Kategoriler
ahvalnews Yazılar

Zehir zıkkım kayyım

Türkiye’de yaşamımız öylesine hızlı geçiyor ve her güne korkunç birkaç olay düştüğü için, bazı şeyleri hızla unutuyoruz. Neyse ki Facebook ara ara hatırlatıyor. Facebook bu hafta, 1 yıl önce aynı günlerde yaptıklarımı hatırlattı, kayyım atanmış ve ben de kayyım protestolarındaymışım. Protestolar sırasında bir gün yanımda sevgili Nesrin Nas ve Nurten Ertuğrul ile, başka bir gün Selçuk Abi ile gülümsüyoruz objektife, başka bir gün dengbej bir kadın almış sözü eline bir uzun hava söylüyor… Bir gün kalabalığın içinden bir kadın bağırıyor: “Ben size oy vermedim, oyumu geri verin. Biz kayyım istemiyoruz, verdiğimiz oy zehir zıkkım olsun”.

Oylarımız zehir zıkkım olur mu bilmiyorum ama kayyımlar atandığından beri hayatlarımızın zehir zıkkım olduğu bir gerçek.

HDP geçen ay 1 yıllık kayyım raporunu açıkladı. Raporda belediyelere kayyım atanmasını nedenleri şöyle açıklanıyor:

“Kayyım yolu ile belediyelerimizin gasp edilmesinin bazı özgün sebepleri vardır. Bu sebeplerden; Birincisi, 2014 MGK kararı ile eylemsel kılınan çöktürme planı kapsamında olmasıdır. İkincisi, Kürt kimliğine yaklaşımda 2015 yılında pratikleşen devletin ideolojik dönüşümüdür. Üçüncüsü, Kürt siyasal dinamizminin ‘toplumsal hareket’ ölçeğinde kat ettiği yolun boyutudur. Dördüncüsü, Kürt siyasal hareketinin ‘mekân siyaseti’ bağlamında önlenemez yükselişidir. Beşincisi, toplumsal hafıza ve dayanışmanın yerel yönetimler üzerinden kurumsallaşmasıdır. Altıncısı, Kürtlerin yerelde devlet hegemonyasına karşı ‘kaçış çizgileri’ yaratabilmeleridir.”

Rapor oldukça detaylı, kayyımların usulsüzlüklerine il il yer vermiş ve yine kayyım atandıktan sonra cezaevine konulan belediye başkanlarının davalarına, bu davalardaki saçmalıklara da yer vermiş. Rapordan kayyımların kentlerimiz ve belediyelerimizde yaptıklarını detaylı okuyabilirsiniz ama ben size Eylül 2016 ilk kayyım atamalarından beri Diyarbakır’da yaşayan bir vatandaş olarak hayatlarımızda neler değişti, kısaca onu anlatayım:

Öncelikle belediyelerimiz bariyerler, teller, tanklarla çevrildi, bizlerden koparıldı. Belediye binalarına girmek artık epey cesaret istiyor. Kadın merkezlerimiz, kadın daire başkanlıklarımız, bazı illerde alo şiddet hattımız kapatıldı, bazı illerde kadın şoförlerimiz işten çıkarıldı. Belediyenin verdiği hizmetlerde artık kadını görmek çok daha zor, bir kadın olarak şiddet yaşadığında, ya da farklı bir sorunun olduğunda gidip başvurabileceğin yer sayısı azaldı. Kadın olarak artık kentte arkanda bir belediyenin varlığını hissetmiyorsun. Bu topluma da hemen yansıyor elbette. Kadını dışarıda daha az görüyoruz, kadına yönelik şiddet artıyor, kadınlar olarak onca yıl sebatla çalışarak elde ettiğimiz kazanımları kaybediyoruz.

Parklarımız, sokaklarımızın isimleri değiştirildi, kültür-sanat alanında faaliyet gösteren yerler kapatıldı. Bunun sana etkisi ne diyenleri duyar gibiyim. Çok basit. İsmi değiştirilen parkların içinden geçmek bile istemiyoruz. Hangi sokak diyorlar, tarif etmekte zorlanıyoruz. Bir zamanlar festivalleri ile, müzik akademileri, tiyatroları ile ünlü memleketimin yaşam enerjisi sönmüş durumda. Kürt dili ve kültürüne ilişkin çalışmalara büyük bir darbe vuruldu. HDP Belediyelerinin yönetiminde yavaş yavaş yaşamın Kürtçeye dönmeye, insanların Kürtçe öğrenmek için çabaladığı kentte, şimdi yine Kürtçe çarşı pazara hapsedildi. Kürt diline ilişkin kurslar, Kürtçe eğitim veren kreşler, Kürtçeye ilişkin çalışan neredeyse her yer kapatıldı.

Bir kente kayyım atandığında, kayyım sadece belediyelere değil, o kentlerde yaşayan vatandaşların, bizlerin hayatlarının içine de atanmış oluyor. Yaşamınız şekil değiştiriyor, kentte bir kayyımın varlığını bilerek yaşıyorsunuz. Yani kent sizden alınmış oluyor, artık sizin olmuyor. Bu önce öfkelendiriyor, zamanla o öfke büyük bir hüzne dönüyor. Bir vatandaş olarak, bir sıkıntınız olduğunda gidip başvurabileceğiniz bir belediyeniz olmaması sizi zamanla hem yalnızlaştırıyor hem de güçsüzleştiriyor.

Bu yazıyı bitirirken medyada bir haber geçiyordu. Mezopotamya Ajansının haberine göre Van Çaldıran’da birçok mahalle isminin yer aldığı Türkçe ve Kürtçe tabelalar sökülmüş, bunların yerine sadece Türkçe mahalle isimlerin yazıldığı tabelalar dikilmiş. Bunu görünce kendi köyümü düşündüm. 12 Eylül ile birlikte Türkçe ismi değiştirilen binlerce köyden biri de  Dicle ilçesine bağlı bizim köyümüzdü.  Üzerinden 40 yıl geçmesine rağmen annem, dayım ve tüm akrabalarım köyün yerini birine ya da köye gelecek bir araca tarif ederken, bizim köy ve çevresindeki diğer köyleri Türkçe isimlerle değil Kürtçe isimleri ile tarif ediyorlar. Ama bu köylerle ilgili tüm tabelalar Türkçe, köylerle ilgili tüm yazışmalarda Türkçe köy isimleri kullanılıyor ve bu elbette o köylerde yaşayan insanların günlük yaşamlarında çeşitli sıkıntılara yol açıyor. Şimdi Van Çaldıran’da o mahallelerde yaşayanları düşünün. Günlük yaşamda çoğunluğun Kürtçe konuştuğu Çaldıran’da gel de o mahalleleri rahat bul artık.

Kayyım atanan 47 belediyenin sınırları içerisinde yaşayan ve kentlerinin “seçilmiş” bir belediye yönetimi tarafından yönetilmesi için oy kullanmış 4.268.558 yurttaştan sadece biriyim ben. Bu Son 4-5 yılda hayatlarımız zehir zıkkım oldu, ama hani bilesiniz hiçbirinize helal değil bu topraklar!