Cemil Abi ile ilk tanıştığım günü hatırlıyorum. Tatvan’a bağlı Kavar havzasında bir kırsal kalkınma programına yeni başlamıştık. 2008 sonbaharıydı. Havzadaki köylerden biri Tokaçlı eski ismi ile Kurtıkan. Tokaçlı, Kavar havzasının en ucundaki köydü. Ulaşımın oldukça zor olduğu, binlerce metre yükseklikteki bir köy. Bir kenarında Van Gölü, diğer yanı ormanlarla iç içe. 1990’larda köye koruculuk dayatılmıştı. Ezelden beri devletle zaten iyi bir ilişkiye sahip olan köy halkının büyük bir kısmı koruculuğu kabul etmişti. Ama havzanın mezrasında yaşayan bir adam, tüm köyü, korucuları ve komşularını karşısına alarak koruculuğu kabul etmeyecekti.
İşte o adam Cemil Abi, Cemil Bozkurt, 2014 yılında Kavar’ın hikayesini yazdığım O GÜN isimli kitabımdaki adıyla Ferhat’tı. Kitaptan devam edelim:
“Ferhat özel bir adam. Ferhat’ın ünü sadece Kavar’da değil tüm Bölgede bilinmekteydi. Ferhat bugün bir korucunun burnunu ısırmış, Ferhat tarlasına silah sesi çıkaran bir alet koymuş, Ferhat iki korucuyu vurmuş, Ferhat şunu yapmış, Ferhat bunu yapmış… diye Ferhat’la ilgili haberler sık sık duyuluyordu. Ferhat çalışkanlığı, cesareti ve korkusuzluğuyla havzaya nam salmıştı. Bu ufak tefek adam sık sık kendinden kat kat iri insanları yere yığıyor ve bir anlamda Kavarlıların zihninde de bir tür kahramana dönüşüyordu. Ferhat çok çalışkandı da. Onun sayesinde silajlık mısır ekimini tüm havzaya yayabilmiştik. Ferhat’ın çalışkanlığı dillere destandı. Ferhat o kadar çalışkandı ki hiçbir çoban ona yetişemez, hiçbir çiftçi onun kadar güzel ürün alamazdı. Ferhat çok adildi. Kendisini ilgilendirmeyen meselelere dahil olup adaletin sesini söylerdi. Ferhat çok hoş sohbetti. Bu adamı saatlerce dinleyebilirdin. Bu ufak tefek, dinç, saçları hafiften kırlaşmış adamın her şeye rağmen gözlerinden hep ışıltılar saçılıyordu. Ferhat sanki yaşamın ta kendisiydi…”[1]
Ben de Kavar’daki herkes gibi saatlerce dinlerdim Cemil Abiyi. Koca köyde korucuların arasında yaşamak kolay değildi. Ama korucular için de Cemil Abiyle baş etmek kolay değildi. Köyün doğal kaynaklarına göz diken olursa karşısında Cemil Abiyi bulurdu, bir haksızlık eden olursa karşısında Cemil Abiyi bulurdu, korucular birini karakola şikayet ederse karşılarında Cemil Abiyi bulurdu. Cemil Abi korucularla uğraşmanın bedelini sık sık hapse girerek ödeyecekti. 90’larda ilk hapse düştüğünde, o da diğer Kavarlılar gibi “siyasi abiler” ve eğitimleriyle tanışacaktı. “Verdikleri eğitimlerin birçoğu kafama yattı ama kadın bizden 21 cm. geride yürüse ne olur” diye anlatırdı o günleri bana.
Cemil Abi ağır işkencelerden de geçecekti. O ağır işkenceleri bile bir oyun gibi anlatırdı bizlere:
“Beni ağır bir işkenceden geçirdiler. Habire diyorlar ki: ‘Bize isim söyle. Kim köye geldi, kim yemek verdi…’ Sonra bir gün İşkenceyi kestiler. Elbiselerimi getirdiler. Giydirdiler. Beni bir odaya götürdüler. Masada bal var, tereyağı var. ‘Buyurun sofraya’ dediler. Şaşırdım. Masaya oturdum. ‘Biliyoruz hayatında bal yememişsin, buyur bal ye’, dediler. Evet hayatımızda balı, yağı, peyniri yememiştik. Doğruydu. 1 kilo bal, 1 kilo peynir üretsem satardık, kendimiz yiyemezdik. Çok açtım. Ama tabi nefretten balı yemedim. Baktılar Ferhat balla da konuşmuyor, hop kaba dayağa tekrar başladılar. Bal da verdik Ferhat’a aynı, tereyağı da verdik aynı, dövdük de Ferhat aynı…”[2]
Cemil Abiyi en son Mayıs 2013’te gördüm. Barış süreci başlamış, dağlardan da çekilme başlamıştı. Cemil Abi yine çok çalışıyor, etrafındaki herkes de ona yetişsin istiyordu. Evde soğuk rüzgarlar esiyordu. Saatlerce dil dökmüştüm ona bu huyundan vazgeç diye, Nuh diyor peygamber demiyordu. O gün (21 Mayıs 2013) umutluydu Cemil Abi uzun yıllar sonra. “Güzel günler yakındır” demişti. Paswask’a veda edip, yüzyıl önce Ermenilerin atıldığı İncekaya’daki uçurumdan geçmiştim dönüş yolunda. Bağırmıştım uçurumdan avazım çıktığı kadar: “Affedin, bizi affedin”. Gülmüştü Cemil Abi. Muhtemelen onun kadar deli olduğumu düşünüyordu.
Cemil Abi, Kavarlıların çoğu gibi, hayatında sadece 2 yıl gün yüzü gördü. Barış sürecinin bitmesi ile tekrar cezaevine konuldu. Cezaevinde kansere yakalandı. Hastalık ağırlaşınca çıkardılar ama geç kalınmıştı. Cemil Abi’yi 2 hafta önce kaybettik. Ferhat’ı, dağları delen Ferhat’ı, her mazlumun derdine koşan Ferhat’ı, “baktım boyum kısa, ben de zıpladım burnuna yapıştım, dişlerimi geçirdim o korucunun burnuna” diyen Ferhat’ı kaybettik. Kavar’ın Cemil Abisini, çok güzel, çok özel bir adamı kaybettik, yaşamın ta kendisini kaybettik…
Nurcan Baysal
20.03.2020
[1] Nurcan Baysal, O GÜN, İletişim Yayınları, 2014, sf. 94.
[2] O GÜN, sf. 96.