“O bodrumdan sağ çıkma kızım”
Kadın beni içeri buyur ediyor. Uzun ince bir kadın. Kadının yanında 7-8 yaşlarında bir oğlu var, hep onunla geziyor. Çocuk sessiz, hiç konuşmuyor. Büyük bir sessizlik ve hüzün bu evin çocuklarını, duvarlarını, her tarafını sarıp sarmalamış.
Beni bir odaya alıyor. Yerde minderlere oturuyoruz. Duvarda bir genç kız ve bir genç erkeğin resimleri var. Bunlar kadının Cizre bodrumlarında yakılan 16 yaşındaki kızı Yasemin Çıkmaz ve İdil’de öldürülen oğlu 22 yaşındaki Vahap Çıkmaz’ın resimleri.
“Hepsi daha çocuktu” diyerek başlıyor söze. “Öğrenciydiler, birbirlerini terk etmediler.”
Cizre’deki sokağa çıkma yasağı sırasında evlerini terk etmemişler. Sokağa çıkma yasağının 24. günü başka bir mahalleye gitmek zorunda kalmışlar, ama 37. güne kadar da evlerine gidip gelebiliyorlarmış.
“Kızıma ‘gel’ dedim, kızım ‘ben arkadaşlarımı bırakıp gelemem’ dedi. Devlet vahşetinin bu boyuta ulaşacağını kimse tahmin etmiyordu. Hepsi daha çocuktu.”
Arada bir kızının resimlerine bakarak devam ediyor:
“Belediyede çocuklarımızdan haber bekliyorduk. Faysal Bey sürekli yanımızdaydı, valiyi kaymakamı arıyordu, çoğu zaman cevap vermiyorlardı. Biz gidiyorduk kendimiz anneler olarak çocuklarımızı almaya, özel timler bizlere diyordu ki ‘vali kim, kaymakam kim, biz buradayız.’
Ne gecemiz ne gündüzümüz oldu, hepimizin psikolojisi altüst oldu. Sürekli top seslerinin altında cama bile çıkamıyorduk, çocuklarımızı merak ediyorduk, sadece kendi çocuklarımızı değil, diğerleri de bizim çocuklarımız gibiydi. Farklı kentlerden gelmişlerdi, buraya barış istemeye gelmişlerdi, silahsızlardı, çocuklardı. Yaktılar.”
Yasağın başlarında Yasemin arada bir eve gelir:
“Yasemin bir akşam eve gelmiş, yıkanmış, kıyafetlerini değiştirdi. Uyumak istedi, uyuyamadı. ‘Yaralılar var anne, gidip onları getirip geleceğim’ dedi. Bir gün de ben gittim, gittim kızımı gördüm. Bir sürü yaralı öğrenci vardı, ‘Gelmeyeceğim anne, onları bırakamam, yasak kalkacak beraber geleceğiz’ dedi.”
“O bodrumdan sağ çıkma kızım”
O günlerde Cizre’de bir kadın öldürülür. Bedeni sokak ortasında çıplak teşhir edilir. Bu olay anne Esmer Çıkmaz’ı derinden sarsar:
“Bir kadın öldürülmüştü, bedeni teşhir edilmişti, hep onu düşünüyordum, o da bizim kızımız gibiydi, bunu yapanların anası, ablası, kızı vardır, bunları yaparken düşünmediler mi bunları, bir ailesi vardır diye, darısı onların ailelerinin de başına. O olaydan sonra, artık kızım o bodrumdan sağ çıkmasın diye dua etmeye başladım. O vahşeti düşünüyordum hep, kızıma da aynısını yapabilirlerdi. Refiklerin olayından sonra bir kez daha kızımı görebildim. Bodrumun kapısına kadar gittim, özel timler de hemen ilerideydi, kızıma döndüm dedim ki ‘o bodrumdan sağ çıkma kızım, ne yaparsanız yapın sağ olarak ele geçmeyin.”
Ölüm
Yasemin birkaç gün sonra yaralanır:
“Kızımın yaralandığını öğrendik, 155’i aradık, onlar ‘112’yi ara’ dedi, ambulans gelip parkın oradan anons yaptı, oradan zaten bodrumlara ses gitmesi mümkün değildi. Zaten bodrumdan çıkmak isteyen herkes öldürülüyordu. Çocuklardan biri çıkmak istedi bodrumdan, Abdullah Gün, ‘elbiselerini çıkar’ dediler, yaptı, ne dedilerse yaptı, yine de vurdular o çocuğu, öldü.
“Bodrumlarda yaralıların isimleri medyada çıktıktan sonra o akşam 20:30 gibi çok büyük bir patlama oldu, deprem oldu sandık, sonra TRT’de ‘bodrumda 60 terörist ele geçirildi’ yazısı çıktı. O gece yaktılar onları, hepsi daha çocuktu.”
“Hepsi daha çocuktu” Esmer Ana’dan en sık duyduğum söz…
“Sonra babası cenazesini bulabilmek için Silopi’ye gitti, Mardin, Antep, Urfa, Silopi’deki morgları gezdik, kızımızı arıyorduk. Sonra cenaze Cizre Devlet Hastanesi’nde çıktı. Yüzü tamamen yanmıştı, sol gözünü çıkarmışlardı, ondan sonra ben cenazenin gerisine bakamadım. Derisi büzülmüştü, sadece yüzüne bakabildim. Tamamen yanmış gerisi, kemik kalmış.”
Oğul
Uzun bir sessizlikten sonra oğlunu soruyorum. Oğlu 6 yıl önce PKK’ye katılmış:
“Kobani’ye gitmişti, orada sanıyorduk, oradan İdil’e geçmiş, haberimiz yoktu. Oğlumu sormaya geldi polisler, biz o sırada Yasemin’in taziyesindeydik. Ben ‘ne bileyim’ dedim. ‘Siz benim kızımı öldürdünüz, gelip oğlumu soruyorsunuz’ dedim. ‘Biz değil örgüt öldürdü’ dediler, ‘hayır siz ambulans göndermediniz, sen yaptın, siz yaptınız’ dedim. Polis bana ‘sen kızını ben de 50 askerimi kaybettim’ dedi. Bağırdım, ‘biz Kürdüz kardeşim’ dedim. Bundan sonra kültürümüzden geri dönecek değiliz, bu vahşet biz Kürdüz diye yapılıyor.”
“Oğlumun ölümünü Yasemin’in taziyesinde öğrendim.”
Sessizlik
Anneyi tüm bu süreçte en çok yaralayan şeylerden biri Batı’nın sessizliği:
“Tüm Avrupa sessiz kaldı, onlar o gün seslerini biraz yükseltselerdi bu vahşet yaşanmazdı.”
“Hendekleri PKK kazdı diyorlar. PKK kazmadı, biz kazdık, halk kazdı, bizim çocuklarımız kazdı. Şimdi anlıyorum çocuklarımız niye kazdı. Her gün gelip tutukluyorlardı. Bizim çocuklarımız bu devlet zulmü karşısında ne yapacaklar, tek seçenek dağa gidecekler. Barış dışında bir yol yok, Erdoğan da öğrenecek.”
Susuyor, kafasını sallıyor:
“Bir gün bu şiddet herkese gelecek, bugün susanlara da gelecek. Susmak kimseyi korumayacak.”
“İktidara kim geldiyse bu ülkede Kürtlere darbe yaptı. Demirel, Evren, Çiller, Ecevit hepsi Kürde cehennem yaşattı. Bu kadar insanı öldürdüler ellerine ne geçti, var mı bir sonuç, ellerine bir şey geçti mi yok. Onların çocukları bodrumlarda sıkışmıyor. Türkler iktidardakilere seslensinler, ‘sizin aileniz niye gidip savaşmıyor’ desinler, ses çıkarsınlar. SES!”
Çıkmadan Yasemin’in duvardaki resimlerinden bir görüntü almak istiyorum.
“Evin girişindeki resmini çek” diyor. “O resimde gelin gibi.”
Nurcan Baysal
*As published in T24 on 29.07.2016