Kategoriler
ahvalnews Yazılar

Vatandaşlık sözleşmesi ve Kürtler

Ağustos ayında 14 yaşındaki bir çocuk Vedat Ekinci Hakkâri’nin Derecik ilçesinde Irak sınırında açılan ateş sonucu öldürüldü. Türkiye’de felaketlerin hızı, çoğumuza bu olayı unutturdu bile. Vedat uzun süredir aklımda. Gecikmeli de olsa bu konuyu yazmak istedim.

Vedat’ın ölümüne ilişkin haberlerde üç kişilik grubun “kaçak yollardan sınır ticareti yaptığı” yazıyordu. Hakkâri Valiliği’nin yaptığı açıklamada “uyarı ateşi sonucu seken kurşun nedeniyle” Vedat Ekinci’nin öldüğü belirtilmişti. Nitekim Vedat Ekinci’nin taziyesine giden Hakkâri Valisi, Vedat Ekinci’nin ölümünün “coğrafi kader” olduğunu söylemişti. Bu coğrafyanın politik olarak nasıl kurulduğu, kurgulandığı üzerine o günlerde Orhan Gazi Ertekin çok güzel bir yazı yazdı, okumanızı tavsiye ederim. Ben bu olayın başka bir boyutuna değinmek istiyorum.

Öncelikle Hakkâri’nin ekonomik gelir kaynaklarına bakalım:

Hakkâri engebeli coğrafyası nedeniyle tarım yapmanın zor olduğu bir bölge. Coğrafyası hayvancılığa çok uygun ve Bölgenin ana geçim kaynağı hayvancılık. Hayvancılığın yanı sıra dağlarla kaplı coğrafyası ve özel florasından dolayı arıcılığın da uzun dönem yapılabildiği bir yer. Bölgenin bir önemli gelir kaynağı da, Irak-İran sınırında olmasından dolayı sınır ticareti. Ancak hem hayvancılık hem de arıcılığın yapılması için dağlar, meralar ve yüksek yaylaları kullanmak gerekiyor. Uzun yıllardır devam eden savaş Bölge coğrafyasını harap etti. Savaş neden gösterilerek ilan edilen yayla ve mera yasaklarından dolayı hayvancılık ve arıcılık da gerilemiş durumda. Çevrecilerin bütün karşı çıkmalarına rağmen yapılan termik santraller ile su kaynakları da azaldı. Kısacası o coğrafyada yaşayan insanların gelir kaynakları ellerinden alınmış olduğu gibi devletin diğer bölgelere yaptığı üretime ve istihdam yaratmaya dönük yatırımlar bu Bölgede karakol yapımı ve sınıra beton duvar örmeye dönüşmekte. Ezcümle, üretim ve istihdamdan çok cezalandırmaya yönelik yatırımlar.

Sınır kapılarına bakacak olursak Yüksekova’dan 40 km. sonra bulunan Esendere Sınır Kapısı İran ile sınır kapısıdır ve açıktır. Yine Çukurca ilçesi Üzümlü köyünde bulunan Üzümlü Sınır kapısı da Irak ile sınır kapısıdır ve açıktır. Şemdinli Derecik Sınır kapısı ise sık sık açıldı haberleri yapılsa bile henüz açılmamıştır, kapalıdır. Yazıyı okurken önünüze bir Hakkâri haritası almanızı da rica edeceğim. Şemdinli’den Yüksekova’ya ya da Çukurca’dan başka bir ilçeye gitmenin ne kadar zor olduğunu haritadan rahatlıkla görmeniz mümkün. Sert coğrafya ilçeler arası ulaşımı bile zor kılmaktadır. Hakkâri’nin bir ilçesinden bir ilçesine geçiş için bazı noktalarda sınırı aşmak ve tekrar sınırdan diğer ilçeye geçmek daha kolaydır. Sınır o coğrafyada yaşayanlar için yapaydır, sınır yan köydür, karşı komşudur, çoğunlukla akrabandır sınırın karşı tarafı, onunla karşılıklı sürdüğün ortak tarlandır.  

14 yaşındaki Vedat Ekinci de Derecik sınırında öldürülmüştür. Yani kimi için “sınır”, onun için yan komşuda öldürülmüştür. Kimilerine göre “kaçakçı”dır Vedat. Savaşla, termik santralle, yasaklarla talan edilen coğrafyasında başka gelir seçeneği olmayan Vedat, karşı “komşudan” birkaç kilo çay ve birkaç koli sigara getirdiği için “kaçakçıdır”. Vedat’a “kaçakçı” diyenler elbet şu soruları da sormaz: 14 yaşındaki bir çocuk neden “sınır” ticareti yapmak zorundadır? Deve yüküyle para mı kazanmaktadır? Niye elektrik teknisyeni, inşaat ustası ya da öğretmen olmayı seçmemiştir? Bütün bu olanaklar önüne serilmiş de, onları elinin tersiyle itip bu canına mal olan işi mi seçmiştir Vedat? Yoksa önündeki tek seçenek bu mudur? Ya da, okumak için bu tehlikeli işi yaparken öldürülen Roboski’nin bazı çocukları gibi, Vedat da okumak için para mı biriktiriyordur? Oradaki insanların gelir kaynakları neden tükenmiştir? Devlet neden o köylülerin neredeyse tek gelir kaynağını yasaklamaktadır? Bu soruları sormak yerine,   “kaçakçı” demek daha kolaydır, aynı zamanda karşına devleti almamak ve devlet politikalarını sorgulamamak rahatlığıdır, korkakçadır da…

Vedat’ın öldürülmesinin hemen ardından şöyle bir tweet atmıştım:

“14 yaşındaki bu çocuk Vedat Ekinci “kaçak” sınır ticareti yaptığı için öldürülmüş. Yoksul bırakılmış, coğrafyası yakılıp yıkılmış, okul parası ekmek parası için 14 yaşında sınır aşıp çay, sigara… vs getirmek zorunda kalmış ve bunun için öldürülmüş! Kimse bu çocuğa kaçakçı demesin!”

Bu twitime gelen yorumların birkaçını buraya alayım:

“Bu yaşta kaçakçılık yapan çocuk 30’un da ne yapmaz? Bari çocuklarınızı bu işlere alet etmeyin. Hayvancılık da mı yapamıyorsunuz?  İyi örnek olun.”

“Sınır ihlali var hanımefendi, PKK’ya silah mayın taşıyor olabilirler masum göstermeyin.”

“Habur sınır kapısından her gün yüzlerce araç ile malzeme geliyor. Düzeni kurmuşlar. Otobüslerin kapak araları, tavanları, zemini kaçak malzeme dolu. Bunu cümle alem biliyor. Jandarma ve polisin gözünün içine bakarak dolduruyor malzemeyi adam ve gelirleri örgüte gidiyor.”

“Evet çocukları kaçakçılıktan kurtarmak lazım ve eğitmek lazım… ilk ders öğretmenleri öldürmeyin dersi olsun…”

“Valla ülkenin birçok yerinde fakirlik fukaralık yoksulluk ve yoksunluk var ama hiç kimse kaçakçılık yapmıyor teröre prim vermiyor”

“Kaçakçı değil de ne, çok daha küçük yaşta sanayide çalışanlar var ve ülkeye hainlik yapmıyorlar, kaldı ki kaçakçılık çok paralı bir iş hepsinin altında en 300 bin liralık araba var inanmayan araştırsın sırf devlete zarar vermek için yapılan provokasyon”

“Çay, sigara kaçakçılığını küçümseme. Çocuk terörist değil ama kaçakçı. Ülkede daha büyük suçların işlenmesi bunu değiştirmez.”

“Kaçakçıları masum göstermeyin Nurcan Hanım”

Bu yorumlar beni dehşete düşürmüştü.  Vedat’ın neden “kaçakçı” olarak tabir edilemeyeceğini anlattım. Velev ki Vedat kaçakçı olsun, cezası ölüm müdür? Beni dehşete düşüren bu ülkede kaçakçının kurşunla cezalandırılmasını isteyen insanlar olması.  Velev ki suçlu olsun Vedat, öldürmek mi gerekiyor? Yasalarda her suçun bir karşılığı var. Türk Ceza Kanunu’na göre ülkeye gümrük kapılarının dışından kaçak mal sokmanın cezası 16 aydan 7,5 yıla kadar hapistir.  Bu ülkede Türk Ceza Kanunu’nun dışında cezalandırma sistemini uygun gören, onaylayan ve destek verenler var. Bu insanlar, kaçakçılığın yasalara aykırı olduğunu söyleyip, yaşadıkları ve vatandaşı oldukları ülkenin yasalarına aykırı davranarak ceza kesmeyi uygun görüyorlar. Hele ki “suçu” işleyen Kürt ise bu onaylama çok daha geniş bir kesim tarafından kabul görüyor.

Dönüp hepimiz kendimize bakalım. Suç ve cezayı tekrar düşünelim, verdiğimiz sesli ya da sessiz onayları… Bu ülkenin vatandaşlık sözleşmesi sadece Türkler için değil Kürtler için de geçerli. Ama belli ki bu ülkenin vatandaşlık sözleşmesi zihinlerimizde bile Kürtleri kapsamıyor! 


© Ahval Türkçe

Bu makale yazarın görüşlerini yansıtır. Ahval’in yayın politikası ve editoryal bakış açısı ile her zaman uyumlu olmak zorunda değildir.