“Kamu”, “kamu”ya karşı!
Son yılların başımızdaki yeni sopası “kamu düzeni.”
“Kamu düzeni”, özgürlüklerin sınırlandırılmasında en çok öne sürülen argüman haline gelmiş durumda. Başta Başbakan Davutoğlu olmak üzere AKP’lilerin son zamanlarda en çok kullandığı kelime, sihirli sözcük gibi. Yapılan her katliam, yıkılan her şehir, evler, sokaklar; hepsi tek bir şey için, “kamu düzeni”nin tesisi!
Öyleyse bir bakalım nedir uğruna bunca insanın öldürüldüğü, bunca yaşamın yerle bir edildiği, son yılların ünlü sopası , “kamu düzeni:”
Kamu, İngilizce “public” kelimesinden geliyor. Sözlük anlamı bir ülkedeki halkın bütünü, amme demek, bir anlamda “public” ortak insani değerlerin öncelendiği alan anlamına gelir. Kamu yararı halkın yararı anlamına geliyor. Amme düzeni, bir grubun, ya da bireyin değil, topluluğun menfaati için yapılan düzen anlamına geliyor, yani halkın yararı için yapılan düzen. Bir anlamda toplumun bütününü ilgilendiren, bütünü için yararlı olan düzendir. Kısaca, bireysel menfaatleri değil, bir grubun menfaatlerini değil, topluluğun yararını ve mutluluğunu, birlikte yaşama değerlerini öne çıkaran düzendir.
Öte yandan “kamu” homojen değil; farklılıkları barındıran, toplumun ortak paydalarda buluştuğu, herkesin kendisini o toplumun parçası hissedebileceği bir alandır. Yani “kamu” tek tipleştirmeyi değil, tam tersine farklılıkların nasıl ifade bulduğunu içerir. Bu kapsamda devletin misyonu bu farklılıkların bir arada yaşaması için alan açma, birlikte yaşamın hukukunu oluşturmaktır. Kimsenin kimseyi ezmeyeceği, aşağı görmeyeceği bir düzen hedeflemektir.
Yeni Türkiye, yeni “kamu düzeni”
Oysa bugün “kamu düzeni” kavramı AKP ve iktidardakiler tarafından kendi iktidarlarının devamını sağlamak için gerekli kontrol sistemi anlamına geliyor.
Tam da bu nedenle, bugün hükümete karşı yapılan her muhalefet “kamu düzeni”ne çarpmaktadır. Her muhalefet adımı “kamu düzeni” ile susturulmaktadır. Çocuk istismarının önlenmesinden, kadının insan haklarına, barışa, özgürlüklere, çevrenin korunmasına uzanan “kamunun refah ve mutluluğu”nu ilgilendiren tüm bu kamusal konularla ilgili protesto ve gösterilere, ya “kamu düzeni” gerekçesi ile izin verilmemekte ya da şiddetle bastırılmaktadır.
“Kamu düzeni” iktidarın elinde sadece kendi çıkarlarını devam ettirmek için kullandıkları bir sopaya evrilmiştir.
Yine iktidar “kamu düzeni”nden tekleştirmeyi ve toplumu tekleştirerek kontrol altına almayı anlamaktadır. İktidarın herkesi kendince belirlediği sınırların içine çekmeye, bir anlamda tek tipleştirmeye çalışmaktadır. O nedenle Aleviye, Kürde, LGBT’ye ve kendi belirlediği tekleştirmenin içine girmeyenlere karşıdır. Kendi belirlediği sınırın dışına çıkanlar, iktidara göre “kamu düzeni”ni tehdit etmektedir.
Öz-yönetim “kamu”ya tehdit mi gerçekten?
Bu çerçevede mevcut iktidar özyönetimi de çok büyük bir tehdit olarak görüyor. Özyönetim bir anlamda başka bir düzen kurabilme ihtimalidir çünkü. Kobane’de bu ihtimalin mümkün olabileceğini gördük. Bugünkü öfkenin tek nedeni Suriye’de yenilgi yaşamak değil elbet. Bu öfkenin temelinde Rojava’da başka bir düzenin kurulmakta olması da var. Şu an için Rojava’da kurulmakta olan düzenin nasıl evrileceğini henüz bilmiyoruz, ancak en azından yapılmaya çalışılanın daha eşit, daha adil, daha özgür bir düzen kurmak olduğunu söyleyebiliriz.
Kürt illerindeki öz-yönetim ilanları tartışılabilir, yöntemi, ilan ediliş biçimi, tüm bunlar eleştirilebilir. Ki açıkçası ben de özyönetim gibi Kürtler için böylesine önemli bir hakkın, bu denli kargaşa içinde, tam ne olduğu paylaşılmadan ilanını eleştirenlerden biriyim. Ancak tüm bunlar özyönetimin sadece Kürtler açısından değil, genel “kamu” açısından da kıymetini ortadan kaldırmaz. Özyönetim bir anlamda “kamu”nun, yani topluluğun, kendini yönetme isteğidir aynı zamanda. Oysa şuan ki düzende yukarıdan, tepeden, merkezden bir yönetim “kamu”ya dikte ettirilmektedir. Oysa “kamu,” kamusalın yararı için öz-yönetim talep etmektedir.
Tüm yönetimler gibi merkezi yönetim de eleştiriye açıktır. Hükümet ise kendisine yapılan eleştirileri, “kamu yararı” adına dikkatle ele alıp değerlendirmesi gerekirken, şiddetle karşılık vermekte ve ironik bir şekilde bu şiddete referans olarak “kamu düzeni sağlamayı” gerekçe göstermektedir.
Sonuç:
Yüz binlerce insanın yaşadığı Kürt şehirlerinde operasyonlar “kamu düzeni”ni tesis etmek için başlatılmıştır.
“Kamu düzeni” adına Yüksekova, Nusaybin, Şırnak’ta evler ateşe verilmektedir.
Cizre’de bodruma sığınan insanlar “kamu düzeni” adına yakılarak katledilmiştir.
Cizre “kamu düzeni” adına yerle bir edilmiştir.
Varto’da 77 yaşındaki Sine Nine “kamu düzeni”ni tehdit etmektedir.
Sur’dan çıkarılan küçük çocuklar “kamu düzeni” adına ailelerinden alınıp yurtlara verilmektedir.
Barış isteyenler “kamu düzeni” adına cezaevlerine konulmaktadır.
Öldürülen Kürt kadınların çıplak bedenleri “kamu düzeni”ni sağlamak için fotoğraflanıp servis edilmektedir.
Kürtlerin çocuklarının gömülmelerine “kamu düzeni” adına izin verilmemektedir. “Kamu düzeni” adına Bölgede cenazeler gizlice gömülmekte, Kürtlerin, çocuklarından son bir helallik istemeleri engellenmektedir.
Kürtlerin evlatlarına leş diyen bir Cumhurbaşkanı “kamu düzeni”ni tehdit etmemekte, ama Kürtlerin cenaze törenleri “kamu düzeni”ni bozmaktadır.
Şimdi de evlerimiz, sokaklarımız, şehirlerimiz, “kamu düzeni” adına “kamusallaştırılmaktadır”! Kamusal alan “kamu”dan gasp edilmektedir.
Kısacası, Türkiye’de artık,
“Kamu”, “kamu”ya karşıdır!
Nurcan Baysal
*As published in T24 on 18.04.2016