Biz barışı öle öle getireceğiz…
“Biz barışı öle öle getireceğiz…”
Bu sözler Ankara’daki saldırının hemen ardından saldırı alanından bir kadının sözleri. Gazeteci İrfan Değirmenci’nin tweetinde kameraya haykıran kadın şöyle söylüyor:
“Barışı öle öle getireceğiz. Hepimiz ölsek de bu barış gelecek. Barışı biz bu memlekete öle öle getiriyoruz. Çocuklarımız parçalanmış, her yerde parçalanmış. Bu soysuzlar böyleler. Barış gelecek. Cizre burası, Nusaybin burası, Mardin burası oldu artık, başkent böyle artık, kan gölüne çevirdiler buraları…”
Tabi ki bu kadının haykırışları ana akım medyada gösterilmiyor. Yine katliam alanında insanları coplayan, gaz atan polisler de gösterilmiyor. Aklıma Diyarbakır bombası geliyor. Aynı şeyi yapmışlardı. Biz ambulans beklerken, polisler gelip gaz atmışlardı bize. O gün resmen o alandan sağ çıkmamamız için uğraşıldı, panik çıksın diye uğraşıldı. Aynı filmi izliyormuşum gibi hissediyorum. Nefes almak için kendimi dışarıya atıyorum. Diyarbakır’da yüzler donuk, korkunç bir umutsuzluk, “yine bizleri, yine barış isteyenleri katlettiler” duygusu hâkim. Oysa bir gün önce KCK’nin ateşkes kararıyla umutlar artmıştı.
Önceki akşam geç vakitlere kadar Suriçi’nde idim. Suriçi biraz toparlanır gibi olmuş, insanlarda bu kötü günler geçecek umudu doğmuştu. Sabah uyandığımda önce Sur’da ve Yenişehir’in bazı mahallelerinde sokağa çıkma yasağı ilan edildiğini öğreniyorum. İlk defa sokağa çıkma yasağı Yenişehir ilçesine genişletiliyor. Evde oturmuş Suriçi’nde oturan yakınlarıma ulaşmaya çalışırken, saat 11:00’e doğru Ankara’daki patlama haberini alıyorum.
Elimde telefon bir yandan Ankara mitingine giden arkadaşlarıma, bir yandan Suriçi’nde oturan yakınlarıma ulaşmaya çalışıyorum. Başbakan ve bakanların utanmazca söylemlerini dinliyorum. İstifa et sorusu Adalet Bakanını güldürürken, benim midem bulanıyor, acım katlanıyor. Biz bunu hak etmiyoruz, biz bu insanları hak etmiyoruz. Yası, insanların acısını bile nasıl sulandırmaya çalıştıklarını görünce öfkem artıyor.
Yavaş yavaş hayatını kaybedenlerin kimlik bilgileri geliyor: Giresun HDP adayı Abdullah Erol. Bir diğeri HDP İstanbul 1. Bölge Milletvekili Adayı Kübra Meltem Mollaoğlu. HDP Karşıyaka Eş Başkanı Ayşe Deniz. Torunu IŞİD’le savaşırken, kendisi de Ankara’da katledilen barış annesi Meryem Bulut. Antakya Halkevi’nden Necla Duran. Anasız babasız büyüyen İzmirli Berna Koç. Kucağında oğlu ile poz vermiş olan Dersimli Mesut Mak. Güzel gülüşüyle Dilan Sarıkaya… Adana Eğitim-Sen üyesi ve geçen sene evlenen Yılmaz-Gülhan Elmascan, ölürken de birlikte…
Yüze yakın insan ölmüş, ana akım medya ise hükümetin sorumluluğunu tartışmak yerine utanmazca Demirtaş’ı tartışıyor. Katledilenlerin savaşa karşı barış isteyenler olduğunu,halkların kardeşliği için mücadele edenler olduğunu, Kürtler, solcular, Aleviler, emekçiler, tüm ezilenler olduğu gerçeğini görmezden gelerek, katledilen kesimlerden bir kişiyi bile çağırmazken, olayın tanıklarının görüşlerine yer vermeksizin, utanmazca Kürtler, solcular da biraz terörist diye tartışmalar yapılabiliyor. Böylesine büyük bir katliam için bile yanlış bilinç oluşturmaya çalışıyorlar. Midem bir kez daha bulanıyor. Oysa o vakitlerde Keçiören Adli Tıp’ın kapısındaki arkadaşlarım ana babaların “kahrol Erdoğan” diye slogan attığını söylüyor.
Videoları tekrar tekrar izliyorum, öfkeleniyorum, ağlıyorum, tekrar öfkeleniyorum… Savaş isteyenler barış isteyenleri bir kez daha katletti. Unutma, unutma diyorum. Unutulmamak üzere diğer biriktirdiklerimin yanına koyuyorum.
Güvercinleri vurdular!
O sırada Suriçi’nden haber alıyorum. 5 kişinin katledildiği söyleniyor. Bir tanesinin evinin damında güvercin beslemeye çıkan bir adam olduğunu öğreniyorum. Komşuları adamın yoğun çatışma dönemlerinde bile, güvercinleri aç bırakmamak için inatla dama çıktığını ve onları beslediğini söylüyorlar. Komşuları ambulansı aradıklarını ama adamın ölüsünü almaya gelmediklerini belirtiyorlar. Üzerine battaniye örtebilmişler sadece, ölüsü öylece duruyormuş, güvercinlerinin yanında… Güvercinleri de mi babasız bıraktılar diye ağlamaya başlıyorum. Bütün öfkem boşalıyor. Katledilen tüm barış güvercinlerine ağlıyorum. Oğlum yanıma geliyor. Anne ne oldu diyor,“güvercinleri vurmuşlar” diyorum, güvercinleri vurmuşlar…
Sonra Lice’den kötü haberler gelmeye başlıyor. Büyük çatışmalar olduğunu duyuyorum. Tepemde helikopterler uçuyor. Şehrimden silah ve patlama sesleri geliyor. O arada Ankara’daki katliamı protesto için gürültü çıkarma eylemi başlıyor, sonra Sur’daki sokağa çıkma yasağı protesto ediliyor… Sesler, katliamlar, çığlıklar birbirlerine karışıyor, güvercinler Ankara’da, Cizre’de, Amed’de, Suruç’ta, Nusaybin’de… her yerde vuruluyorlar, dört bir yandan katlediyorlar.
Her katliamı daha büyük katliam yaparak unutturmaya, kanıksatmaya çalışıyorlar. Ama unutmayacağız! Katiller hesap vereceksiniz! Barışı getireceğiz! Öle öle de olsa getireceğiz. Sonunda barış kazanacak! Siz kaybedeceksiniz!
Nurcan Baysal
*As published in T24 on 12.10.2015