Sonuncusu Silvan’da çocuk katletti; Türkiye’de1 milyon civarında kara mayını var!
Tam da Kara Mayınları İzleme Komitesinin her yıl yayınladığı mayın rapor ve haritalarını incelerken Silvan’daki patlamanın haberini alıyorum. Silvan’da bugün okul yolunda buldukları bombanın patlaması sonucu 1 çocuk öldü, 3 çocuk ise yaralandı. Henüz yaralıların durumunu bilmiyorum, bir uzuv kaybı olup olmadığını da…
Uzun yıllardır Bölgedeki mayınla mücadele çalışmalarına destek veriyorum.
Bölgede bu konuda çalışan tek dernek olan Toplumsal Duyarlılık Derneğinin başkanı sevgili dostum Özlem Öztürk ile 2 haftadır hem yeni patlama vakalarına bakıyoruz, hem de bu patlamalarda uzuvlarını kaybeden insanların devletten ne ölçüde, hangi hizmetleri aldıklarını ve hangi noktada sıkıntı yaşadıklarını anlamaya çalışıyoruz.
Son 2 aydır, çatışmaların şiddetlenmesi ile Bölgede mayın ve patlamamış savaş atıklarından ölüm ve yaralanmalar tekrar arttı. 3 hafta önce Cizre’de dokuz gün süren sokağa çıkma yasağının bittiği gün meydana gelen patlamada bir çocuk bir elini ve bir bacağını kaybetti. Patlamada elini ayağını kaybeden Yusuf halen Diyarbakır’da Dicle Üniversitesinde tedavi görüyor. Salı günü uğradığım Dicle Üniversitesinde Yusuf’u ziyaret edecek cesareti kendimde bulamadım doğrusu. Yusuf’a ne diyebilirdim ki…
Mayın ve çatışma atığından kaynaklı patlama ve yaralanmalar Bölgede yaşayanlar için büyük bir sorun, özellikle çocuklar için ciddi bir risk. Toplumsal Duyarlılık Derneğinin yaptığı araştırma mayın ve patlamamış çatışma atığından en çok çocukların etkilendiğini, çünkü çocukların bu patlamayan mayın, bomba ve savaş atıklarını oyuncak sanıp oynarken patlattıklarını gösteriyor. Çocuklarımızın yaşamını bu kadar riske eden bu konu, maalesef Bölgedeki birçok şey gibi sıradanlaştı, gündem bile olamıyor. Devlet bu meseleye güvenlik meselesi olarak yaklaşıyor ve toplumda bu algıyı yaratıyor. Oysa bu bir insan hakları meselesidir ve bir insan hakkı olarak ele alınmalıdır.
2012’de çıkan SGK yasası ile mayın mağdurlarının protezleri devlet tarafından karşılanıyor. Yasa ile medikaller yetkilendirildi, artık mayın mağdurları medikal şirketlerden gidip protezlerini yaptırabiliyorlar, devlet protezin faturasını medikallere ödüyor. Tabii bu protezler çeşit çeşit. 3 bin TL. den 200 bin TL. ye kadar geniş bir aralıkta protez çeşitleri var. Devlet bunlardan sadece yasa ile belirlenmiş olanları karşılıyor. Bu yasa ile üniversitelerde kurulan ortez protez merkezleri bir anlamda işlevsiz hale getirilmiş oluyor, yasa neden böyle çıkarıldı, bir anlamda eğitim kurumu olan üniversite hastaneleri neden böylesine işlevsiz bırakıldı, ayrıca araştırılması gereken bir konu. Tabii tüm bu uygulamalardan GATA’nın muaf olduğunu söylememe gerek yok sanırım.
Burada önemli bir mesele de mayın ve patlamamış savaş atıklarından kaynaklı yaralanma ve sakat kalmaların Türkiye’deki kanunlarda ayrıca tanımlanmamış olması. Diğer engellilerle aynı haklardan yararlanıyor olmaları. Bunun için ayrı bir rehabilitasyon görmemeleri.
İşin sağlık boyutu böyle.
İnsanların can güvenliği boyutuna gelince durum daha da vahimleşiyor. Türkiye’deki kara mayını sayısının 1 milyon civarında olduğu belirtiliyor. Yine Türkiye’de depolarda da imha edilmesi gereken 3 milyon mayın bulunmakta. Türkiye’de mayını hem devlet güçleri hem PKK kullandı. 2006 yılında mayın konusunda çalışan uluslararası örgüt olan Cenevre Çağrısı Örgütü ile PKK arasında “anti personel mayınları yasaklama” anlaşması imzalandı. Cenevre Hükümeti’nin garantörlüğündeki anlaşma, askeri araçlara karşı kullanılan uzaktan kumandalı mayınları kapsamıyor. Bu PKK’nin imzaladığı ilk uluslararası sözleşmedir. Türkiye ise memnun olacağına, anlaşmanın rızası dışında yapıldığını, bu nedenle kabul edilmez olduğunu söyleyerek anlaşmaya karşı çıktı. Bu sözleşme ile PKK savaşta mayını bir silah olarak kullanmayacağı garantisini verdi. Basında sık sık “PKK’dan mayınlı tuzak” olarak çıkan haberler, bildiğimiz antipersonel kara mayınları değil, uzaktan kumandalı patlayıcı, yani savaş hukuku açısından “hedef gözeten” patlayıcılardır.
Kara mayınları izleme komitesinin (Landmine Monitor) 1999 yılı raporu, Türkiye devletinin 1957-1998 arasında 936.663 mayın döşediğini bildirdiği belirtilmektedir. Türkiye devleti sadece 1989-1992 yılı arasındaki 3 yıllık dönemde Bölgedeki güvenlik tesislerinin (karakol,emniyet..vs.) etrafına 39 bin mayın döşemiştir. Yine 1990’larda boşaltılan köylere, insanların geri dönmesini engellemek için devlet köylerin etrafına mayın döşemiştir.
Türkiye devleti mayınların temizlenmesi ve sivillerin korunmasıyla ilgili Ottawa Sözleşmesi’ni 2003 yılında imzaladı. Türkiye’nin Ottawa Sözleşmesi yükümlülüklerine göre stoklarda bulunan mayınları 2008 yılına kadar imha etmesi, toprağa döşeli mayınları da 2014 yılına kadar temizlemesi gerekiyordu. Türkiye bu yükümlülüğünü yerine getirmedi, geçen yıl ek 10 yıllık süre istedi, Birleşmiş Milletler 8 yıllık ek süre verdi.
Şuan Bölgede mayın ve patlamamış savaş atıklarından kaynaklı yaşanan ölüm ve yaralanmaları herhangi bir şey kabul edemeyiz. Gerek Türkiye’nin gerek PKK’nin taraf olduğu sözleşmeler açısından ve uluslararası hukuk açısından yaşanan bu patlamalar savaş suçudur, insanlığa karşı suçtur. Siviller ölmekte ve yaralanmaktadır. Sivillerin yaşadığı alanda savaş atığı, bomba ortada bırakılamaz. Devlet sivillerin yaşadığı alandaki savaş atığı ve mühimmatın temizlenmesinden birebir sorumludur! Bölgede mayınlar ve savaş atıkları, sınırda sanıyorsanız yanılıyorsunuz! Bombalar, mayınlar, savaş atıkları, çocuklarımızın oyun alanlarında, okul bahçelerinde, köylerimizin etrafında, sokaklarımızda, hayvanlarımızı otlattığımız meralarda, yaşamımızın içindeler.
Nurcan Baysal
*As published in T24 on 08.10.2015