Yeni yılın ilk günleri. Sabah erken Diyarbakır’dan Cizre için yola çıkıyorum. Sisi yararak ilerliyoruz. Nusaybin’den itibaren kontroller başlıyor. Kontrol noktalarındaki beton bloklar Türk bayrağı şeklinde boyanmış.
Mümkün olduğunca sağ tarafa bakmamaya, Rojava ile sınıra örülen yüksek duvarı görmemeye çalışarak ilerliyorum. Cizre girişindeki kontrollerden sonra, sağanak yağış içindeki Cizre’ye giriyorum.
Cizre’nin bir yandan canlı, öte yandan bir harabe, keşmekeş görüntüsü var. HDP binasına geçiyorum. Geçen hafta belediye başkan adayları için yapılan ön seçim konuşuluyor.
Ön seçim günü parti binası dolup taşmış, katılım oldukça yoğunmuş. 9 erkek 5 kadın olmak üzere 14 aday adayı varmış. 430 oy kullanılmış. İlk 3’e giren kadın ve erkek adaylar arasından Cizre için belediye eş başkan adayları belirlenecek.
Kayyum öncesi belediyenin kasasında 40 milyon TL. para varmış, şimdi belediye dışarıya 280 milyon TL. borçluymuş.
“Seçilecek başkanın bu borçla işi çok zor olacak” diyor biri. Bir başkası “olsun, biz irademizi gösterip seçelim de, gerisi sonra düşünülür” diyor. Kayyumun Malatya, Yozgat, Kayseri, Maraş … gibi yerlerden 150 kişi getirip, belediyede istihdam ettiği söyleniyor.
Parti binasına giren çıkan bitmiyor. “Belediye seçimlerinde HDP ne kadar alır?” diye soruyorum. HDP’nin yüzde 80’den az almayacağı görüşü hâkim. Odadakilerden biri “Devletin oyunu çok ama Cizre baş eğmez” diyor.
Sokağa çıkma yasakları sırasında yıkılan binaların yerine yapılan TOKİ’leri konuşuyoruz. 100 kadar evin anahtar teslimi yakın zamanda yapılmış ama henüz bu ailelere ödeme planı çıkarılmamış. Bir daire fiyatı 170 bin TL. den başlıyormuş.
Cizre’de her yer çukur. Yollar delik deşik. Birçok sokağa açılan çukurların büyüklüğünden dolayı araçla giremiyoruz. “Kayyum neden bu çukurları düzeltmiyor?” diye soruyorum Cizreli mihmandarıma. “Asfalt yapıyor, en kalitesizinden, bir ay olmadan asfalt çöküyor” diyerek cevaplıyor.
Bölgede kayyum atanan diğer belediyelerde göstermelik de olsa bir şeyler yapılıyor, yol, refüjlere çiçek ekimi, ışıklandırma … gibi.
Cizre bu açıdan beni şaşırtıyor. Demek devlet burada göstermelik bile olsa bir şey yapma ihtiyacı hissetmiyor diye düşünüyorum. Cizre sokakları tam bir harabe içinde.
Eski güzelim parke taşlı sokaklar artık yok. Mihmandarım “Parke taşının altına mayın döşemek kolay gerekçesi ile sokaklarda parke taşının kullanımının Valilik tarafından yasaklandığını” söylüyor.
Yağmurda çukurları aşarak yürümeye çalışırken bir duvar yazısına denk geliyorum. Yazıda “yolun sonu hep çukur” yazıyor. Gülümsüyorum.
Yanımdaki Cizreli “Nurcan Hanım eskiden bir reklam sloganı vardı; ‘görüyorsunuz, anlatmaya gerek yok’ diye, Cizre’de öyle işte, her yanı delik deşik, sokakların halini görüyorsunuz, anlatmamıza gerek yok” diyor.
Cizre’de delik deşik olan sadece yollar değil, binaların dışı, içi her taraf delik deşik, üç yıl öncenin izlerini taşıyor. Kurşun delikleri her yerde. Ziyaret ettiğim bir evde üç yıl önce atılan roketin yarattığı delik salonda duruyor.
Hala karakol olarak kullanılan Mem û Zin Kültür Merkezi tepeden tüm Cizre’ye bakıyor. Diyarbakır gibi Cizre’de de ana caddelerde birkaç metrede bir Türk bayrağı ve Erdoğan resimleri asılı.
Diyarbakır’dan farklı olarak Cizre’de her tarafta tank, toma, zırhlı araçlar geziniyor. Fatih Lisesi’nin önünden geçiyoruz. Sokağa çıkma yasakları sırasında karakola dönüştürülen lise hala karakol olarak kullanılıyor. Son iki yılda uyuşturucu kullanımının arttığı dile getiriliyor. Nitekim birkaç ay önce aşırı doz uyuşturucudan bir genç ölmüş.
Birçok kişiyi mezarlıktan dönerken görüyorum. Cuma akşamlarını birçok aile mezarlıkta geçiriyor. Savaşta yakınını kaybetmeyen aile yok gibi. Gün boyunca 6-7 aileyi ziyaret ediyorum.
Özellikle küçük çocukların psikolojisi çok bozuk. Gittiğim bir ailede, yasak sırasında babasını kaybeden yedi yaşındaki bir çocuk “anne burada savaş mı vardı?” diye soruyor.
Bir başka evde çocuk “Bu devletin okullarına gitmek istemediğini” söylüyor. Başka bir evde kadın hala bedeni bulunamayan evladını anlatıyor. Yasaklar sırasında ölen 15 gencin bedeninin hala bulunamadığını öğreniyorum.
Evladını kaybeden bir baba “Bazıları cehennem diyor ya, ben cehennemi kendi gözümle gördüm” diyor. Bir ana 50 metre ötesindeki çocuğunu nasıl kurtaramadığını anlatıyor.
Yaşanan tüm bu acılara rağmen Cizreliler korkunç dirayetliler, dimdik ayaktalar. Bir kez daha Cizrelilere hayran kalıyorum. Yasak sırasında iki çocuğunu kaybetmiş bir kadın, “barış bir gün gelir mi?” sorumu şöyle cevaplıyor:
“Bir mağaraya giriyorsun, bakıyorsun yağmur damlası çukur açmış. Düşün bir damla su ile taş eriyor. Ben inanıyorum direnenler kazanacak ve barış gelecek”.