Bugün Şubat’ın son günü. Sabah tank top sesleri arasında Sur dibindeki büroma gidiyorum. Beni bekleyen 2 misafirim var. Aralık ayında Sur’da öldürülen ve cenazeleri 29 gün yerde kaldıktan sonra, tanınmayacak bir halde teslim edilen İsa Oran ve Mesut Seviktek’in aileleri. Aileler yarın İsa ve Mesut için Lice’de verecekleri mevlide beni davet etmeye gelmişler.
İsa’nın ailesi İstanbul’da, Mesut’un ailesi Diyarbakır’da yaşıyorlar. Mesut’un abisi İhsan Bey ile Mesut’un çocukluğunu konuşuyoruz biraz. Lice’den zorunlu göç ederken Mesut’u köyde nasıl unuttuklarını, 1 gün sonra geri almaya köye gittiklerinde Mesut’u bir ağacın kovuğunda, çorapsız, ayakkabısız mehir yerken bulduklarını, ve “beni nasıl unuttunuz” diye onlara sitemini…
İhsan Bey anlatıyor:
“Her gün onca ölüm, katliam oluyor ki acımızı bile yaşayamıyoruz. Yasımızı tutamıyoruz. Hepimizin aklı Sur’da, bodrumlarda mahsur kalan insanlarda.”
Hep beraber Sur’a doğru yola çıkıyoruz. Şiddetli tank ve top sesleri arasında, artık bu seslere alışmış olarak yürüyoruz. Yollarda, tank top atışı oldukça yerinden zıplayanların batıdan gelenler olduğu anlaşılıyor.
Bugün Sur’daki ailelerle dayanışmaya İstanbul’dan Barış İçin Kadın Girişimi gelmiş. Ailelerin beklediği Dicle-Fırat Kültür Merkezi epey kalabalık bugün. Kalabalığın nedeni birazdan anlaşılıyor. Selahattin Demirtaş buraya ailelerle dayanışmaya gelecek ve bir basın toplantısı düzenleyecek.
Düzenlenen basın toplantısında Selahattin Demirtaş kısaca Sur’da ablukanın kalkması gerektiği, çatışmaların durması gerektiğini söylüyor. Ve eğer abluka kalkarsa, çatışmanın bitmesi için gerekli kanalları açtıklarını belirtiyor. Abluka biterse çatışmanın tümden biteceğini vurguluyor ve tüm Diyarbakır halkını Sur’daki ablukanın tümden kalkması için ayakta olmaya çağırıyor.
Ailelerle görüşmeye devam ediyorum. Aileler hükümetin Sur’dan çıkan ailelere verdiği yardımları tartışıyorlar. Bir kadın:
“Evimizin üzerinden çekilsinler, ben kendi toprağımı yerim” diyor.
Bodrumda 12 yaşında bir çocuğu olan bir baba:
“Lanet gelsin yardımlarına, biz dilenci miyiz, sen evlatlarımızı bodrumdan çıkar, başka bir şey istemiyoruz” diyor.
Başka bir kadın:
“Terör kimdir, terör gelip senin aileni katledendir, gelip görsünler burada terör kim” diyor.
Sur’daki aileler bugün de evlatlarını sığındıkları bodrumlardan çıkaramıyorlar. Oysa Sur’da bodruma sığınan insanlar katledilirse, Diyarbakır’ın artık eski Diyarbakır olmayacağı açık. Bodruma sığınanların, hele ki çocukların ağlayan sesleri, çığlıkları geldikçe şehirde öfke gittikçe artıyor. HDP’li, AKP’li, CHP’li herkesin bu insanları o bodrumlardan sağ salim çıkabilmeleri için biran önce el ele vermeleri gerekiyor. Bu insanların sağ salim çıkışı, sadece çatışmaları bitirmeyecek, uzun süredir almadığımız nefesi de aldıracak hepimize…
O sırada bir baba çocuğundan gelen mesajı anlatıyor:
“Baba bizi bu bodrumdan almaya niye gelmiyorsunuz?”
Her top atışıyla Diyarbakır’dan lanet sesi yükseliyor.
Nurcan Baysal
*As published in T24 on 01.03.2016