DİLE BENDEN NE DİLERSEN!
* As published in Star Newspaper on 08.02.2009
2005 sonbaharında Kalkınma Merkezi’nin Diyarbakır’ın en çok göç almış 5 yoksul mahallesinde yaptığı zorunlu göç araştırması sırasında çocuklara sorduğumuz sorulardan biri:
“Bir peri gelse ‘dile benden ne dilersen’ dese ne dilerdin” sorusuydu.
Aziziye, Gürdoğan, Ben u Sen, Fatihpaşa ve Savaş mahallelerinde 7-14 yaş arası kız ve oğlan çocukların soruya verdikleri cevaplar şunlardı:
Çocuklar okula gitsin.
Fakirler zengin olsun.
Yaşlılara bakılsın, iyileşsinler.
Zenginler de fakir olsun, fakirliği çeksinler.
Çocukları kaçırmasınlar.
Üniversite okumak.
Kötülüklerin bitmesini isterim.
Öğlen de yemek yiyebilmek
Kızları kaçırıp, öldürüyorlar, korkuyorum. Daha güvenli bir yerde yaşamak isterdim.
Küçük kardeşim çalışmasın.
O görüşmelerden hatırladığım çocukların yoğun olarak okumayı talep etmesi, bir diğeri ise kaçırılıp, öldürülmekten korkmaları ve sürekli olarak bir yerlerinin kesilerek dilenciliğe zorlanmaktan bahsetmeleriydi. O dönemler Diyarbakır, organ mafyası tarafından kaçırılıp öldürülen çocukları konuşuyordu.
Aziziye, Gürdoğan, Ben u Sen, Fatihpaşa ve Savaş mahalleri 1992-1995 arası zorunlu göçle gelen nüfusun yoğun olarak yaşadığı mahalleler. Bu mahallerin bir diğer özelliği işsizliğin ve yoksulluğun çok derin yaşandığı mahalleler olmasıdır. Bu yoksulluğu en derin yaşayanların başında da çocuklar geliyor. Tam bu noktada Diyarbakır’da çocuklara ilişkin birkaç veri vermek istiyorum: Diyarbakır Yerel Gündem 21 ve Sarmaşık Derneği’nin hazırladığı “Diyarbakır Kent Yoksulluk Haritası” na göre Diyarbakır nüfusun yaklaşık %53’ü 0-18 yaş arası çocuklardan oluşuyor. Diyarbakır nüfusunu yaklaşık 1.500.000 civarında alırsak, ilde 750.000’den fazla çocuk olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu çocukların yaklaşık 200.000’ini 0-4 yaş arası bebekler ve küçük çocuklar oluşturuyor. Bu çocukların eğitim rakamlarına baktığımızda, Diyarbakır’da okul öncesi okullaşma oranının %25 gibi oldukça düşük bir rakam olduğunu görüyoruz. Bölgenin diğer illerinde de durum Diyarbakır’dan pek farklı değil: Batman’da bu oran %24, Şırnak’ta %19, Urfa’da %17‘lerde[1]. İlköğretimde okullaşma oranı Bölge genelinde %90’lara doğru hızla yükseliyor, ancak ortaöğretimde bu rakamlar maalesef tekrar %50’lerin altına düşüyor (Diyarbakır %33, Urfa %24, Batman %37 civarında)[2].
Diyarbakır’da ve tabi Bölge genelinde de çocukların sağlık verilerine baktığımız zaman son yıllarda istikrarlı bir düzelme olmasına rağmen ülke ortalamalarını yine de oldukça geriden takip ediyoruz: Diyarbakır Sağlık İl Müdürlüğü’nün verilerine göre Diyarbakır’da bebek ölüm oranı binde 26 civarında. Çocuklarda en sık görülen bulaşıcı hastalıklar açısından baktığımızda yine burada da her yıl istikrarlı bir düzelme var. Örneğin daha önce görülen tifo, kızamık, boğmaca, tetanos gibi birtakım hastalıklar artık görülmüyor. Ancak öte yandan halen ülkenin birçok yerinde artık görülmeyen bazı hastalıkların (şark çıbanı, sıtma, hepatit–B gibi) Diyarbakır’da yüksek rakamlarda olduğunu görüyoruz[3].
Bu konuda son olarak çalışan çocuklara ilişkin bazı veriler vermek istiyorum. Diyarbakır Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü’nün verilerine göre sokakta çalışan yaklaşık 3.000 civarında çocuk var. Ancak ilgili sivil toplum örgütleri bu sayının 10.000 leri aştığını dile getirmekteler. Diyarbakır Eğitim-sen raporları bu sayının 12.000 civarında olduğuna dikkat çekiyor. Yine 2003 yılında kurulan ve Diyarbakır’da çocuk konusunda çalışan tek sivil toplum örgütü olan Çocuklar Aynı Çatının Altında Derneği (ÇAÇA)’ne göre de bu rakam 10.000’i aşıyor. Bu konuda ÇAÇA 2005 yılında Diyarbakır’da bu çocuklara ilişkin genel durumu görebilmek için Ben u Sen mahallesinde 303 aileyi kapsayan bir araştırma yapmış. Bu araştırma bu çocukların ailelerinin %96’sının 400 YTL ve altı gelir düzeyinde yaşadığını, %27’sinin ise hiçbir sosyal güvenceye sahip olmadığını gösteriyor. Bu ailelerin hepsi ekonomik yardım ihtiyacı içindeler. .Yine ailelerin % 85’i eğitim ve öğretime, %87’si temizlik eğitimine, %79’u temiz su kullanabilmeye, %86’sı beslenme eğitimine, %56’sı hukuki yardıma, %70’i psikososyal desteğe, %78’i iletişim becerileri eğitimine ve %28’i sağlık hizmetlerine çeşitli derecelerde ihtiyaç duyduklarını belirtmişler.
Tüm bu verilerden sonra, tekrar Aziziye, Gürdoğan, Ben u Sen, Fatihpaşa ve Savaş mahallelerinde Kalkınma Merkezi olarak ailelerle yaptığımız görüşmelere dönmek istiyorum. Bu mahallelerdeki nüfusun %46’sını 15 yaşın altındaki çocuklar oluşturuyor; mahallelerdeki her 2 çocuktan biri hayatlarının bir döneminde çalışmışlar ya da halen çalışmaya devam ediyorlar.
Bu mahallerden çalışan bir kız çocuğu anlatıyor:
Ben 13 yaşındayım. 4.sınıfa kadar okudum. Babam okumama izin vermedi. Şu anda halı kursunda çalışıyorum. Sabah 5 ile akşam 6 saatleri arasında çalışıyorum. Ayda 200 YTL. kazanıyorum. Ramazan ayında sahur vakti halı kursu açık olur. Saat 3 – 4 gibi çalışmaya gidiyoruz.
Başka bir çalışan çocuk şöyle diyor:
Okula giden arkadaşlarımız okul tatil olsun, tatile gidelim diyorlar, biz ise tatil olsun çalışalım, para kazanalım diyoruz.
Açlık düzeyinde bir yoksullukla karşı karşıya olan aileler istemeyerek de olsa çocuklarını insani olmayan koşullardaki işlere göndermekteler. Çocuğunu işe gönderen bir baba anlatıyor:
Kaygıyla gönderiyoruz ama gitmeyince de dövüyoruz.
Bölgedeki çocukları sorunlarının bu kadar ağırlaşarak kronik bir hal almasının önemli bir nedeni Bölgede 1990’lı yıllarda yaşanan zorunlu göç hareketidir. Bugün sokaklarda çalışan bu çocukların çoğu suç teşkil eden olaylara da karışmaktalar. Bir baba anlatıyor:
Köyden kente gelince gözlerimiz kapalıydı, çoluk çocuğu perişan ettik. Çocuklarımız hırsızlık yapıyor, çöplerde dolaşıyor, çöplerden ekmek topluyorlar. Sudan çıkmış balığa döndük.
Çocuğunu kaybeden bir anneyi dinleyelim:
Çocuğum çok hastalanmıştı. Doktora götürdüm. Doktor, çocuğun beslenemediğini; düzenli olarak süt, yumurta yedirmemi söyledi. Bunları yapamadığım gibi, yazdığı ilaçları da para bulamadığım için zamanında alamadım. Çocuğumu kaybettim. Köyde yumurtamız da, sütümüz de vardı. İhtiyaç fazlasını da satıyorduk.
Bu örnekleri arttırmak mümkün. Durum böyleyken söyleyecek ve yazacak fazla birşey kalmıyor ve çocuklar niye sokakta diye sormak da anlamsızlaşıyor.
“Bir peri gelse ‘dile benden ne dilersen’ dese” ne mi dilerdim: Bir peri gelse ülkeme çocuklar öldürülmese, çocuklar dövülmese, çocuklar işkence görmese, çocuklar çalışmasa; yemek yese, oynasa, okula gitse…ah bir peri gelse!
Nurcan BAYSAL
12.01.2009, Diyarbakır