Kategoriler
ahvalnews Yazılar

Irkçılığı uzaklarda arama

Türkiye’de günlerdir ABD’deki ırkçılık tartışılıyor.  Neredeyse tüm sanatçılar, yazarlar, gazeteciler, ünlü figürler, futbol kulüpleri, sporcular, film yıldızları… “nefes alamıyoruz” diyerek polis tarafından öldürülen George Floyd’un resimlerini ve üzüntülerini paylaşıyorlar sosyal medya hesaplarından.

Doğrudur “nefes alamıyoruz”. Biz Kürtler bu ülkede nefes alamıyoruz, hem de epeyce uzun bir süredir.

Neden nefes alamadığımızı anlamak için sadece son bir haftaya bile bakmak yeterli:

Arife günü Diyarbakır’da yapılan operasyonlarla HDP’li birçok siyasetçi ve Rosa Kadın Derneğinden aktivistler gözaltına alındı, bir kısmı tutuklandı. Cezaevine girenlerden biri de üç yaşındaki bir çocuk Dilgeş’ti. Bir böbreği alınmış, böbrek hastası olan Dilgeş, arife günü gözaltındaki annesi Gönül Aslan ile birlikte eve gitmek için sabah saatlerine kadar Diyarbakır Adliyesi’nde bekledi, tutuklama kararının ardından annesiyle birlikte cezaevine konuldu bayramın ilk günü.

Geçen hafta Kilyos’ta bir kaldırımın altına plastik saklama kapları içine konularak, üst üste gömülmüş, 261 kişiye ait kemikler bulundu. Bu kemikler iki yıl önce Bitlis Garzan mezarlığından ailelerine haber verilmeden çıkarılan kişilere ait kemiklerdi. Başka ülkede olsa bu olay kıyamet kopardı muhtemelen. Ama Kürdün kemiğiydi, ses çıkmadı bu ülkede. Bir kaldırımın altında, kemikler, öylece üst üste…

Birkaç gün önce Mardin Dargeçit’te toplu mezar bulundu. 40 kişiye ait kafatasları ve kemikler yine. 90’larda katledilmiş, evinden, sevdiklerinden zorla koparılmış 40 Kürde ait kemikler. Sessizce geçiştirildi bu olay da. Sorulmadı, sorgulanmadı; kimdi bu insanlar, nasıl bir yaşamları vardı, sevdiceklerinden nasıl koparıldılar, katilleri kimler…

Önceki gün Bitlis’te 19 köyde sokağa çıkma yasağı ilan edildi. “Neden?” diye sorgulanmadı elbet. Siirt Belediyesine atanan kayyım, Celadet Ali Bedirxan Kütüphanesi’ni yıktı. Diyarbakır Emniyet Müdürlüğünden işkence görüntüleri sosyal medyada yayıldı. “İşkence insanlık suçudur” diye yüksek sesle haykırılamadı. Nedense bu ülkede hep bir “Kürtlük”e takılıyor zaten o ulvi ilkelerimiz, inançlarımız.

Biz ABD’li polisi kınamaya devam edelim. Böylesi çok daha güvenli elbet.

George Floyd’un ölümü kınanırken, iki yıl önce Newroz’da öldürülen kardeşi Kemal Kurkut’un sesini duyurmaya çalışıyordu sevgili Ercan twitter hesabından: “Üç yıldır mahkeme kapılarındayız. Mahkemelerde gördüğümüz işkencenin haddi hesabı yok. İçimiz acıyor kardeşimizin oğlumuzun katili mahkeme heyeti ile aynı kapıdan gülümseyerek içeri giriyor. Biz şimdi bunlardan adalet mi bekleyelim. Şimdi kendinizi bizim yerimize koyun.”

Devletin en tepesinden en alt kademesine kadar George Floyd’un ölümüne üzüntüler iletilirken, sevgili Ferhat Encü Roboski’de parçalara ayrılan akrabalarını, kardeşlerini hatırlatıyordu sosyal medyadan. 25 yıldır gözaltında kaybedilen babası Fehmi Tosun için adalet arayışında olan Besna Tosun; “Ömrüm ne kadarına daha yeter bilmiyorum ama babamı bulmak için çıktığım bu yolda, hakikate ve adalete ulaşana kadar hiç durmayacağım, hiç susmayacağım” diyordu Cumartesi Annelerinin adalet arayışının 25. yıldönümünde.

Futbol kulüpleri siyahlar içinde George Floyd için ırkçılık karşıtı mesajlar yayınlarken, bu güzide kulüplerimizin “hassas” tavrı karşısında, sosyal medyadan Kürtler Amedspor ve Cizrespor’a yapılanları hatırlatmaya çalışıyordu. Bu hafta binlerce Kürt, George Floyd’un ölümüne  ve ırkçılığa karşı bu ülkede gösterilen “hassasiyet” karşısında kendi yaşamlarından, kaybettikleri sevdiceklerinden örnekler vererek, tüm yaşamları boyunca deneyimledikleri ırkçılığı ve yaşadıkları zulmü anlatmaya çalışıyorlardı.

Maalesef beyhude çaba. Bunları yazmak bile artık bana anlamsız geliyor bu ülkede. Kürde karşı şiddet meşrulaştırıldı. Kürt ölünce üzülünmüyor. Kürdün diline bile tahammül edilmiyor. “Anadil, anasütü gibi helaldir” denmiyor, denemiyor.
Kürdün kemikleri bir toplu mezarda, ya da bir plastik saklama kabında…  Utanılmıyor, vicdanlar sızlamıyor.

Irkçılığı uzaklarda arama kardeşim. Irkçılık bu ülkede, senin topraklarında, dilinde, tam da senin zihninde…