Van hâlâ üşüyor!

Van hâlâ üşüyor!

Bundan 3 yıl önce bir Pazar günü almıştım Van’daki deprem haberini. Beraber çalıştığım ekip arkadaşlarım hemen Van’a hareket etmiş, ben ise Diyarbakır, Antep gibi yerlerden toparladığım battaniyelerle birlikte, 2 gün sonra yardım kamyonlarının ardı sıra Van için yola çıkmıştım.
Depremin 3. Günü ulaştığım Van tam bir yıkım içerisindeydi.

Belediye zabıta çalışanı Halil Abinin yardımıyla, hasarlı köyleri tespit edip, yardımların henüz ulaşmadığı köylere tek tek yardım dağıtmıştık. Depremden sonra yaklaşık 2 ay çalıştığım Van’da bir sivil toplum aktivisti olarak en zorlandığım şey Valilik ve Belediye arasındaki iletişimsizlik ve bu iletişimsizliğin doğurduğu sıkıntılardı.

O dönem sivil toplum gönüllüleri olarak afet durumunda dahi tüm girişimlerimize rağmen ortak bir koordinasyon ve kriz merkezi kurulmasına Valiliği ikna edememiştik. Böylesine bir yıkım üzerinden bile politik olarak nemalanmaya çalışılması öyle uç noktalara gelmişti ki, dönemin Van valisi hiç çekinmeden“yardımlarınız PKK’ya gidiyor” açıklamasını yapabilmişti. Batıdan “duyarlı” hayırseverler de Valilerini hemen dinlemiş, depremden 1 ay sonra yardımlar bıçak gibi kesilmişti. Hiç kimse sorgulamamıştı bile; PKK ne yapsın çocuk bezini?
Van depremden sonra hayalet kente döndü. Depremden sonraki yaz birtakım geri dönüşler başlasa da AFAD raporuna göre Van’ın nüfusu 72 bin 273 kişi azaldı. Depremden yaklaşık 1 yıl sonra, hükümet büyük törenlerle TOKİ evlerini depremzedelere dağıtır ve kanal kanal sürekli kaç insana ev yaptıklarını, kaç insana gittiklerini anlatırken; gidilmeyen insanlar, hiçbir yere yerleştirilmeyen depremzedeler ve yapılması gerekenler ise konuşulmadı, doğrusu öylesine bir baskı oluşturulmuştu ki şehirde, konuşulamadı.
Sadece hükümet değildi Van depremini hızla unutturmaya, üstünü kapatmaya çalışan, Vanlılar da hızla depremi unutmak istediler. Deprem, acılarını ve travmalarını hatırlatıyordu. Van genelinde hızlıca bir depremi unutma, unutturma çabası başlatıldı. Hal böyle olunca zorla boşaltılan konteyner kentlerde yaşayanların hak mücadelesi Van’ın gündemine yeterince giremedi.
TOKİ’lerde yapılan 15 bin konutla ilgili, yolsuzluk ve yandaşlara dağıtıldı iddiaları tartışıladursun, öte yandan TOKİ’lere giremeyen, ev kiralayacak parası da olmayan “en alttakiler” bir mücadele başlattılar.
Geçen yıl bir müddet basında da yer bulan konteyner kenttekilerin mücadelesi, gerçek anlamda gidecek hiçbir yeri olmayan “en alttakiler” in mücadelesiydi. Anadolu Konteyner Kentte başlatılan bu mücadelede öyle bir noktaya gelindi ki, bu depremzedeler Van’ın dondurucu soğuğunda, elektrikleri kesilerek konteyner kentlerden çıkarılmaya çalışıldılar. Bu insanlar ve mücadeleleri, depremi unutmaya çalışan Van’ın “huzur dolu” görüntüsünü bozuyorlardı!
Tam da bu mücadelenin verildiği dönemde yaptığım Van ziyareti sırasında depremzedelerle dayanışmak üzere kurulan Van Depremzedelerle Dayanışma Derneği (DEP-DER) kurucularından biri olan psikiyatri uzmanı Cem Taylan Erden ile görüşmüştüm. Depremzedeler, Van’da her şey normale dönmüş, her şey olmuş da bitmiş maşallaha bağlayan bir iktidarla, depremi ve acılarını unutmaya çalışan bir halkın arasında sıkışmıştı. DEP-DER böyle bir ortamda depremzedelerle basın açıklaması yaparak dikkati konteyner kentteki duruma çekmeye çalışıyordu. O dönem açlık grevinde olan depremzedelere yeterli destek Van kentinden de gelmemişti. Cem Taylan Erden “sanki basın açıklamasını Trabzon’da yapıyorduk. Van’da sıradan bir basın toplantısına bile meraktan 100 kişi gelirken, konu deprem olunca insanlar o alandan kaçıyorlardı. Adeta kimse hatırlamak istemiyordu. Hiç kimse o acısının yeniden kanatılmasını istemiyordu”, diye açıklamıştı durumu.
Devletin gözünde “sorun çıkaran”, Vanlıların gözünde “acıları hatırlatan ve kanatan” depremzedeleri kimse duymak istemiyordu. Oysa depremzedeler sosyal devlette olması gereken çok temel bir haklarının mücadelesini veriyorlardı: Barınma hakkı mücadelesi.
Bugün, Van’da halen Anadolu Konteyner kentte 55 aile soğuk kışa rağmen kalıyor. Bu insanlar tüm mücadelelerine rağmen “görünmüyorlar”. Bu insanların dışında Van merkezde binlerce hasarlı ev yıkılmayı bekliyor. Yıkım ertelendikçe “en alttakiler” bu hasarlı evlerde konaklamaya devam ediyor.  Nüfusunun büyük çoğunluğu mevsimlik işlerde çalışan, 90’larda binlerce köyü yakılıp yıkılan, zorunlu göçün ana merkezlerinden biri olan Van’ın yaraları sarılmadı, kanıyor!
Depremden 3 yıl sonra, Van hala üşüyor!
Ama artık Van’la birlikte kimse üşümüyor!
Nurcan Baysal
*As published in T24 on 11.11.2014