Nurcan Baysal ve Şeyhmus Diken
Hasan Bildirici yazdı
Doçent Nurcan Baysal’ın “O Gün” adlı kitabı ile dostum Şeyhmus Diken’in “Şehr Amed” adlı kitaplarını, imzalı bir şekilde aynı pakette aldım. İki kitabı okudum, ikisini birlikte yazmak istedim.
Her işin bir ustası olur ya, Şeyhmus Diken de Amed’in farklı kültürlerinin ve taşlarının ustası. Hangi köşesinde, kim ve ne var biliyor. Taşları, sokakları ve evleri konuşturuyor. Hiç konuşmayanlar, o güne kadar susanlar, Şeyhmus Diken’in Amed kitaplarında konuşuyor ve işte o zaman “aaa bunnlar da mı vardı Diyarbekir’de!” diyorsunuz. Surların kalınlığını ve uzunluğunu, taşların rengini ve fısıltısını, nüfusun geçmiş bileşimini, kale kapılarının özelliklerini, kale yapımında kullanılan taşların nereden geldiğini Şeyhmus Diken’in kitaplarında bulmak mümkün. Sadece Kürtlerin değil, Türk, Ermeni, Süryani, Keldani, Yahudi, Rum, Ezidi ve Arap halkların bir zamanlar bir arada yaşadığı ve şimdi Kürtlerin geleceğini belirlemeye aday bir şehir ancak bu kadar güzel anlatılabilir.
Şeyhmus Diken’in Şehr Amed kitabı, Kürt, Türk, Ermeni, Süryani, Keldani, Yahudi, Rum, Ezidi ve Arap halkların bir zamanlar bir arada yaşadığı demlerin yeni zamanlara değen yüzünü kurgu edebiyatın tadıyla bu kez kente ilk kez konuk olan bir gezginin gözüyle paylaşılıyor. Eski şehrin, damak kültürü, mekanları, şahsiyetleri, hatıraları, zanaatları henüz tanışmamış olanlara “ben buradayım” diyor.
O Gün-Nurcan Baysal
Nurcan Baysal, benim de bir parçası olduğum Van Gölü kıyısında, Kavar mıntıkasındaki Kavarlılarla olan çalışmalarını anlatıyor O gün’de. Herkesin bir O Gün’ü vardır. Evlerinin yıkılıp köylerinin boşaltıldığı gün, İstanbul’a göçtükleri gün, gerillanın köye ilk geldiği gün, oğlullarının ve kızlarının gerillaya katıldıkları gün… Kavarlıların anılarında hep “O gün” var. Kitap ismini buradan almış.
Nurcan Baysal’ın Kavar köyleri ve köylüleriyle olan çalışmalarını okurken bazen güldüm, bazen hüzünlendim. Köyleri boşaltıldıktan sonra İstanbul’a göçen, on-onbeş yıl kaldıktan sonra geri dönen köylülerin yıkık evlerinde yeniden barınmaya çalışmaları okurken, Kürt halkının ne kadar sahipsiz olduğunu ve Türk devletinin Kürtlerin devleti olmadığını bir daha gördüm. Köylülerin evini yıkıyor, göçertiyor, geri gelen köylülerin yıkık yuvalarındaki yaşamlarını devlet taciz etmeyi sürdürüyor.
Beri yolunun yapılması için Nurcan Baysal ve Kavarlı kadınların devlet nezdinde gösterdiği çabayı okurken insan hayranlık duymadan edemiyor. Karşıda devlet yok, taştan ve kayadan yapılma hissiz ve vicdansız bir yapı var. Nurcan Baysal’ın Kavarlı kadınlarla yaptığı arıcılık, çiçekçilik, kooperatifçilik çalışmaları kitapta önemli bir yer tutuyor. Bir kaç köyden toplam yarım ton süt toplamak için girişilen çabanın fazlalığına bakınca, devletten kaynaklananların yanı sıra, Kürtlerdeki üretim noksanlığını daha iyi anlıyorsunuz. Akıp giden suyu paylaşmadaki köy gerilimlerini, korucu köyleri ile diğer köyler arasındaki sorunları kitapta rahatlıkla görebiliyorsunuz.
Sadece Kavarlıların değil, Kavar kalkınmasına yardımcı olmak için bölgede bulunan ve deneyimlerini “O Gün” adlı kitabında toplayan Nurcan Baysal’ın sabır ve direncine hayranlık duydum.
Nurcan Baysal ve Şeyhmus Diken’e eserlerinden dolayı teşekkürlerlerimi iletiyorum.
*As Published in Rojeva Kurdistan on 08.07.2014