Marketin önündeki merdivene oturan adam sol elini yumruk yapıp havaya kaldırmış, bağırmaya çalışıyor. Marketin önündeki kalabalık onu alkışlıyor. Sağır ve dilsiz adam var gücüyle kayyıma karşı olduğunu belirtmek için ses çıkarmaya çalışıyor. Yanımdaki bir HDP vekili “herkes keşke onun kadar sesini çıkarabilseydi” diyor.
Büyükşehir Belediyesi’nin karşısındaki Lise Caddesi’nde düzenlenen kayyıma karşı protestolardayız. Protestolar her gün saat 11.00 gibi başlıyor. Her iki tarafında barikatların olduğu caddeye polis, tank ve tomalar sabahtan itibaren yığılıyor. Neredeyse ufak bir ordu kadar olan polislerin karşısında insanlar oturuyorlar. Birkaç saat sloganlar, şarkılar eşliğinde geçiyor. Sloganlar müthiş. Aklımda kalan bir tanesi şöyle: “Hesen pabucu yarım çık dışarıya oynayalım”. Batıdan dayanışma için protestolara gelen ziyaretçiler oluyor. Yurttaş Girişimi, Hak ve Adalet İnisiyatifi, TİHV, TTB, Gezi Aileleri, Üniversite Öğretim Üyeleri Derneği, Barış Akademisyenleri, aydınlar benim denk geldiğim ziyaretçilerden. Kurulan serbest kürsüde isteyen serbestçe konuşabiliyor. Saat 13.00 gibi yapılan basın açıklaması ile o günkü protesto bitiyor.
100-200 arasında değişen bir kalabalık var bu protestolarda. Beklentinin aksine gün geçtikçe kalabalık azalmıyor, artmıyor da. Protestocuların çoğunluğu partiden insanlar olsa da içlerinde avukatlar, doktorlar, sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri, halktan insanlar da var. Vekiller ve parti yöneticileri ve görevden alınan Büyükşehir Belediyesi Başkanı Selçuk Mızraklı da her gün protestolara katılıyorlar.
Protestolar bir müddet daha devam edecek gibi. Buna ek olarak şehrin farklı bölgelerinde planlanan insan zincirine ise izin verilmedi. Akşamları yapılan ışık yakıp söndürme eylemi ise etkili olmadığı için devam etmiyor.
Birkaç saat süren protestolarda şehrin her türlü gündemini de öğrenmiş oluyorsunuz. HDP İl Binası önünde oturan ve çocuklarının HDP tarafından dağa götürüldüğünü iddia eden aileler şu sıra konuşulan temel mesele. Bir diğer gündemdeki konu ilçe belediyelerine de kayyım atanıp atanmayacağı. Bu beklenti büyük. Ekonomik kriz, dört yıldır yarısında sokağa çıkma yasağının devam ettiği Sur’un durumu, HDP’nin meclisten çekilip çekilmemesi gerektiği, Demirtaş davası; konuşulan diğer konular.
Şehir bunları konuşurken, kayyımın ise sivil toplum örgütlerine, iş insanlarına ve örgütlerine haberler yollayarak kendisinin ziyaret edilmesini istediği söyleniyor. Muhtemelen bu insanlarla resim verip meşruiyetini arttırmaya çalışıyor.
AKP’liler de kayyım atanmasından rahatsız. Konuştuğum bir AKP’li bunu açıkça dile getiriyor. “İnsanlar kayyımdan memnun olsa zaten seçimlerde ona oy verirlerdi Nurcan Hanım” diyor.
Şehir kaos halinde. Her yer polis, protestolar ve bu kaosun içinde devam eden hayat telaşı. Okulların açılması telaşı, bir Eylül telaşıdır gidiyor. Geleceğe yönelik planlama yapan neredeyse yok gibi. Plan yapanların çoğunun da planları Bölge’den gitmek üzerine. Savaştan ve kaostan yorulmuş insanlar var. Özellikle 2015-2016 savaşları büyük bir kırılma yaratmış durumda. Savaşı ve ölümü kapısının önünde görmek, onlarca insanın ölümü, kentin bombalanması, sonra yıkımı, tüm bunlar neden yaşandı sorusunun cevabının yeterince verilmemiş olması halkta duygusal bir kırılmaya yol açmış görünüyor. Halk yine de iradesine sahip çıkmaya çalışıyor ama öte yandan yorgun, çok yorgun, artık güzel bir şeyler görmek istiyor.
“Yorgunum” diyor konuştuğum bir genç. “Güzel bir şey görmek istiyorum, normal gençler gibi olmak. Sinemaya gitmek, bir parkta yürümek, belki birine âşık olmak, özgürce yaşamak. Ama buna ne bu devlet, ne de bu toplum izin veriyor. 21 yaşındayım ama şimdiden çok yorgunum.”
Bir doktorla konuşuyorum. O da kentten gitmeye niyetli: “Mücadele ediyoruz zaten, direniyoruz yıllardır. Ama artık anladım, üretenlerin bu toplumda kıymeti yok. Slogan atmak yeterli. Herkes öfkeli. Öfkesini devlete göstereceğine herkes diğerine saldırıyor. Devlet zaten bir bela ama ben bu toplumdan da, bu kentten de yoruldum.”
Protestolarda yanımda oturan iki kişi konuşuyor bu sefer:
-Bence kalabalık çok az.
-Bu kadar baskı ve gözaltı var, insanlar nasıl gelsin, bence bu dönem için iyi bir kalabalık.
-90’larda Kızıltepe’de tank üzerimizden geçerdi, yine de sokağa on binler dökülürdük. Bu sadece baskı meselesi değil. Biz artık başka bir şeyi kaybettik. Umudumuz vardı 90’larda.
Tüm bu seslerin üzerinde, isminin Ferzende Maksut olduğunu öğrendiğim, ama insanların “Lalo” dediği, sağır ve dilsiz adam yumruğu havada hala olanca gücüyle haykırarak kayyımı protesto ediyor. Alkışlar, alkışlar…
© Ahval Türkçe
Bu makale yazarın görüşlerini yansıtır. Ahval’in yayın politikası ve editoryal bakış açısı ile her zaman uyumlu olmak zorunda değildir.