Nuh’un gemisi tek tip değildi, içinde her türlü canlı vardı. Onu bile bilmiyorlar.”