Önceki akşam Suriyeliler ırkçı bir saldırıya daha maruz kaldılar. Öğrendiğimize göre Esenyurt’ta toplanan gruplar “Burası Türkiye” sloganları atarak Suriyelilere ait işyerlerine saldırdılar.
Medyanın çoğunluğu bu saldırıları “mahalleliler ve Suriyeliler arasında kavga” ya da “tehlikeli gerginlik” diye vermeyi uygun gördü. Irkçı saldırıdan sonra, Suriyelilerin yağmalanan dükkân ve işyerleri ise medyanın çoğunluğu tarafından yine görülmemişti.
Eh ne de olsa “Burası Türkiye’ydi!”
“Burası Türkiye”de bir Suriyeli için ne demek dükkân sahibi olmak! Onlar olsa olsa atölyelerin, fabrikaların ve hizmet sektörünün en alt katmanında, en kötü şartlarda çalışan işçiler, isimsizler olabilirlerdi.
Ölümleri de en çok bu nedenle olurdu. Önceki hafta İzmir Çiğli’de bulunan Harmandalı çöp depolama alanında hurda demir toplarken manevra yapan iş makinesinin altında kalarak yaşamını yitiren 38 yaşındaki Suriyeli işçi Mustafa Tahkika gibi.
Ya da geçen ay Ankara’da Altındağ’da mobilya atölyesindeki yangında yaşamını yitiren Suriyeli beş işçi gibi. Medyamız o zaman da “Suriye uyruklu beş işçi” diye vermişti haberi. İsimleri cisimleri yoktu. Bir yaşamları, sevdicekleri, evlatları, özlemleri yokmuş gibi…
“Burası Türkiye”de ırkçılık pazarlama reklamı olarak da karşımıza çıkıyor. İki hafta önce Twitter’da bir pazarlama reklamı vardı.
“Yerli ve milli temizlik markası Baron”un reklamını eczacı Burak Şahin sosyal medya hesabından şöyle yapıyordu:
“Yıllık 3 milyar lira gelir olan temizlik sektörü ekseriyetle Yahudi sermayesinin elinde. Yerli ve milli temizlik markamız Baron’u desteklemek almak Siyonist sermayeye vurulacak en isabetli darbelerden birisi olacaktır.”
Bir pazarlama taktiği olarak antisemitizm! Voww diyesi geliyor insanın.
“Burası Türkiye”de antisemitizm öylesi derine işlemiştir ki, bu ülkenin sanatından, kültür çalışmalarına her yerde ona rastlamak mümkün.
Daha geçen hafta, Çiçero filminin galasında Nazilerin toplama kamplarını taşımışlardı kırmızı halıya. Nazi toplama kampı mizanseni yapılmış galada. Nasıl promosyon ama!
Haberlere göre tuvaletlerini, smokinlerini giymiş, kırmızı halıda boy gösteren sanat camiamız çok etkilenmişti bu mizansenden.
Oysa o kamplarda dehşet yöntemlerle 11 milyon Yahudi, Çingene, komünist, eşcinsel insan katledilmişti. Dünyanın bugüne kadar gördüğü en korkunç soykırımlarından birini eğlence alanına taşımaktan kimse utanmamıştı.
Irkçılık eğlence malzemesi olabildiği gibi mizah malzemesi olarak da karşımıza sık sık çıkıyor. Geçen hafta sosyal medyada bir zat, “Aleviden satılık 2+1 daire” diyerek kırmızı X ile işaretlenmiş bir daire kapısının resmini paylaşmıştı.
Nasıl müthiş bir mizah ama. Düşündüm de çok eğlendi mi acaba bunu paylaşırken. Oysa işaretlenen o kapıların ardında katledilmişti insanlar. Hala aklımda önceki yıl Malatya’da kapısı işaretlenen Alevi kadının korku ve çaresizlik içindeki bakışı.
“Burası Türkiye” haykırışlarından ben de sık nasibini alanlardanım. “Burası Türkiye, beğenmiyorsan defol git” mesajları artık günlük hayatımın düzenli bir parçası.
Ama unutamadığım bir anım 1996 yazında, Siyasal’da öğrenciyken, Ankara’dan Diyarbakır’a gitmek için bindiğim Diyarbakır otobüs firmasının yaşadığı kaza.
Annemin hassasiyetleri sonucu hep en ön sıradan alınırdı otobüs biletim. Şereflikoçhisar girişinde işte öyle en önden otobüsümüz karşıdan gelen araca çarpmıştı. Araçtaki iki kişi oracıkta ölmüştü.
Biz canhıraş şekilde ağlarken otobüsün etrafına doluşan insanların bize yardıma geldiğini sanıyorduk. Sonra “Burası Türkiye” haykırışları arasında kafamıza ilk taşları yiyince anlamıştık kalabalığın yardım değil, “Diyarbakır” otobüsü olduğu için bizi linçe geldiğini.
Şereflikoçhisar’dan tam bir gün sonra jandarma eşliğinde yara-bere içinde çıkabildik. “Burası Türkiye”, “PKK Kahrolsun”, “Teröristler defolun” diye kadın, çoluk çocuk dolu bir otobüs insana saldıranlara ise hiçbir şey olmadı elbet.
O günden bugüne değişen hiçbir şey yok. Sorunlara çözüm bulamayınca ya da çözümden kaçınınca, en kolay yol ırkçılığa başvurmak bu ülkede. Ne diyordu Cumhurbaşkanımız önceki gün:
“Cudi’de, Gabar’da, Tendürek’te ve Kandil’de terörle mücadele verirken, onları temizlerken sizin söylediklerinize bakın!”
Haklı elbet, şimdi benim yazdığım iş mi? Ne de olsa Burası Türkiye!