Kategoriler
ahvalnews Yazılar

Yaşasın memlekete demokrasi geldi!

Bu başlık bana ait değil. Sevgili Hürrem Sönmez ve Ali Abaday’ın dün Clubhouse’da düzenledikleri sohbetin başlığı. Çok hoşuma gittiği ve içimden geçenleri yansıttığı için buraya aynen aldım.

Konumuz dün büyük bir PR kampanyası ile kamuoyuna tanıtılan İnsan Hakları Eylem Planı.  Açıkçası plana ilişkin hiçbir beklentim yoktu, nitekim açıklanınca da planın ne kadar boş olduğunu gördüm. Keşke farklı olsaydı tabi.

Türkiye’de kurumların, bakanlıkların rafları uygulanmayan eylem planları ile doludur.  Türkiye bürokrasisi her sıkıştığında yeni bir “uygulanmayacak” eylem planı yazmaya bayılır, böylece sorunları çözmek yerine bir müddet daha erteler.  Bu da bu saikle yazılmış planlardan biri diyeceğim ama aslında ondan da vahim durum.  Bu eylem planı, Avrupa Konseyi ile yürütülen bir projenin çıktılarından biri, yani plan sürecini başlatan merkez, Cumhurbaşkanlığı ya da hükümet bile değil.

Avrupa Konseyi Ankara web sayfasına girecek olursanız projenin detaylarını göreceksiniz. Peki bir proje çıktısı neden bu kadar büyük bir şatafat ile kamuoyu ile paylaşılıyor?  Çünkü gelecek iki hafta iki önemli toplantı var: AB Bakanlar Kurulu toplantısı ve Avrupa Konseyi Zirvesi. Belli ki hükümet bu iki toplantıdan önce Avrupa ülkelerine mesaj vermek istiyor: “Beni biraz daha idare edin, bakın çabalıyorum işte”.  Dışarısı için göz boyamayı amaçlayan plan, içerisi için de hükümet tarafından yeni anayasaya gidecek yolda bir adım olarak görünüyor belli ki.

Oysa hepimiz biliyoruz ki Türkiye şu anki mevcut Anayasayı ve imzacısı olduğu uluslararası sözleşmeleri uygulasa ülkedeki insan hakları ihlalleri ciddi oranda azalır. Türkiye’nin yasaları ve Anayasa’sında  ifade özgürlüğünden, gözaltı koşullarına, cezaevlerinin durumuna, işkenceye varana kadar insan haklarına ilişkin birçok konu açıkça tanımlanmış. Türkiye insan haklarına ilişkin birçok konuda ilgili yasal mevzuata sahip. Eğer siyasi iktidar  insan hakları ihlallerini ortadan kaldırmak istiyorsa ne yeni bir eylem planına ne de yeni bir anayasaya ihtiyaç yok. Mevcutları uygula yeter.

Dün bunu konuşurken bir arkadaşım, “yeni eylem planının birtakım olumlu noktaları var, onları da görmek lazım, önyargı ile yaklaşmıyor musun?” dedi. Bunu yine başka bir dostumun, sevgili Emel Kurma’nın sözleri ile cevaplayayım: Önyargı ile değil sonyargı ile yaklaşıyorum. İnsan Hakları Eylem Planının açıklandığı gün yaşanan birkaç olayı şöyle alt alta koyayım da ne demek istediğim daha net anlaşılsın:

  • Diyarbakır merkezli operasyonda gözaltına alınan 14 kişiden MEBYA-DER yöneticisi 71 yaşındaki Hatun Aslan  ve 79 yaşındaki  Meryem Soylu tutuklandı.
  • Mersin ve Diyarbakır’da ev baskınları: 7 HDP’li yönetici ve sivil toplum çalışanı gözaltına alındı.
  • Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, HDP ile ilgili inceleme başlattı. İnceleme sonucu HDP’nin “örgüt eylemlerinin odağı” olduğu tespit edilirse parti hakkında kapatma davası açılması gündeme gelebilecek.
  • Mezopotamya Ajansının 28. sitesi de kapatıldı.
  • Avesta Yayınlarının bir kitabı yasaklandı.
  • Erzurum’da HDP’li Karaçoban Belediyesine baskın düzenlendi. Eşbaşkan gözaltına alındı, belediyeye kayyım atandı.

Bunlar elbette sadece denk geldiklerim. Bir de tabi medyaya hiç düşmeyen, operasyonların yapıldığı köylerden, mezralardan haber alamadıklarımız var.

Son olarak beni oldukça endişelendiren bir noktayla bitireyim. Eylem planını açıklayan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şu sözlerini tekrar tekrar düşünmek lazım:

“ ‘Bir çiçeğe az su vermek onu kuruturken, fazla su vermek de soldurur’ gerçeği, adaletin kuyumcu titizliğiyle uygulanmasını gerektiriyor. Ayrıca öyle her gördüğümüz çiçeğe su vermeyeceğiz. Susuzluktan boynu bükülmüş bir çiçeğe su vermek adaleti yerine getirmek olurken, dikene su vermek zulüm anlamına gelebiliyor.

Benim bu sözlerden anladığım Cumhurbaşkanı vatandaşlarını 2’ye ayırıyor: Güller ve Dikenler olarak.  Bununla ilgili ayrı bir yazı kaleme alacağım ama kısaca bahsetmek isterim şimdiden. Cumhurbaşkanının bu sözlerinden “dikenlerin” insan haklarının konusu olmayacağı anlamı çıkıyor. Bu eylem planı ile “dikenler” dışında kalan “benim milletim” içindeki vatandaşlar için yargıda bazı düzeltimlere gidilecek.

Yani benim gibi iktidarın politikalarını onaylamayan “dikenleri” kapsamayacak bu plan. Bu söylem çok tehlikeli. Nazi hukuku, yani 2’li hukuk (vatandaşa uygulanan hukuk ve vatandaş olarak görülmeyene uygulanan hukuk) böylesi adımlarla döşenmişti.