‘Yağmurlu, fırtınalı bir gündü. Yerde Saddam, gökte Allah bize işkence ediyordu’

‘Yağmurlu, fırtınalı bir gündü. Yerde Saddam, gökte Allah bize işkence ediyordu’


 “Hepsini kimyasal silahlarla öldüreceğim! Kim bir şey diyebilir ki? Uluslararası toplum mu? Uluslararası toplum da onu dinleyenler de kahrolsun! Onlara… Onlara sadece bir gün kimyasal silahlarla saldırmayacağım; kimyasallarla saldırmaya on beş gün devam edeceğim… Sonra göreceksiniz ki onların hepsini taşımak için Allah’ın bütün taşıtları bile yetmeyecek. (Kimyasal Ali, Ali Hasan el-Mecid)”[1]
Kürtlerin Kimyasal Ali dedikleri Ali Hasan el-Mecid Enfal öncesi bunları söylemekteydi. Nitekim de dediğini yaptı. 8 ay içerisinde 182 bin Kürdü kimyasal silahlarla yok etti ve uluslararası toplum sesini çıkarmadı. Bugün de uluslararası toplumun Enfal soykırımı konusunda sessizliği devam etmekte.
Enfal savaş ganimeti demek. Hz. Muhammed’in inanmayanlara karşı yaptığı ilk cihattan sonra indirilen, Kuran’ın sekizinci suresinin adı. Enfal, Kürtlerin Kuran okurken atladıkları, okumadıkları sure… Enfal, Tanrı’nın da Kürtleri unuttuğunun göstergesi…
Enfal Şubat-Eylül 1988’de sekiz farklı askeri operasyonla gerçekleştirildi. Kürtlerin yoğunlukla yaşadığı kırsal alanlar seçilerek kimyasal silahlar kullanıldı. Sarımsak ya da elma kokusu şeklinde kokan gazdan dolayı binlerce kişi o an, binlerce kişi de  gaza maruz kalan vücutlarını yıkamak için derelere ulaşmaya çalışırken yolda öldüler. Bombardımanlar, kimyasal silahlar ve askeri operasyonlar sonucu korkarak köylerinden kaçmaya başlayan Kürtler traktörleriyle çektikleri römorklarla evlerini terk ettiler. Ancak römorklarla ana yola çıkan köylüleri Irak ordusu beklemekteydi. Ordu her şeyi  planlamıştı. Ana yola çıkarak kurtulduğunu sanan  köylüler yolda ayrıştırılarak en yakın askeri kamplara, oradan da Enfal yolculuklarına başlayacaklardı. Ailelerin çoğunluğu birbirlerini en son bu ana yolda gördüler. Bir daha kimse onları görmeyecekti.
“Yağmurlu, fırtınalı bir gündü. Yerde Saddam, gökte Allah bize işkence ediyordu (Gullala)”[2]
Erkekler, kadın ve çocuklar ve yaşlılar diye Kürt köylüleri ayırdılar ve her grubu farklı IFA kamyonlarına tıka basa doldurdular. Erkekler direkt ölüme götürüldü. Çoğunluğu Kuveyt sınırında, çölde diri diri gömülerek öldürüldüler. Kadınlar da genç, yaşlı ve çocuklar diye ayrıştırıldılar. Farklı toplama kamplarına götürüldüler. Herşey en ince ayrıntısına kadar planlanmıştı. Topzawa ve ve Dibs Kampı kadın ve çocuklar için planlanmış, Nugre Selman ise yaşlılar kampı olarak düzenlenmişti. Yaşlıların çoğu öldürüldü. Kadınların bir kısmı öldürüldü, bir kısmı Arap zenginlerine satıldılar. Hiçbir zaman açık olarak konuşulmasa da ciddi bir kısmı da tecavüze uğradı. Binlerce kadın, çocuk ve yaşlı da kamp koşullarından dolayı öldü. Kamplarda insanlar aç bırakılıyor, tuzlu su veriliyor, hastalananlar da avluya atılarak ölmeleri bekleniyordu. Enfal’den kurtulan bazı tanıklar, Nugre Selman kapmında ölenlerin kara bir köpek tarafından yenildiğini, insanların kol ve ayaklarının kara köpeğin ağzında gördüklerini söylüyorlardı.
“Ölüm daha kolaydı, ama ruh bedenden ayrılmıyorsa ne yapabilirsiniz o zaman?”
Enfal’den kurtulabilenler için hayat hiçbir zaman aynı olmadı. Bu tarz savaşlarda özellikle kadınların uğradığı hak ihlallerinin, taciz ve tecavüzlerin üstü kapatılır. Nitekim Enfal’de de aynısı oldu. Özellikle gazdan kurtulan kadınlar toplum içinde damgalandılar. Enfal’in kadınları “bozuk bebek” doğuracağı endişesi ile evlenme ve yeniden hayat kurma imkanına sahip olamadılar. Çoğu ciddi sağlık sorunlarından muzdarip.  Enfal’den sonra hayatı yeniden inşa etme kadınlar için çok zor bir meseleydi. Çocuklarını doyurmak için en düşük işlerde çalıştılar; amelelik, kapıcılık, hizmetçilik yaptılar. Bugün bu kadınların çocukları bile Enfal çocuğu olarak damgalanabilmekteler[3].
Enfal’de kadınlara karşı işlenen suçlarda sessiz kalındı. Özellikle cinsel istismar suçları anlatılırsa kadınların “etiketleneceği”, toplumdan dışlanacağı, bu suçların konuşulmasının toplumun “ahlakına” uymayacağı belirtildi. Nitekim Enfal’de tecavüze uğradığı açık bir şekilde bilinen kadınlar toplumlarından dışlandı. Bir kısmı “namus” cinayetine kurban gitti. Kadınlar acılarıyla birlikte sessizliğe bırakıldı. Bu sessizliğe önemli bir ses kendisi de Enfal kurbanlarından biri olan Choman Hardi’nin yazdığı “Soykırımın Cinsiyetçi Tecrübeleri-Enfal’den Kurtulan Kadınlar” kitabı. Avesta yayınları tarafından Türkçeye kazandırılan bu kitap Enfal’in çeşitli safhalarında ve sonrasında Kürt kadınların yaşadıkları tecrübeleri aktarıyor. Bu tecrübelerde Enfal’in kadınlarının toplum, medya ve hükümetler tarafından elbirliğiyle nasıl tamamen sessizleştirildiğini görüyoruz.
14 Nisan 2014, Enfal kurbanlarını anma günüydü. İran, Irak, Türkiye’ye kadar tüm Kürdistan’da Enfal’de öldürülenler anıldı. Hayatta kalan kişilerle röportajlar yapıldı. Bu anmalarda kadınlar sadece sevdikleri öldürüldüğü için ağıt yakan, yaslı kadınlar şeklinde yer alabildiler. Enfal  kadınlarının cinsiyetçi deneyim ve acıları bu anmalarda yer almadı.  Egemen söylem anmalarda Enfalle alakalı “uygun” söylemlere yer verdi. Enfal bu yıl da usulüne “uygun” anıldı.
Enfal’den kurtulan kadınlar bugün hala acılarının sahiplenilmesini beklemekteler. Enfal’in kadınları hala hayatta kalma mücadelesi vermekteler. Enfal’de tecavüze uğramış bir kadının  dediği gibi:
“Ölüm daha kolaydı, ama ruh bedenden ayrılmıyorsa ne yapabilirsiniz o zaman?”[4]
Nurcan Baysal
18.04.2014, Diyarbakır
*As published in T24 on 21.04.2014


[1] Choman Hardi; Soykırımın Cinsiyetçi Tecrübeleri, Avesta, sf. 30.
[2] A.g.e. sf. 68
[3] A.g.e., sf.196
[4] A.g.e.,sf.106