Diyarbakır yeni bir yıla girerken kar altında ölü bedenler var!
Bugün tam 11. gün. 11 gündür Diyarbakır’da öldürülen 2 gencin cenazeleri, 21 yaşındaki İsa Oran ve 25 yaşındaki Mesut Seviktek’in cenazeleri, Suriçi’nde bir okulun bahçesinde, defnedilmeyi bekliyorlar.
2 gündür bu cenazelerin oradan çıkarılıp gömülebilmesi için yetkililerle görüşüyoruz. Ama hiçbir mesafe kat etmiş değiliz.
Öldürülen bu gençlerin cenazeleri, bir güvenlik garantisi verilemediği için Suriçi’ne girilerek, ne aileler, ne kurumlar ne de sivil toplum tarafından alınamıyor. Gençlerin aileleri perişan bir haldeler. 2 gün önce Diyarbakır’a gelen aydınlardan ufak bir grup ile birlikte ziyaret ettiğimiz Diyarbakır Valisi ile görüştük konuyu. Vali Bey, güvenlik güçlerinin gidip cenazeyi alamayacaklarını ama cenazeyi alanlara güvenlik güçleri tarafından ateş edilmeyeceğini sağlayabileceklerini söyledi.
Doğrusu mutlulukla çıktım Vali Beyle görüşmeden ve hemen aileleri aradım. Ancak bu sefer savcılığın ailelerden “ölümleri durumunda, devletin sorumlu olmadığına dair bir kağıt imzalamalarını istediğini” öğrendim. Öte yandan Suriçi’ndeki operasyonu yürüten birimlerin de Valiliğin kararının onları bağlamadığını belirttiklerini ve kimsenin güvenliğini sağlayamayacaklarını ailelere belirtmişler.
Devlet kim?
2 cenaze 11 gündür yerde ve cenazeleri almaya gidecek insanların güvenliği sağlanamadığı için cenazeler alınamıyor. Devletin her birimi başka bir şey söylüyor. Vali Bey, belki de iyi niyetiyle kendi tarafından güvenliğin sağlanabileceğini belirtirken, savcılık ve operasyonu yürütenler başka şeyler söylüyor. Devlet kim şu sıralar Bölgede belirsiz. Kimin sözü geçerli belli değil. Özel timler kimden emir alıyor belirsiz, Bölgede devlet kurumları, yetkileri, hiyerarşik yapılar tamamen birbirine karışmış görünüyor.
Bugün öğlen ailelerle tekrar görüşüyorum, gerekirse İHD ile birlikte gidip cenazeleri bizler alalım önerisini getiriyorum, aileler şiddetle karşı çıkıyor. “Bir de sizlere bir şey olursa biz bu vicdan azabıyla yaşayamayız, sizlerin bir güvenlik garantisi verilmeden gitmenizi uygun görmüyoruz. Sizin canınız bizim için çok kıymetlidir” diyorlar.
Bu sefer Diyarbakır İHD Başkanı Raci Bilici ile görüşüyorum. Raci Bey “Burada bu operasyonları yürüten insanların ne olduğu, nasıl timler olduğu, Esedullah timi mi, başka bir şey mi oldukları belli değil. Bunlar ne Valiyi dinleyen insanlar, ne de başkasını. Nerden emir aldıkları bile belli değil. Biz onlarla konuşurken, yüzlerini bile açmıyorlar, amirleri bile açmıyor yüzünü, karşımızda kim olduğunu bilmediğimiz bir çift gözle konuşuyoruz. Nasıl bu insanlara güvenip gidip bu cenazeler alınabilir? Sağlık çalışanlarına bile ateş edip öldürüyorlar” diyor.
“Surların önünde arkasında aradığımız oğlumuzdan devlet sorumludur”
Mehmet Oran ile gün içinde 4-5 kez görüşüyorum. Mehmet Bey içinde bulundukları durumu şöyle anlatıyor:
“Bu yapılan hukuken suçtur aslında. Savcılık bizden ‘cenazeleri almaya gidenlerin ölümünden devlet sorumlu değildir’ diye bir kâğıt imzalamamızı istiyor. Sen bir devletsin. Benim çocuğumu öldüren sensin, cenazelerini de teslim etmek zorunda olan sensin.
Benim oğlum 9 Eylül Üniversitesinde okuyordu. Stand açıp Azadiya Welat gazetesi dağıtmış diye devlet onu defalarca gözaltına aldı, hakkında bir sürü dosya açtı. Oysa ben oğlumu devletin üniversitesine teslim etmiştim. Devlet ona o süreçte yardımcı olmakla sorumluydu, gözaltına almakla değil. Hangi yasadışı iş yapmıştı oğlum? İnsanlar bu ülkede ne oluyor diye değerlendirirken, bu gençlere ne oluyor diye değerlendirirken bütün bu işin arkasını da görmeli.
Surların önünde arkasında aradığımız oğlumuzdan devlet sorumludur.”
Aileler açlık orucuna başlıyor
Size şu satırları yazdığım sırada aileler açlık orucuna başlama kararı almışlardı. Bu acılı aileler bir de açlık grevine girsinler istemiyorum. Öldürülen İsa Oran’ın babası Mehmet Oran ile bir kez daha, bu kararlarından vazgeçirmek için görüşüyorum, Mehmet Oran şöyle diyor:
“Ambulansla yaralıya bakmaya giden sağlık görevlisini katlettiler, özel timlerin cenazeyi almaya gidenlere sıkmayacağı ne malum. Madem devlettir, cenazem ondadır, hastaneye getirip bana teslim etmekle de sorumludur.
Bizim acımız bize yetiyor. Bir de sosyal medyada ‘cenazeleri PKK vermiyor’ diye yazmışlar. Bu iftiralarla acımızı kanatmasınlar, katlamasınlar. Bir insanın cenazesi üzerinden propaganda yapmasınlar, bunu yapanlar utansın. Bu ahlaksızlıktır. Bizim cenazemizin üzerinden politika yapmayın. Yaptığınız kirlidir.
Bir baba olarak söyleyeceğim şudur:
Tüm vicdanlı insanlara sesleniyorum. Ben çocuklarını ihmal eden bir baba değilim. İşkenceler yaparak çocuğumu okuldan uzaklaştırdılar. Bu ülkedeki acıların son bulmasını istiyorum. Evlatlarımız, ne asker, ne polis, ne gerilla, ne YDG-H, ne sivil ölmesinler istiyorum.
Ne olursa olsun, gerekirse ölüm orucuna gireceğiz, ama biz cenazelerimizi yerde bırakmayacağız.”
Çabalarıma rağmen aileleri ikna edemiyorum. Yarın saat 11.00 gibi İHD’de basın açıklaması yaparak açlık grevine başlayacaklar.
Ben buradan Diyarbakır’daki tüm yetkililere bir kez daha seslenmek istiyorum:
Bu 2 gencin cenazelerini daha fazla yerde bırakmayın! Bu acılı ailelere daha fazla işkence çektirmeyin! Gelin güvenliği elbirliği ile 1 saatliğine sağlayın, bu cenazeleri yerden birlikte kaldıralım! Ayıptır, zulümdür, günahtır!
Diyarbakır yeni bir yıla girerken, kar altında evlatlarının ölü bedenleri var!
Nurcan Baysal
*As publihed in T24 on 01.01.2016