Kategoriler
ahvalnews Yazılar

‘Yanımda olun, kızımı bu karanlıktan kurtarayım’

İki yıl sonra tekrar Nazmiye Hanım’ın evindeyim. Nazmiye Hanım, Ekim 2015’te Sur’da sokağa çıkma yasakları sırasında öldürülen 13 yaşındaki Helin Hasret Şen’in annesi. Helin’in ölümünden sonra doğan üç yaşındaki Avaşin ve Helin’in erkek kardeşi Kadir de evde. Diğer kardeş Cennet ise okulda. Bir müddet Kadir ile konuşuyoruz. Helin öldürüldüğünde Kadir yanındaydı. Helin’in ölümünden sonra ciddi psikolojik sorunlar yaşadı. Uzunca bir süre tedavi gördü, okulu bıraktı. Son konuşmamızda “belki bir ilgi alanı bulurum Nurcan Abla” demişti. “Ne yaptın Kadir?” diyorum, “sevdiğin bir alan buldun mu?” Gülümsüyor utangaç bir şekilde.

Kadir ve Avaşin’i zorla odadan çıkararak anne Nazmiye Hanım’la konuşmaya başlıyoruz.

Helin’in öldürülmesine ilişkin davanın ilk duruşması dört yılın ardından 6 Şubat’ta yapıldı. Helin’i öldürmekten yargılanan polis Abdullah E. davanın ilk duruşmasına SEGBİS ile bağlantı kurulamadığı gerekçesiyle katılmadı. Mahkeme sanığın tutuklu yargılanmasını, avukat ve hak örgütlerinin davaya katılım talebini reddederek, duruşmayı 3 Mart’a erteledi.

“Sanığın 2. duruşmaya da geleceğini sanmıyorum” diyerek söze giriyor Nazmiye Hanım.

“Ben bir anne olarak onun en ağır cezayla cezalandırılmasını istiyorum. Beş yıldır evladım toprağın altında, ben ona sarılamıyorum. Neden tüm deliller olmasına rağmen devlet onu yargılamıyor? Düşünün küçük bir çocuğu öldürüyor ama mahkemeye bile gelmiyor, bu nasıl sistemdir ben anlamadım. Mahkemede ben hâkime de anlattım. Biz o gün ekmek almaya çıktık. Bizim sokağımızda çatışma yoktu. Sokakta hemen arkamızda da zırhlı araç duruyordu. Biz ona güvendik ekmek almaya çıktık. O güvendiğimiz zırhlı araç, yani canımızı koruması gerekenler bize ateş ettiler. Bir çocuk kahvaltı yapabilmek için ekmek almaya gidiyor ve zırhlı araçtan ateş edilerek öldürülüyor, bunu bana kim anlatabilir?

15 yaşındaki Kadir o sırada Avaşin ile içeri giriyor, bizimle oturmak istiyor. Anlaşma yapıyoruz, 15 dakika anneyle konuşacağım sonra 15 dakika onlarla sohbet edeceğim diye. Devam ediyoruz Nazmiye Hanım’la:

“O günden beri Sur’a hiç gitmedim. Sur’un içimizde anlatılmaz bir acısı var. Hani Sur kalmadı ki. İnsanlar orada katledildi, üstüne villa yaptılar. O villalarda kim rahat oturabilir ki, o kadar masumun kanı var orada.”

“Sizin sokakta hendek ya da çatışma var mıydı?” diye soruyorum.

“Biz Hasırlı Bahçe sokakta oturuyorduk.  Sokağımızda ne hendek ne de çatışma vardı. Sur’un içindeydik ama Sur’un dışındakiler gibi bizler de arada çatışma seslerini duyuyorduk o kadar. İnsanlar Sur’u hızla terk ediyordu. O nedenle Helin öldürülmeden 1 gün önce biz de Sur’dan ayrılmak istedik. Çocukları aldım 11 Ekim günü, Sur’u terk edelim dedik. Ama çıkamadık, biz de eve geri döndük. 12 Ekim sabah fırının açıldığını öğrendik, ekmek almaya gidelim dedik. Çocuklarım da yanımdaydı.  Evden rahat çıktım, çünkü sokakta çatışma yoktu ve sokağın girişinde zırhlı araç vardı. 11 No’lu Kobra araç. O araçtan bize ateş ettiler.  Ne kör nokta vardı, ne başka bir şey, bizim sadece 100 metre ötemizdeydi. Öyle işte. Şimdi diyorlar niye çıkmadınız, çıkamadık. Devletin sorumluluğuydu oradan sivil halkı çıkarmak. Çıkartsaydı hepimizi. Ben Bursa’da oturan ailemin evine gittiğimde yollarda tek bir zırhlı araç görmüyorum. Bizim sokaklarımız zırhlı araç dolu. Niye? Biz Kürdüz diye. Biz Kürt doğduk, bunu değiştirebilir miyiz?”

“Helin çok güzel çocuktu. Mahalledeki tüm yaşlılara yardım ederdi. Herkes için ağlardı. Ölümünden bir müddet önce Sur’da bir asker öldürülmüştü. Baktım ağlıyor. “Helin niye ağlıyorsun?” dedim. Dedi ki “anne, bak Adanalıymış bu asker, ailesinin tek çocuğuymuş, şimdi annesi kime yavrum diyecek.”

Evden ayrılmadan bezden bir isteği var mı diye soruyorum Nazmiye Hanım’a:

“Helin’in davası o dönemki ölümlere ilişkin açılan tek dosya. O nedenle önemli. Helin’i öldüren polis cezalandırılırsa bu diğerlerine de örnek olacak. O nedenle Helin’in dosyasına sahip çıkın. Tüm halka, herkese sesleniyorum. Gelin beraber mücadele edelim. Benim çocuğum Kürt olduğu için öldürüldü. Bilerek öldürüldü. Bu kişi yargılanırsa eğer bundan sonra bir başkası cesaret edemeyecek böyle pervasızca çocuk öldürmeye. Ben 5 yıldır her gün mezarlığa gidiyorum.  Ama çocuğumu öldüren kişi sinemaya gidiyor, geziyor, yaşıyor.  12 yaşında savunmasız bir çocuğun beyni annesinin, küçük kardeşlerinin yanında yere yapıştı. Taşlardaydı Helin’in beyni. Kediler öldürülüyor, ceza veriliyor. Verilsin tabi candır. Ama benim çocuğum da candı. Kızım o mezarda, beni bekliyor. Bana destek verin, yanımda olun, kızımı bu karanlıktan kurtarayım.”

Helin Hasret Şen öldürüldüğünde 12 yaşındaydı. Yaşasa bugün 16 yaşında bir genç kız olacaktı. Onun bu karanlıktan kurtarmak hepimizin boynunun borcu olmalı.