NASIL BİR KALKINMA!
*As published in Radikal Newspaper on 24.01.2010
Güneydoğuve Kalkınma çok uzun yıllardır tartışılan konulardan biridir. 1970’lerden bu yana uygulanan ‘Kalkınmada Öncelikli Yöreler’, ‘Bölge Planları’ ve GAP gibi uygulamalara rağmen bu Bölgede gerekli kalkınma hamlesi başlatılamamıştır. Şu ana kadar devletin, Bölgeye, bölgesel eşitsizlikleri ortadan kaldırmaya yönelik kalkınma adına yaptığı en önemli proje GAP projesidir. Maalesef bugün Bölge illerinin ülkenin azgelişmişlik sıralamasında en diplerde olması, GAP projesinin de bölgesel eşitsizliklerin azaltılması anlamında fayda sağlamadığını ortaya koyuyor. Şuan ki hükümetin bölgesel eşitsizlikleri azaltma konusunda bir çaba içinde olduğunu, en son Başbakan Erdoğan’ın Mayıs 2008 tarihinde Diyarbakır’da açıkladığı ‘Yeni GAP Eylem Planı’ndan görmekteyiz. Ancak, tüm bu kalkınma çalışmaları özellikle Ankara’da ve plancılar nezdinde, daha çok hedef ve sonuçlar bağlamında tartışılırken, Bölge’de ise sonuçlar kadar bu kalkınma programlarının yol ve yöntemi de tartışılmaktadır.
Hepimiz biliyoruz ki, bu Bölgede eğitim düzeyi daha düşük, yoksulluk daha yaygın ve yakıcı, işsizlerin sayısı çalışanlardan daha yüksek. Bir anlamda Bölgenin kalkınma hedefleri bellidir. Ancak mesele bu hedeflere hangi yöntemlerle ulaşılacağı noktasında tıkanmaktadır. Örneğin Bölgede eğitim verileri çok kötü durumdadır, ve Bölgedeki eğitim düzeyini yükseltmenin çeşitli yolları vardır. Şuan olduğu gibi Bölge kırsalındaki tüm çocuklar YİBO’lara (Yatılı Bölge Okulları) doldurulup, zorla okutulabilirler ya da çocukların en azından belli bir yaşa kadar ailelerinin yanında okuyabileceği daha esnek bir sistem kurabilir.
Mevcut hükümet son 2 yıldır Yeni GAP Eylem Planı kapsamında Bölgeye ciddi kaynak ayırmaktadır. Ancak burada da yine konu paranın nasıl kullanıldığı, yol ve yöntemde tıkanmaktadır. Bölgeye yollanan kaynaklar Bölgede valilerin keyfi uygulamalarına göre harcanmaktadır. Göçle gelenlerin yığınlar oluşturduğu mahallerde kanalizasyon suları açıktan akarken, çocuklar açlıkla karşı karşıya iken, maalesef bu paralarla çoğu zaman izcilik projeleri, festivaller (bu festivallere yine daha çok zengin sınıfın faydalandığını da unutmamak gerek), Emniyet teşkilatları aracılığıyla çocuklara yönelik sportif aktiviteler veya piknik projeleri yapılmaktadır. Bu örnekler bizi yine kalkınmanın yol ve yöntemi sorusuna getirmektedir. Tabii ki Bölgedeki yoksul çocukları pikniğe götürmek iyi bir niyettir, ancak burada sorulması gereken soru şudur: Bu bölgede çocukları pikniğe götüren kuruluşun Emniyet Müdürlüğü olmasının mantığı nedir?
Yol ve yöntem, kısacası Bölge halkına nasıl yaklaşıldığı, bu programların başarısı için temel kriter olmaktadır. Bu programlar tasarlanırken dikkat edilmesi gereken birkaç temel husus vardır:
1-Bölgedeki hükümet programlarında keyfiyet hakimdir. Bir ildeki vali ya da kaymakamın yaptığı, diğer ildekinden farklılaşabilmektedir. Kısacası hükümet olarak siyasi iradeniz olsa bile, bu konuda ulaşmak istediğiniz insanlara ulaşamayabilirsiniz,ve politikalarınız bir şey ifade etmez hale gelebilir. Bölgeye ilişkin çıkarılan tüm kanun ve politikalar Bölge halkına yansıyana kadar yerel iktidar yapılarından süzgecinden geçmektedir. Bu nedenle kanun ve politikalar kadar uygulamaların da sıkı sıkıya takip edilmesi gerekmektedir. Maalesef şeffaflık ve katılımcılık ilkeleri sadece kağıt üzerinde kalmaktadır. Bu kurumların gerçekten şeffaf olması ve kararlara yörenin halkının katılımının gerçekten sağlanması gerekir.
2-Bu programların entegre olması çok önemlidir. Bölgenin gittikçe kötüleşen sosyo-ekonomik durumunun iyileşme rayına oturtulabilmesi birkaç ufak değişiklikle başarılabilecek birşey değildir. Örneğin, sadece sanayi teşvikleriyle Bölge’ye ayrıcalık tanıyarak sermaye çekilebileceğini düşünmek hayalperestlik olur. Çatışma ortamının sona erdirilmesi, altyapı sorunlarının çözülmesi, kalifiye işgücü yetiştirmek, çevre ülkeler ile ticaretin artırılması için altyapı, ulaşım, sınır kapılarının modernizasyonu, tarım ve hayvancılığın geliştirilmesi gibi birçok alanda paralel dönüşümler gereklidir.
3-Yöre insanının katılmadığı hiçbir kalkınma programı başarılı olmamıştır. Kısacası, sadece devlet-sivil toplum işbirliği de yetmez. Çok daha önemlisi, bu programların uygulandığı bölgelerdeki insanların yaşam seçimleri, istekleri, gelecek tahayyüllerdir. Lice’deki köylüler, gençler, kadınlar yaşamlarını nasıl yönlendirmek isterler, gelecek ile ilgili istekleri nelerdir, bunu gözardı eden politikalar başarılı olamaz. Tatvan’daki köylü kadın için “beri yolunun düzeltilmesi“ en önemli sorunken, siz bu kadınlara en önemli sorununuz bizce gelir düşüklüğünüz, gelin sizi girişimci yapalım diyemezsiniz. Muş’taki çocukların tek arzusu YİBO’ya gitmeksizin annelerinin olduğu yerde okumak ise, siz 6 yaşındaki çocukları zorla yatılı okula yollayamazsınız. Program ya da projelerimizi gerçekleştireceğimiz alanlarda yaşayan halkın istek ve arzuları kalkınma program ve politikalarının en önemli bileşeni olmak zorundadır.
Son olarak vurgulamak istediğim Bölgede kalkınmanın asli sorumluluğu devlete aittir, ama bu sorumluluğu yukarıdan aşağıya doğru kendi isteği doğrultusunda, bir anlamda emir-komuta zinciriyle yönlendirmesi Bölgede yaşayan insanların yaşamlarını iyileştirmekten çok devletin istediği biçimde yaşamalarına yol açar. Aslında bu tür bir kalkınmanın başarılı olduğu bir ülke de görülmemiştir. Yaşamın nasıl dönüştürüleceği buradaki insanların kendi seçimi olmalıdır. Kalkınma, ancak böyle bir özgürlükle birlikte olursa anlam ifade edecektir.