Kategoriler
ahvalnews Yazılar

Şırnak’ın gerçeği

Geçen hafta Şırnak’ı ziyaret eden Cumhurbaşkanı Erdoğan Türkiye’nin 80 vilayetinde ne varsa Şırnak’ta da mevcut olduğunu söyleyerek Şırnak halkına şöyle seslendi:

“Herkes için demokrasi, herkes için kalkınma diyerek hizmet ediyoruz. Göreve geldiğimizde Türkiye’nin gelişmesi, kalkınması için ne yaptıysak Şırnak için de onu yaptık. Türkiye’nin diğer 80 vilayetinde ne varsa, sizde de mevcut değil mi? Eğer eksik ve aksaklık varsa Türkiye Cumhurbaşkanı, AK Parti Genel Başkanı burada. Size hem demokrasi, hem kalkınma anlamında en küçük ayrımcılık yapılıyorsa, failinden hesabını sormak boynumun borcudur.”

Şimdi ben size anlatayım benim gördüğüm Şırnak’ı ve siz karar verin Türkiye’nin 80 vilayetinde ne varsa onların Şırnak’ta da olup olmadığına.

Şırnak’ta 14 Mart 2016’da ilan edilen sokağa çıkma yasağı yaklaşık 8 ay sürerek, 14 Kasım 2016’da kısmi olarak kaldırıldı.

Ekim 2016’da yasak devam ederken gittiğimde Şırnak’a giremedim. Ama giremediğim kentin girişinde asılı bir bez döviz dikkatimi çekmişti. Bez dövizin üzerinde “Şırnak Türkiye Cumhuriyeti’nin 81 ilinden biridir’ yazıyordu. Kente giremeyince Kumçatı civarındaki köylere doğru yönelmiştim. Tepelerde, yol kenarlarında, köylerde… her yerde çadırlar vardı.  Her yere dağılmıştı evsiz kalan Şırnaklılar. Şırnak Belediyesi kente girilemediği için Kumçatı Beldesinden hizmet vermeye çalışıyordu.

Yasak kısmi olarak kaldırıldıktan sonra Ocak 2017’de Şırnak’a tekrar gittim. Kente girmek için kilometreleri bulan uzun bir araç kuyruğu vardı. Kuyruk çok ağır ilerliyordu bu nedenle bir müddet bekledikten sonra aracı bir yerde bırakarak yürüyerek Şırnak’a girmeye karar vermiştim. Başka bir ülkeye giriyormuşuz, sınır geçiyormuşuz gibi kentin girişine tel örgüler ve peronlar yapılmıştı. Kentin girişindeki yazı da değişmişti. Bu sefer kocaman bir bez dövizde “Şırnak bir Türk İlidir” yazıyordu. Şehre girdikten hemen sonra, arama noktası ile Şırnak Üniversitesi arasındaki boş arazide Şırnak’ta yıkılan evlerden çıkarılan eşyalar vardı. Ayrıştırılmıştı bu eşyalar, buzdolapları bir yere, klimalar başka yere… Şırnaklıların eşyaları, Şırnak’ın yıkım ihalesini alan firma tarafından 2. el eşya olarak satılıyordu.

Kente girince devasa bir boşluk karşılamıştı beni. Uzunca süre o boşluğun içinde gittik. Sonra mihmandarıma “nerede kentin merkezi, nerede çarşı?” diye sorma gafletinde bulunmuştum. O büyük, uçsuz bucaksız boşluk meğer kentin merkeziymiş. Koca kentten neredeyse hiçbir şey kalmamış. Bildiğimiz Şırnak yok olmuştu. O koca düzlüğün içindeki taşlardan birine çöküp ağladığımı hatırlıyorum.

2017-2018 yıllarında  Şırnak’ı yine sık sık ziyaret ettim. Bu yıllarda Şırnak bir inşaata dönüşmüştü. Devasa TOKİ binaları yapılıyordu. Kepçeler, buldozerler Şırnak’ın her yerindeydi. Sabahları uyandığınızda horoz seslerine kepçe sesleri karışıyordu. İş makinelerinin sesi tüm Şırnak’tan duyuluyordu; tak, tak, tak, tak… 2018 sonlarına doğru başka bir Şırnak vardı artık. 12 katlı TOKİ binaları her yerden yükseliyordu. Kente kayyım atanmıştı. Kayyım kentin dış görünüşüyle oldukça ilgiliydi. Refujlere çiçekler ekiliyor, caddelere şık aydınlatmalar yerleştiriliyor, çim ekiliyor, caddeler üzerindeki bazı geniş duvarların üzerinde “sanatsal çalışmalara ayrılmıştır” yazıyordu. Yükselen TOKİ konutları ile Şırnak hızla tek tipleştiriliyordu.  Baskı çoktu, görüştüğüm Şırnaklılar konuşmaya çekiniyordu. Bir Şırnaklı kulağıma fısıldamıştı o gün: “Nuh’tan sonra 2. tufanı yaşadı Şırnak”.

Bugün artık başka bir Şırnak var. Her anlamda başka bir Şırnak var. Bizim gibi eski Şırnak’ı bilenler de ölünce, artık anılarda bile olmayacak kaybettiğimiz Şırnak. Kıvrıla kıvrıla yukarı doğru yükselen ana caddesi, tepedeki çay bahçesi, oradan izlediğimiz karşıdaki Cudi, Gabar, iki katlı, bahçeli evlerden oluşan eski Şırnak. Bunu bilmek bana acı veriyor doğrusu.

Şırnak bir Kürt kentiydi. 8 ay süren sokağa çıkma yasağı sonrası %70’i yıkıldı.  yedi büyük mahallesi tamamen yok oldu.  64 bin Şırnaklı yerinden edildi. Üzerinden 5 yıl geçmesine rağmen halen on binlerce Şırnaklı evsizdir ve memleketlerine dönememişlerdir. Yasak sırasında kaç kişinin öldüğü bugün bile tam olarak bilinmemektedir. Beş yıl geçmesine rağmen bazı cenazeler halen bulunamamıştır.