Uzun bir seyahatten sonra memleketteyim. Şehir buz tutmuş. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’nin önü barikatlar ve TOMA’larla çevrili. Barikatların üzerine Türk bayrağı asılmış. Hemen arkasında eli kalaşnikoflu özel timler var. Neredeyse 1 yıldır birçok ana alter ve caddenin trafiğe kapatılmış olmasından dolayı trafik güçlükle ilerliyor.
Şehirde her ne kadar sessizlik hakim olsa da, tüm bu sessizliğin içinde aslında bir ses var. İnsanlar dışarıdan gelen yabancılara pek konuşmak istemeseler de birbirleriyle konuşuyorlar. Şehirdeki sohbet konularından bir tanesi de elbette referandum.
“Referandumda evet, hayır kullanmak her ikisi de fark etmez bizim için, Kürtler için değişen bir şey yok” diyenler olsa da, “Onca vekilimiz, belediye başkanımız, arkadaşımız cezaevinde, onları cezaevine atan Erdoğan’ı daha da güçlendirmemek için, tek adam yönetimine karşı hayır diyeceğiz” diyenler çoğunlukta görünüyor.
“Mış… gibi” yapan bir iktidar
Kendimi Suriçi’ne atıyorum. Suriçi henüz toparlanmadı. Esnafların bir kısmına 2 yıl faizsiz kredi verilmiş, kimisine zararları için ufak bir destek. Ama bunlar Suriçi’ni eski haline döndürmekten oldukça uzak. Zaten devletin de Sur eski haline dönsün niyeti yok. Hükümet kendine yakın bir zümre ile Sur’un yıkılan mahallerinde kendince yeni bir şeyler planlıyor. Surluların, Amedlilerin görüşü alınmadan.
Şu anki hükümetin en iyi yaptığı şey “mış…” gibi yapmak.
Örneğin Sur’un 6 mahallesinde yasak devam ediyor ama yasak yok-muş gibi yapmak. Sur’da tek bir çivi çakılmıyor ama bir inşa çalışması var-mış gibi yapmak, evleri yıkılan insanlara ev veriyor-muş gibi yapmak, bu evleri başkaları yık-mış gibi yapmak, kayyumla halk çok muyluy-muş gibi göstermek…
İnsanların hayat tarzlarına müdahale her geçen gün artarken, kadınlar otobüslerde dayak yerken, Cumhurbaşkanı “Kimin hayat tarzına müdahale edil-miş” diyebiliyor. Bakanlar da geri kalmıyor. Küçücük çocukların her gün tacize uğradığı bir memlekette, yaşananlar “bir kerecik-miş…” şeklinde sunulmaya çalışılıyor. Ya gerçeklikler “mış…” haline getiriliyor, ya da gerçek olmayanlar “mış… gibi” sunuluyor. Bir yalan dolandır almış başını gidiyor.
“Mış… gibi”nin de ötesi…
Aynı şeyi referandum sürecinde de gözlemleyebiliyoruz. Aslında referandum sürecinde hükümet “mış… gibi yapmak” halinin de ötesine geçmiş durumda. Göstermelik de olsa “demokratik bir referandum var-mış” gibi yapma seçeneğini bu sefer pek kullanmıyor.
Sadece son birkaç güne bakalım:
Kadıköy’de “başkanlığa hayır” bildirileri dağıtan bir genç kız, Cumhurbaşkanlığına hakaretten gözaltına alınıyor…
“Hayır” afişi asanlar elleri silahlı kişilerce tehdit ediliyor…
Star gazetesi “referanduma gönderme yapan sinsi sahneler” diyerek TV dizilerini hedef gösteriyor.
Mafya babası Sedat Peker “hayır” diyenleri tehdit ediyor, “evet” mitingleri düzenliyor. Belli ki bu “mış demokrasimize” o da katkı sağlamak istiyor.
Adalet Bakanı Bozdağ “terör örgütleri ‘hayır’ için çalışıyor” diyebiliyor…
“Evet” seçeneğine mantıklı bir dayanak bulamayan Başbakan Binali Yıldırım “PKK, FETÖ, HDP hayır dediği için evet diyoruz” açıklaması yapabiliyor…
İmamlar hayır oyu verenleri hainlikle suçluyor. Hatta bir imam “hayır” oyu kullanacaklara ”Gözleriniz dizlerinize aksın” diye sesleniyor…
“Hayır” seçeneği çok güçlü
Peki, bu sefer iktidar göstermelik de olsa neden “mış… gibi” yapmıyor da “hayır” oyu kullanacağını söyleyenlerin üzerine bu kadar sert gidiyor? Neden toplumun neredeyse yarısını “terörist” olarak göstermeye çalışıyor?
Çünkü korkuyor. Çünkü “hayır” seçeneği düşündüğümüzden çok daha güçlü ve iktidar bunu biliyor.
Topluma bu kadar korku salmasına, baskıya rağmen, “evet” için çalışan yandaş medyaya rağmen “hayır” oyları artıyor. İktidar sürekli anket yaptırıp duruyor, yine de hesap tutmuyor.
İktidardakilere kısaca hatırlatmak isterim:
OHAL koşulları altında yapılan bir referandumun zaten meşruiyeti yoktur.
Temel hak ve özgürlükler doğuştan bize ait haklardır. Söz söylemek bizim en önemli hakkımızdır ve bunu kimse engelleyemez.
Ve bizler HAYIR diyoruz!
Tüm gücün tek elde toplanacağı bir sistemi istemiyoruz!
Kanunların, tüzüklerin, şehir planlarının, bütçelerin tek bir kişi tarafından onaylandığı bir sistem istemiyoruz!
Milletvekillerimiz cezaevindeyken, neredeyse tüm belediyelerimize el konulmuşken yapılan anayasa değişikliğini kabul etmiyoruz!
Sorunların üzerini yalan dolanla örterek, sürekli “mış… gibi” yapan, hakikati çarpıtan bir iktidarı istemiyoruz.
HAYIR diyoruz!
Nurcan Baysal
*As published in T24 on 08.02.2017