Kategoriler
ahvalnews Yazılar

Diril ailesi yalnız, Keldaniler yalnız, keşke ‘yalnız değilsiniz’ diyebilsek…

Bundan 10 yıl önce Diyarbakır, Mardin, Şırnak… gibi illere uçakla seyahat ettiğinizde, uçakta en az bir Keldani, Süryani aileye denk gelebilirdiniz. Çoluk çocuk yıllar sonra Avrupa’dan köyüne dönen ailelerdi bunlar. Konuştuğunuzda gözlerindeki ışıltıyı, geleceğe ve bu ülkeye yönelik umutlarını hemen anlayabilirdiniz.

Bu umutlar 2015 yılında çatışma sürecine dönülmesi ile birlikte bitti. Bizler yıkılan memleketlerimizle uğraşırken, bir avuç kalmış bu insanların, Şırnak’ın, Hakkari’nin, Mardin’in kırsal alanlardaki köylerinde neler yaşadıklarını çoğu zaman duymadık. 90’larda yıkılmış yakılmış köylerini toparlamaya uğraşan bu insanlar birçok tehditle karşılaştılar. Kimi zaman koruculardan, kimi zaman ağalardan, kimi zaman devletten, kimi zaman maden şirketlerinden, bazen Müslüman komşularından, tüm egemenlerden çeşitli baskılarla karşılaştılar. Petrus Karatay gibi inatla köyünü güzelleştirmeye, tekrar ağaçlandırmaya çalışan, oralara tekrar hayat getirmeye çalışan insanlar tehditlerle, gözaltılarla, tutuklamalarla uğraştılar. Kimi pes etti, çekip gitti, kimileri pes etmedi. O pes etmeyen iki yaşlı Keldaniden biri öldürüldü, diğerinin ise akıbeti bilinmiyor: Şimuni ve Hurmüz Diril.

Şırnak’ın Beytüşşebap’a bağlı Kovankaya (Mehre) köyünde yaşayan Şimuni ve Hurmüz Diril çifti Ocak 2020’de kayboldular. 70 gün sonra çocukları 65 yaşındaki anneleri Şimuni Diril’in cansız bedenini buldular. 71 yaşındaki baba Hurmüz Diril’den ise o gün bugündür haber yok.

Diril ailesi 90’larda köylerinin boşaltılmasıyla birlikte göç etmek zorunda kalanlardan, ailenin bir kısmı İstanbul’a bir kısmı Avrupa’ya göç eder.  Yıllar sonra 2011’de köylerine dönebilirler. 2013 yılında başlayan çözüm sürecine inançla köyde temelli yaşamaya karar verirler. Köyde kış aylarında Şimuni ve Hurmüz Diril’in dışında, babalarının kuzeni Apro Diril yaşamaktaydı. Yazın köyde yaşayan aile sayısı ise 5’e çıkmaktadır.

Çiftin kızları Gülcan Diril ile konuştum. Gülcan şöyle anlatıyor yaşananları:

“1 yıldan fazla zaman geçti, fakat henüz somut bir netice yok. Babamın kuzeni ile arası iyi değildi. Annemin babamın arkasından yas tutacak, ölümlerine üzülecek bir insan değildir. Annemle babamın evleri ile Apro Diril’in evi arasındaki mesafe çok kısa. Annemin babamın başına gelenleri duymamış görmemiş olmasına imkân yok. Annemle babamı kaçıranlar belli ki köy yolunu bilen birileri, ilk defa gelmedikleri çok açık.  Açıkçası kim yapmış olabilir bilmiyoruz. Annemin babamın o köyde yaşamaması başta köyde yaşayan diğer akrabaların olmak üzere birçok farklı kesimin işine gelebilir. Apro Diril, annem ve babamın 3 örgüt üyesi tarafından götürüldüğünü ve hayatları konusunda endişe etmemizin yersiz olduğuna ısrar ediyordu. Vermiş olduğu ifadeler alaycı ve çelişkiliydi. Annemin ayakkabısının teki Apro Diril’in evinin 40-50 metre ötesinde bulundu. Belli ki annem sürüklenmiş. Orada bir kargaşa olmuş.

Apro Diril ifadesinde ‘örgüt götürdü’ deyince ne yapacağımızı şaşırdık, bağlandı elimiz kolumuz. Açıkçası hayatta kalsınlar diye de geçen Mart ayına kadar pek konuşmadık medyada. Ama mart ayında annemin cenazesini bulunca bunun bir cinayet olduğunu ve kimsenin bir yere götürmediğini anladık. Zaten Jandarma da bize ‘bu örgüt işine benzemiyor’ dedi. Bizim köy sürekli dronların, SİHA’ların uçtuğu bir köy. O köyde 2 kişinin kaçırılıp böylesine vahşice öldürülmesi açıkçası cesaret gerektirir.” 

Çocukları en son 7 Ocak’ta Diril çifti ile konuşmuşlar. 5 gün haber alamayınca 12 Ocak’ta da anne ve babalarının başına bir şey geldiğinden endişe etmişler. Beytüşşebap Kovankaya civarı operasyonların yoğun olduğu ve SİHA’ların sık sık uçtuğu bir bölge. Ocak ayı başlarında köyün yakınlarında uçan SİHA’lar bir şey görmedi mi, ellerinde bir görüntü var mı, yok mu, bu araştırıldı mı bilmiyoruz. Dosyada gizlilik kararı var. Ama araştırılmadı ise buna muhakkak bakılmalı.

Diril ailesi kuzen Apro Diril’in, Diril çiftini götürenleri tanıdığını düşünüyor.  Şöyle devam ediyor Gülcan Diril:

“Apro Diril muhtemelen katilleri tanıyor. ‘Korkutuldum’ diyor ama kim, nasıl, neyle… sorularının cevapları yok.  Daha sonra tehdit edildiği bir bölgede bu kadar rahat dolaşıyor olması ve takındığı tavırlar pek de korkmadığının bir göstergesi olmalı. Annemizi bulduğumuzda vücudunda kurşun izleri gözlemledik. Adli tıp raporu aylar sonra yazıldı. Şu an adli tıp raporuna ilişkin kafamızdaki soru işaretlerini gidermeye çalışıyoruz.

Annem o kadar güzel bir kadındı ki biz doyamazdık ona bakmaya, öpmeye. Daha doğru düzgün saçına ak düşmemişti annemin.  Çok merhametli, eli açık, sosyal, neşeli, acayip çalışkandı annem.  Her işi yapardı. Babam da çok cesur, çalışkan ve bir o kadar merhametliydi. Diğer akrabalar da köye gelebildiyse babamın cesareti sayesinde gelebildiler.”

Anne babalarını bulmak için verdikleri mücadelede Diril ailesi oldukça yalnız kalmış:

“Olayın başlangıcında, görgü tanığın belirttiği gibi örgütün götürme ihtimaline istinaden gelen yardım tekliflerini askıya almak durumunda kaldık. Fakat Mart ayında annemizi bulduktan sonra olayın medyada yer alması gerekirken müthiş bir yalnızlık yaşadık. Ne kurumlar ne örgütler yanımızda yer almadılar. Acı çok sıradanlaştı bu ülkede ya da kaybın önemi yok.  Babamızın kaybının üzerinden bir sene geçtikten sonra, yurtdışı kurumlarımız davanın takipçisi olacaklarına dair söz vererek, olayın aydınlatılması adına bildiri yayınladılar.  Bu süreçte partilere de gittik. En büyük desteği HDP milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’ndan aldık. Ortada bir acı var, bunun ne partisi ne de siyaseti olur. Acı var ortada, acının bir rengi yoktur.

Aylarca jandarma-asker gelecekler babamızı arayacağız diye umut ettik. Valiliğin sitesinde arama ile ilgili basın açıklaması olsa da biz Nisan ve Ekim’ ayındaki aramalara tanık olduk. O kadar. Babamız halen bulunmadıysa ya aramalar yetersiz ya da çözüm odaklı yapılmamaktadır. Babam senelerce koşa koşa faturasını, vergisi öderdi, aman bir borcum olmasın devlete derdi, bu adama reva gördükleri bu mu? Babam çok sevilen, tanınan biriydi. Parmakla sayılacak birkaç kişi hariç kimse gelmedi yardımımıza, kimse sormadı onu.  Biz kendimiz çocukları, kardeşleri olarak tüm yaz babamızı aradık.”

“Peki bundan sonra ne yapacaksınız Gülcan, köyü, bu toprakları terk mi edeceksiniz?” diye soruyorum:

“O toprağa, o köye çok emek verdi babam. Gülcan olarak o topraklara gideceğim. O toprakları terk etmeyeceğiz.  Babanızı bulamadık sözünü kabul etmiyorum. Ben kesinlikle babamı istiyorum.”

Doğrusu Gülcan’ı dinlerken içim sızlıyor. 100 yıldır Keldanilerin, Asurilerin, Süryanilerin… bu topraklarda yaşadıkları katliamları, zorunlu göçleri düşünüyorum. Keşke “yalnız değilsiniz” Gülcan diyebilsem. Ama korkarım ki yalnızlar. Diril ailesi yalnız, Keldaniler yalnız, Mezopotamya’nın bir avuç kalmış çocukları yine yalnız.