Kategoriler
ahvalnews Yazılar

1 Eylül: Barış bize çok uzak, belki de yakın…

Uzunca bir seyahatten sonra memleketteyim. İlk gözüme çarpan kayyım atamalarından sonra şehrin caddelerine yerleştirilen polis barikatlarının arttığı. Buna paralel tank, TOMA’larda da artış görünüyor. Büromun bulunduğu Lise caddesinin girişi, her gün yapılan kayyım protestolarından dolayı trafiğe kapatılmış durumda. Önce Sur’a gidiyorum. Birkaç esnafla konuşuyorum. Küçük bir bakırcı dükkânının sahibi kayyım atamalarından sonra işlerin yüzde 50 düştüğünü söylüyor, bir otelci ise gelen turist sayısında hızla azalma olduğundan bahsediyor.  Bir esnaf dükkânına gelen polislerin “önümüze geleni gözaltına alıyoruz, ama inan ki neden gözaltına alıyoruz bilmiyoruz. Biz de bıkmışız artık, bu daha ne kadar böyle gidecek; bize alın diyorlar, alıyoruz” dediğini aktarıyor. Başka bir esnaf “Nurcan Hanım barış olmayınca hiçbir şey olmuyor, iş de olmuyor” diyor.

Sur’dan çıkıyorum. 1 Eylül Barış Mitinginin yapılacağı İstasyon Meydanına geliyorum. Önceki yıllardan temkinliyim, ruj ve kalem son yıllarda miting alanına alınmıyor. Bu nedenle not almak için çantanın muhtelif yerlerine polislerin görmemesi umuduyla birkaç kalem saklıyorum. Saat 15:55, ilk kontrol noktasında yığılmış durumdayız. Kontrol noktasındaki kadın polis saat 16:00 olmadan alana almayacaklarını söylüyor. Saat 16:00 oluyor ama yine almıyor. Önümde beyaz tülbentli barış anneleri var, ellerinde de alan girişinde dağıtılan HDP’nin kâğıt şapkaları var.  Kadın polis bu sefer de bu şapkalarla alana giriş izni vermeyeceğini söylüyor. “Neden?” diyorum, “yasak” diyor.  Şapkaların üzerinde “Onurlu Barış Savaşa Karşı Demokratik Çözüm” yazdığı içinmiş.      Şapkaları topluyor polisler ve çöpe atıyor, sonra alana doğru geçebiliyoruz. Ama gelin görün ki 100 metre bile geçmeden yine demir barikatlar ve arama noktaları konulmuş. İlk aramada olur da yasak bir şey geçirilirse, ikincide ortaya çıkar diyeymiş. Sinirlerimiz iyice geriliyor sıcakta. “Ya sabır” diyerek ikinci aramayı da atlatıyoruz. Neyse ki benim kalemlerden 3’ü yakalandı ama biri hala çantada sakladığım yerde duruyor.

Miting alanı yavaş yavaş kalabalıklaşıyor. Bir müddet annelerle oturuyorum. İçlerinden biri “Kızım” diyor, “Ne az ne çok, hakikati yazsanız yeter.  Ha bir de bunca şeye rağmen biz barış istiyoruz, bunu da yaz.” “Barış bize uzak anne” diyorum, “yok yok, isteseler barış bize çok yakın” diye cevaplıyor.

Alana KESK giriyor beyaz bez dövizleri ile. Çocukları ile gelenler var, halay çekenler var, gençler yoğunlukta. Şapkayla girenleri görünce “Sizin şapkalar niye alınmadı?” diye soruyorum.  İstasyon caddesi tarafındaki miting giriş alanındaki güvenlik noktalarındaki polisler şapkaları almıyormuş meğer. Kısacası her şey keyfi görünüyor. 

Miting öncesi kayyım tarafından yasaklandığı söylenen “kayyım, saray ve savaş” kelimeleri pankartlarda ve bez dövizlerde pek görünmüyor. Bez dövizler ve pankartlar daha çok onurlu barış talebi üzerine… Miting alanına HDP tarafından birkaç büyük bez döviz asılmış, şunlar yazıyor:  “Susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz, direnişteyiz”, “Kadın yaşamdır, yaşamı öldürme”, “Birlikte kazandık, birlikte savunacağız”, “Birlikte kazandık, birlikte savunacağız, kazanımlarımızın gasp edilmesine hayır”, “Faşizme ve savaşa karşı demokrasi ve barış istiyoruz” ve “Demokratik Cumhuriyetle Kürt sorununa demokratik çözüm”.  Çalan şarkılar da barış üzerine. Sloganlara ilişkin de uyarılarda bulunuluyor ve tertip komitesinin belirlediği sloganlar dışında slogan atılmaması isteniyor. Yine de “kayyımlar gidecek halk gelecek” sloganları sık sık alandan yükseliyor. 

Alan kısa bir süre sonra doluyor. Coşkulu bir kalabalık var. Selçuk Mızraklı’nın konuşması coşkuyla alkışlanıyor. Konuşmalardan sonra müzik başlıyor. Diyarbakırlılar bir kez daha barış umuduna dört elle sarılıyor. 

Alandan ayrılırken, alana girerken gözlemlediğim güvenlik tedbirlerinin arttırıldığını görüyorum.  Girerken geçtiğim sokaklar bariyerlerle kapatılmış. Polislere aracımın o sokakta olduğunu söylüyorum, “yasak” diyor. Yanımdaki yaşlı adam “yeter ya, neden korkuyorsunuz bu kadar” diye söylenerek oldukça uzun başka bir yola yöneliyor. Bir müddet sonra sokağa ulaşabiliyorum farklı yollardan ama bu sefer de eve dönmek bir ıstırap. Aslında 2015’ten beri Diyarbakır’da yollar bir ıstırap haline dönüşmüş durumda. Birçok anayol güvenlik nedeniyle kapatılmış durumda, birçok yerde polis bariyerleri 2015 yılından beri duruyor. Tank, toma, bariyerler ve polis noktaları günlük yaşamımızın bir parçası uzun süredir, yollarımız da bunlara uygun savaş yolu…

Bu 1 Eylül’de de barış bize çok uzak… kimbilir, belki de o ananın söylediği gibi yakın. 


© Ahval Türkçe

Bu makale yazarın görüşlerini yansıtır. Ahval’in yayın politikası ve editoryal bakış açısı ile her zaman uyumlu olmak zorunda değildir.