Kategoriler
Yazılar

Savaş bütçesi ve silahlanma bizden neler götürüyor?

Tarihçi ve filozof Yuval Noah Harari, geçen hafta “TED Talks” tarafından yayınlanan, Ukrayna savaşına ilişkin konuşmasında, Ukrayna savaşının yaratacağı şok dalgalarının dünyayı nasıl istikrarsızlaştıracağına örnekler veriyordu. Kısaca özetlemem gerekirse, Harari şöyle söylüyor: “Son 50-70 yıldır yaşadığımız barış ortamının etkilerini en alt düzeyde, günlük yaşamımızda görmek mümkün. AB ülkelerinde, savunma bütçesi ortalama olarak ülkelerin bütçesinin %3’ü kadar.”

Bunu bir mucize olarak değerlendiriyor Harari: “Çünkü tarihin çoğunluğunda kralların, imparatorlukların, sultanların bütçesinin %50-80’ni savaş harcamalarına gidiyordu. Avrupa Birliği ülkelerinde şu an savunma bütçesi  %3, tüm dünyada ise %6 civarında. Ukrayna savaşı başladıktan sonra, birkaç gün içinde gördük ki Almanya askeri bütçesini 2 katına çıkardı ve diğer ülkeler de haliyle bunu yapacak. Çünkü, onlar da bu duruma bakıp güvensiz hissedecekler ve askeri bütçelerini arttıracaklar. İki katına, üç katına çıkaracaklar ve sağlık sistemine, eğitime, iklim değişikliği ile mücadeleye gitmesi gereken para, şimdi tanklara, silahlara ve savaşmaya gidecek ve artık herkes için daha az sağlık hizmeti olacak, iklim değişikliğine çözüm olmayacak. Brezilya’da, Avustralya’da yaşasanız bile Ukrayna savaşının yan etkilerini daha az sağlık hizmeti, ekolojik krizler ve birçok farklı alanda hissedeceksiniz.”

Türkiye’de son 40 yıldır sadece ekonomiyi değil, tüm sosyal hizmetleri, yaşamı derinden etkiliyor savaş ekonomisi. Pandemi oluyor ve devlet vatandaşlarına, “Bir ay boyunca evde kalın, çalışmayın, ben elektrik, suyunuzu ödeyeceğim” bile diyemiyor. Neden? Çünkü hazine 40 yıldır devam eden savaş ekonomisinin de etkisiyle tam takır. Ama bu öylesine tabu bir konu ki ekonomistler bile konuşmuyor, konuşamıyor.

Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü’ne (SIPRI) göre, Türkiye’nin askeri harcamaları 2020’de 17,7 milyar dolar civarındaydı ve Türkiye, yüksek askeri harcama yapan ülkeler arasında 17. sırada yer aldı. 2009-2019 yılları arasında Türkiye’nin askeri harcamaları %27 arttı. İç güvenlik için yapılan harcamaları dikkate almayan SIPRI verileri, Türkiye’nin özellikle 2015’ten sonra askeri harcamalarının hızla arttığını gösteriyor. 2015 yılında 15,9 milyar dolar olan askeri harcamaların yıllık bazda artarak, 2019’da 20,4 milyar dolara ulaştığı görülüyor. SIPRI’ye göre, 2011’den bu yana sürekli artış gösteren Türkiye’nin askeri harcamaları, 2020’de ilk kez %5 azalarak 17,7 milyar dolara geriledi. Geçen hafta yayınlanan SIPRI’nin küresel silah transferine ilişkin yeni raporu, 2017-2021’de küresel olarak silah ithalatının önceki beş yıla göre yüzde 4,6 düşerken, Avrupa’da yüzde 19’luk artış olduğunu gösteriyor. Raporu incelediğimizde görüyoruz ki başta İngiltere, Norveç ve Hollanda olmak üzere Avrupa ülkeleri hızla silahlanıyor. Harari’nin dediği gibi bu silahlanmanın etkisini sadece Avrupa’da sosyal hizmetler, eğitim, sağlık ve çevre konusunda çalışmalara aktarılan kaynakların sınırlandırılmasında değil, tüm dünyada hissedeceğiz.

Askeri harcamalara ilişkin bilgi ararken önüme Devlet Bahçeli’nin 29 Kasım 2019 tarihinde yaptığı konuşma düşüyor. Hükümetin emeklilikte yaşa takılanlar (EYT) konusundaki tavrını Türkiye’nin içeride ve dışarıda düzenlediği operasyonları örnek göstererek değerlendiriyor ve şöyle söylüyor Bahçeli:

“Fedakarlık olmadan bekamız ve bağımsızlığımız muhafaza ve müdafaa edilemez. Terörle mücadelenin bir bedeli var. Bu bedele var olmak için katlanmak zorundayız. Ekonomide spekülasyon yapanlar ne kurşunun ne bombanın maliyetini bilenlerdir. Bunlar boş boş konuşmaktadır… Fırtına obüsleri bir saatte yaklaşık 240-250 mermi atabiliyorlar. Obüsler günde iki saat kullanılıyor, bu da ortalama 500 obüs mermisinin kullanıldığı anlamına geliyor. Bu mermilerin ortalama fiyatı 1000 dolar. Günde 500 mermi 500 bin dolar eder. Tek bir fırtına obüsünün sadece atıştaki mermi maliyeti yılda 50 milyon dolara yaklaşıyor. Bir harekatta 100 obüs topu kullanıldığını düşünürsek yılda sadece 5 milyar dolar obüs maliyeti karşımıza çıkar. Bir savaş uçağının attığı sıradan bir bombanın fiyatı 2500 dolar. Bir F-16’nın hiç ateş açmadan bir saat havada uçmasının maliyeti 14 bin dolar. Sadece Zeytin Dalı Harekatı’nın ilk gününde uçan savaş uçaklarımızın yakıt bedeli 1 milyon dolar.”

Bahçeli’nin verdiği bu bilgileri gazeteci-yazar Cüneyt Akman’ın Kahrolsun İstibdat Yaşasın Cumhuriyet isimli kitabından aldığını öğreniyorum. Henüz kitaba ulaşamadım ama Cüneyt Bey bu konuda oldukça bilgilendirici iki bölümlük bir program yapmış. “Bir Mermi Kaç Para” programında kısaca şunları söylüyor Cüneyt Bey:

“Fırtına obüslerinin mermileri 300-5000 dolar arasında değişiyor, dakikada 6 ila 8 mermi atabiliyor. Ortalama bir operasyonda 2 saat atış yapsa düşünün maliyeti. Basit operasyonlarda 20 kadar obüs kullanılıyorsa ve günde sadece 2 saat ateş açarsa 300 milyon dolar gibi bir maliyet, büyük operasyonlarda kullanılan obüs sayısı 300’ü buluyor.  F16’larda kullanılan bombaların ise tanesi 3100 dolar. Lazer güdümlülerin tanesi 28.500 dolar, sığınak delici bombaların ise 35000 dolar. Tek bir F16, 1 saat uçtuğunda sadece yakıt parası 14.000 dolar. Bir F-16 filosunun yaklaşık 800.000 dolar-2.5 milyon dolar arası bir maliyeti var.”

Cüneyt Bey her çeşit füze maliyeti, yakıt maliyeti tüm bunları hesaplamış. Kısacası Cüneyt Bey’in deyimi ile 20 fırtına obüsünün günde iki saatlik atışıyla, 30 günde Türkiye’nin domates ihracatının hepsi tüketiliyor. Mermi ile domatesin bu paritesi, savaşın ölmesek ve öldürmesek bile hayatlarımızı nasıl etkilediğini çarpıcı bir biçimde gösteriyor.  Türkiye’de 40 yıldır devam eden savaşa giden parayı tam olarak bilmiyoruz. Zaman zaman hükümet yetkilileri tarafından bazı rakamlar telaffuz ediliyor.

2007 yılında konuyla ilgili konuşan Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Köksal Toptan, Türkiye’de silahlı çatışmalarının maliyetini 250 milyar ABD Doları olarak telaffuz etmiş. Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek, 2008 yılında yaptığı açıklamada, “PKK terörünün Türkiye’ye verdiği zarar 300 milyar doların üzerindedir” demiş. Bakan Faruk Çelik ise Eylül 2011’de “PKK terörünün ülkeye maliyetinin 400 milyar doları bulduğunu” belirtmiş. 2013’te Çözüm Sürecini tartışırken Erdoğan da 300 milyar ABD Doları rakamına değinmiş ve şunları söylemişti:

“Çözüm Sürecinin en önemli sonuçlarından biri de kesinlikle ekonomik göstergeler, ekonomik neticeler olacaktır. Yapılan bir hesaplamaya göre, terörün Türkiye’ye son 29 yıldaki maliyeti yaklaşık 300 milyar dolardır. Çözüm süreciyle birlikte canları tehditten kurtardığımız kadar, ekonomiye de can suyu olacak yeni bir dönemi, yeni bir süreci başlatmış olacağız.”

Daha sonra bu rakamları hükümet temsilcileri epey arttırdı. 2019’da Numan Kurtuluş bir konuşmasında “terörün ülkeye maliyetinin” 2 trilyon dolar olduğundan bahsetti, yine 2019’da Binali Yıldırım 1,5 trilyon dolar rakamını telaffuz etti.

Birkaç ay önce, Demokratik Gelişim Enstitüsü, araştırmacı-yazar İzzet Akyol tarafından yazılan, “Düşük Yoğunluklu 40 Yıllık Savaşın Türkiye’ye Ekonomik Maliyeti” başlıklı bir rapor yayınladı. Bu rapor, böylesi önemli bir konuyu bu kadar detaylı ele alan ilk raporlardan biri. Raporda, 40 yıllık çatışmalı sürecin ekonomik maliyeti yaklaşık olarak 4 trilyon dolar (3 trilyon 865 milyar 358 milyon) olarak belirtilmiş. İzzet Akyol, raporda silahlı çatışma ortamının temelde dört yolla ekonomik büyümeyi yavaşlattığını belirterek, bu dört yolu şöyle sıralıyor: 1) Silahlı çatışmaların doğrudan maliyetleri, 2) Yatırımlardaki azalma ve verimlilik kayıpları, 3) Doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının frenlenmesi, 4) Turizm gelirlerindeki azalma.

Akyol’un da vurguladığı gibi, Kürt sorununa siyaset çerçevesinde çözüm bulmada başarısız olunmasının ülkeye muazzam bir ekonomik maliyeti var. 40 yıldır bu savaş, çatışma, her ne diyorsanız artık, olmasaydı, neler mi olacaktı bu ülkede? Eğitimin, konutlaşmanın, sağlığın, turizmin, üretimin geleceği boyutu bir düşünün. Düşünmesi bile güzel.

***published on www.mlsaturkey.com