“Ölümü çocuğumun eline bir oyuncak gibi verdiler”

Başlıktaki bu sözler 2011 yılında Van’da bulduğu patlayıcı bir cismin elinde patlaması sonucu ölen Murat Polat’ın annesine ait. Murat, Van’ın Erciş ilçesine bağlı Yukarı Akçagedik Köyü’nde hayvanlarını otlatmak için gittiği merada bulduğu patlayıcı cismin elinde patlaması sonucu yaşamını yitirmişti. Annesi Haticecenazesinde “Ben bu acıyı hak etmedim. Muratım da ölümü hak etmedi. Ölümü oyuncak gibi Muratımın eline verdiler” diyerek Kürtçe ağıtlar yakmıştı. Murat’ın annesinin çığlığı zihnimde yıllardır asılı kaldı.
Mayın, patlamamış savaş ve çatışma atıklarından kaynaklı patlamalar sonucu ölenlerin çoğunluğu çocuklar. Çünkü çocuklar bu cisimleri bir oyuncak sanarak, merak ederek dokunuyorlar, Yüksekova’da ölen 11 yaşındaki Umut Ayvalık gibi.

Umut ve 2 amca çocuğu önceki gün öğleden sonra, Yüksekova Cumhuriyet Mahallesi’nde bulunan Vali Erdoğan Gürbüz Okulu’nun yakınında bulunan boş alanda değişik bir cisim buldular. Oyuncak sandıkları bu cismi kurcalamaya kalktıkları sırada patlama meydana geldi. Tıpkı geçen yıl Ekim ayında Silvan’da okul yolunda buldukları bombayı oyuncak sanarak kurcalarken ölen çocuklar gibi… Cizre’de ilk yasak kalktıktan sonra patlayıcı bir cisme basarak iki eli ve iki bacağını kaybeden Yusuf gibi… Henüz geçen ay Nusaybin’de evlerini ziyaret ettiğim Dilan gibi… Dilan yaralanarak kurtulmuş ama 11 yaşındaki kardeşi Zilan yanı başında parçalanarak ölmüştü. 
Bu patlamalardan sağ kurtulan çocuklar için yaşamaya devam etmek başlı başına bir sorun.  Yanı başında sevdiklerinin ölümüne tanıklık etmek, uzuvlarını kaybetmek ve ondan sonraki yaşamları boyunca sağlık sorunları ile uğraşmanın yanı sıra, zihinlerini kaplayan suçluluk duygusu ile de bir ömür mücadele etmek durumunda kalıyorlar. “Keşke dokunmasaydım” düşüncesi onlara bir ömür eşlik ediyor.
Mayın ve çatışma atıkları ile uzun yıllardır ilgileniyorum. Bu konuda Bölgede çalışan Toplumsal Duyarlılık Derneği’nin (DUY-DER) kurulduğu yıllardan beri gönüllülerindenim. Onlarca çocuğun bu en kötü anlarını, hiç unutamayacakları o günlerini dinledim. Çoğu için hayat patlamanın yaşandığı gün durmuştu. Onlarca çocuğun tedavisi için, protezlerini bulmak için uğraştık. 2012 yılında değişen SGK yasası ile tüm engelliler ücretsiz protez imkanına kavuşmuş olsalar da, büyüme çağındaki bu çocuklar için onların ihtiyaçlarını karşılayabilecek özel protezlere ulaşmak halen ciddi sıkıntı. Bu çocukların yaşadıkları travma ile baş edebilmeleri için özel rehabilitasyon görmeleri gerekiyor. Ancak GATA hariç mayın ve çatışma atığından kaynaklı patlamaların mağdurlarına yönelik özel bir rehabilitasyon merkezi hiçbir hastanede bulunmuyor. GATA’daki bu hizmetten sadece asker ve korucular faydalanabilmekteler.
Kısacası, travma içinde bir yaşam bekliyor bu çocukları.

Sokağa çıkma yasakları ile artan patlamalar

Son 1 yıldır bölgede devam eden sokağa çıkma yasakları, çatışma atıklarından kaynaklı patlamaları da arttırdı. Silvan, Nusaybin, Cizre gibi yerleşimlerde bu 1 yıl içerisinde savaş ve çatışma atıklarının patlaması ile birçok çocuk öldü ya da sakat kaldı. Oysa uluslararası sözleşmelere göre savaşan/çatışan taraflar çatışma bölgelerinde savaş/çatışma atığı bırakmamaktan sorumludurlar.
Sokağa çıkma yasaklarının ardından bu tarz patlamaların olabileceği endişesiyle, bu kentlere hemen çocukları savaş ve çatışma atıkları konusunda uyaran posterler asmak istedik. Yine Bölgedeki sivil toplum örgütleri özellikle çocuklar için bu patlamaları önleyici ve uyarıcı amaçlı eğitimler yapmak istediler. Ancak ilgili mülki ve idari yetkililerden gerekli izinleri alamadıkları için bu il ve ilçelerde eğitimlere başlayamadılar. Ne posterler asılabildi, ne de eğitim verilebildi.
Umut öldü. Amca çocukları Ruken ve Hakan yaralılar. Hakan ağır yaralı, yaşam mücadelesi veriyor. Hakan ve Ruken sadece fiziksel değil, ömür boyu içlerinde taşıyacakları bir yaraya sahipler artık! 
Ve ortada yine hiçbir sorumlu yok! 
2 gündür aynı soruları soruyorum kendime: Yüksekova’daki çocuklara çatışma ve savaş atıklarına ilişkin uyarıcı, önleyici eğitimler verebilseydik, Umut yaşıyor olabilir miydi? Hakan ve Ruken yürümeye, koşmaya devam edebilirler miydi? 
Ölüm buralarda çocuklarımızın yanı başında, bir oyuncak gibi…
Nurcan Baysal
*As published in T24 on 14.10.2016