Kategoriler
ahvalnews

Mülteciliğin en dibinde bir grup: Suriyeli Domlar

Nizip’te Suriyeli Domların kampındayız. Bu resmi bir kamp değil. Suriye’den gelen Domların kendi kendilerine boş bir araziye çadır kurmaları ile oluşan bir kamp. Zamanla sivil toplum örgütlerinin desteğiyle kalıcı bir kamp haline gelmiş. Hatta kamptaki birçok çadır için muhtarlıktan ikamet numarası bile alınmış.

Nizip’teki bu kampta yaklaşık 25 çadırda Suriyeli Dom ve Abdal gruplarından 150 kişi yaşıyor.  Eskiden daha fazlaymış ama zamanla gecekondu mahallerinde evlere geçebilenler olmuş. Kamp çocuk dolu. Çocuklar okula gitmiyorlar. Erkeklerden biriyle sohbete başlıyoruz. Genelde hurdacılık yaptıklarını öğreniyorum.

1 kg hurdayı 500-700 kuruşa satıyorlar. Önce yanlış duyduğumu sanıyorum ama hayır yanlış değil, 500-700 kuruş, 1 TL bile değil! Genelde kadın, çocuk tüm aile hep birlikte hurdaya gidiyorlar. Elektrik ve suyu hemen yandaki mahalleden alıyorlar. Ayda 20 TL suya, 50 TL de elektriğe ödüyorlar. Kampın hemen sağ tarafı hurda toplama merkezi. Nizip’in çöplerinden toplanan hurdalar bu alana getiriliyor ve ayıklanıp satılıyor. Aile hekimleri ya da devlet hastanesinden faydalanabiliyorlar ama geçici koruma statüsü kimlik kartları varsa elbet. Soğukta küçük bebekleriyle çömelmiş oturan  kadınlarla konuşuyorum. “Her günümüz böyle geçiyor” diyorlar. “Bu soğukta dışarıda ya da hurdaya giderek, başka bir hayatımız yok.”

Ayakta kalabilmelerinin en önemli nedeni ise kıymetli bir sivil toplum örgütü. Merkezi Antep’te olan Kırkayak Kültür. Derneğin başta Kemal Vural Tarhan olmak üzere kurucuları buradaki ailelerin sorunları ile birebir ilgileniyorlar. Polisle başları belaya girdiğinde koşuyorlar, hastalandıklarında yanlarında oluyorlar ya da gıda gereksinimlerinde. Kimliği olmayana kimlik çıkarmak gibi kamu hizmetlerine ulaşımlarını sağlıyorlar. Gün boyunca nitekim Kemal Bey’le ilişkilerini hayranlıkla izliyorum.

Kırkayak Kültür 16 kişi tarafından 2010 yılında kurulmuş. Aralarında üniversite hocaları, doktorlar, mühendisler var. Uzun yıllardır Ortadoğu’daki Çingene gruplarla çalışıyorlar. Kültür, sanat ve savunuculuk faaliyetleri yapıyorlar. Film festivalleri düzenliyorlar Ve tüm bunları hak temelli bir anlayışla yapıyorlar. Göç ve sanat olmak üzere Gaziantep’te iki merkezle hizmet veriyorlar. Suriyeli sanatçıları destekliyorlar, Türkiye’den ve Suriye’den aktivistleri bir araya getiriyorlar. Suriyeli çocukların eğitimleri ile ilgili çalışmalar yapıyorlar.  Domlarla ilgili kurdukları bir Dom Araştırmaları Merkezi de var. Türkiye, Ürdün, Lübnan bu üç ülkede Suriyeli Domlara ilişkin bir strateji belgesi çıkarmışlar.

Strateji Belgesi’ni okuyorum.  Dom toplulukların Ortadoğu’da savaşlarda taraf olmamalarına rağmen nasıl şiddet ve zorunlu göçe uğradıklarını öğreniyorum. Çingene karşıtlığından kaynaklı ayrımcılık ve dışlanma da cabası.  Tüm mülteci gruplar arasında en savunmasız gruplardan biri. Bu haksızlıklar onların “görünmemelerine” de neden oluyor. “Ortadoğu ülkelerinde binlerce Çingene topluluğu hayaletler gibi yaşamaya çalışmakta, yüzbinlerce çocuk eğitimden mahrum, erkekler ve kadınlar sokaklarda yardım toplayarak, gündelik işlerde çalışarak yaşamaya çalışmaktalar”

Her üç ülkede Suriyeli Domlarla yapılan araştırma, bu topluluğun göç sürecinde hayatta kalmak için iki tür strateji geliştirdiğini gösteriyor:

“Birinci seçenek topluluğu oluşturan grupların da aileler olarak dağılması yani görünmez olmak. Bu durumda aileler büyük şehirlere sığınıyor ve farklı mahallelere dağılıyorlar. Bu görünmez olmalarını sağlıyor. Kendilerini en iyi bildikleri dillere göre Arap, Türkmen, Kürt olarak tanıtıyorlar… Büyük yoksul gettolara sığınan, gündelik iler ya da yardım toplayarak geçinmeye çalışan büyük aileler dağılmaya başlıyor. Topluluk komünal ve birlikte yaşamın duygusunun dışına düşen aile bireyleri, çaresiz kaldıkları için, suça açık hale geliyorlar.

Topluluk için ikinci seçenek ise yeniden yollara düşmek, göçebeliğe geri dönmek. Diğer yüzbinler gibi sınırları geçtiler, derme çatma çadırları ve birkaç kap kacakla yaşamlarını sürdürmeye yetiyordu. Çöplerden atık ve hurda toplayarak, günlük ve mevsimlik işçilik yaparak çocuklarının karınlarını doyurmaya çalışıyorlar. İş bulma umuduyla, ekmek derdiyle şehir şehir dolaşmaya başladılar”.

Türkiye’de 4 milyona yakın Suriyeli mültecinin yaklaşık 40 bini Dom ve Abdal gruplarından oluşuyor. Ve bu mülteciler en zor ve ağır koşullarda yaşayanlar. Nitekim çadırların içinden de bu belli oluyor. Tutunacak dalları, bir yarınları yok. Hastalık, açlık ve umutsuzluk hâkim. Soğuk bir Nizip sabahı bir yandan bu hüzünlü tablo var karşımda. Öte yandan da Kırkayak Kültür gibi o umutsuzluktan umut yaratmaya çalışanlar var.