Yıllar sonra tekrar Şırnak’tayım. Şırnak’a yaklaştıkça doğa tarif edilemez bir güzelliğe dönüşüyor. Şehrin girişindeki kontrol noktalarını geçtikten sonra bir kartal yuvası gibi tepeye dikilmiş Şırnak bizi karşılıyor. Bu aşîr kent, Mir Bedirxan’ların, Mem û Zin’in kenti geçmişine tezat oldukça yoksul görünmekte.
Şehrin girişindeki tabelada Türkçe ve Kürtçe “Nuh’un şehrine Hoş geldiniz” yazıyor. Her yer polis, her yer asker, her yer panzer Şırnak’ta. Şehir merkezine bakan tepeye yerleştirilen, şehrin her tarafından görülen koca Türk bayrağı ile Şırnak işgal altında bir kent görünümü vermekte.
Birçok şehirde olduğu gibi burada da bir Cumhuriyet meydanı var. Meydanda büyük çok büyük bir Atatürk heykeli ve yanında Türk bayrakları dalgalanmakta. Cudi, Gabar olanca görkemi ve hiddetiyle çevirmiş bu güzel şehri. Nuh’un gemisi Cudi’den tüm şehre bakmakta.
‘Belediye li kû ye?’
Belediye’yi arıyorum, ama kimse yerini bilmiyor. Bu kadar küçük bir şehirde Belediyenin yerini nasıl bilmezler diye düşünürken, birden insanların beni anlamadığını fark ediyorum. Bir müddet sonra “Belediye li ku ye?” diye sorar sormaz, tarif ediyor Şırnaklılar gideceğim mekanı. Sadece günlük hayat değil, Şırnak’ta tabelalar, restoranlar, mağazalar, isimler her şey Kürtçe. Ronahi avize, Berfin giyim, Gabar erkek kuaför, Berçem kuruyemiş… Şırnak’ta hayat tamamen Kürtçe akmakta.
Şırnak muhteşem doğa güzelliği, önemli tarihi eserleri ile ciddi turizm potansiyelinin yanı sıra, meyvecilik ve arıcılık ve hayvancılık için de her türlü potansiyele sahip. Şehrin çıkışında TOKİ’leri görüyorum. Yanımdaki Şırnaklı genç Botan’da TOKİ’lerin farklı işlev gördüğünden bahsediyor. “Türkler TOKİ’lere çekildi, biz Kürtler de kendimizle kaldık Şırnak’ta. Bir anlamda asimilasyonumuz yavaşladı” diyerek açıklıyor bundan duyduğu memnuniyeti.
Şırnak’tan Beytüşşebap’a ilerlerken birkaç kilometrede bir kalekolları görüyorum. Barış sürecinden sonra karakol ve kalekol inşaatı artmış. Kalekollar tepe başlarında, karakollardan daha ufak, sağlam, ateş geçirmeyen malzeme ile yapılan garip piramit şekilli yapılar. Karakollar da arttırılmış görünüyor. Her yarım saatte bir karakol var. Keskin virajlar ve geçilmez dağlar bu karakol ve kalekollara tüm ihtişamı ile bakıyor. “Buraları gerillanın geçiş noktaları” diyor yanımdaki Şırnaklı.
Erken Ergenliğe Girmiş Bir Şehir
Şırnaklı arkadaşım devam ediyor. “Şırnak erken ergenliğe girmiş bir genç gibi, çabuk ergenliğe girmiş bir şehir. Daha ilçe konumundayken il oldu, daha yeni il olmuşken bir savaşın stratejik merkezi oldu. Skorzky, kirpi, kobra bunlarla tanıştı. Batıda kimse bunları bilmiyor, biz biliyoruz. Savaşın dili burada içselleşti, hem teknik dili hem günlük yaşamdaki dili. Bu dili buradan nasıl söküp atacağız? Tekrar yaşamın dilini barışın dilini nasıl kuracağız?”
Roboski ziyaretinden sonra akşam Şırnak’a dönerek Şırnak’ın tek çay bahçesine, Pepule (kelebek) çay bahçesine kendimizi atıyoruz. Adı gibi güzel, geniş, kızlı erkekli gençlerin özgürce oturup sohbet ettiği bir mekan burası. Şırnak’ta gençler modern, direngen, başkaldıran. Çay bahçesinin bahçesindeki tabelalarda oklar dağları işaret etmekte: Gabar, Besta, Cudi, Herekol, Çırav, Ferasin… Bir başka oklarla dolu tabelada ise yakılmış köyler işaret ediliyor. Şırnak’ta tüm tabelalar dağları göstermekte.
Pepule’de buluşuyoruz bir grup gençle. Gençlerin bir kısmı Zahide Kadın Merkezi’nden. Zahide PKK’nin ilk kadın gerillalarından, onunla ilgili bilinen tek şey bu. Bir de mezarı bilinmekte. Kimdir, nedir, Zahide nereden gelmiş, dağa nasıl çıkmış, öldürüldüğünde kaç yaşındaydı, bunlar bilinmiyor. Şırnak’ın kadınları Zahide’nin mezarına giderek toprağını avuç avuç yüzlerine sürmekte.
Gençlerle yemekten sonra oteli arıyoruz. Sokak aralarından girip çıkan, yüzleri puşilerle tamamen kapalı, sadece gözleri görünen kızlı erkekli gençler görüyoruz. Siyah beyaz puşili, bir kısmı etekli olan bu gençler karanlık Şırnak sokaklarında bir görünüp bir kaybolmaktalar. Bana uzun yıllar önce gittiğim Batı Şeria sokaklarını anımsatıyor. O sırada bir patlama ses geliyor. Bakıyorum Cudi ışıl ışıl. “Bugün 4 Nisan. Cudi’de gerillalar Öcalan’ın doğum gününü havai fişeklerle kutluyorlar” diyor yanımdaki gençler. Şırnaklılar gülümseyerek Cudi’ye selam veriyor: “Her bijî gerilla!”, “Her bijî dağlar!”
Şırnak(Şirnex), 18 Ağustos 1992’de Türk Silahlı Kuvvetleri’nin kente düzenlediği operasyonla 4 gün 4 gece yakıldı. “PKK kenti bastı” denilerek uçak hariç her türlü savaş aracı kullanıldı. Tank, uçaksavar, top, havan, law ve roketatar gibi silahlarla kent günlerce tarandı. Ölü sayısı bugün bile muhtelif, 54- 100 arası kişinin öldürüldüğü söylenmekte. Şırnak halkı toplu olarak şehri terk etti. Diğer ilçelerden gelen çağrıları reddederek Cudi dağı eteklerine halk topluca göç etti. Şırnaklılar 3 ay sonra yıkıntı haline dönen evlerine, memleketlerine dönebildiler. İlk iş evlerinin altına sığınak yaptılar. Şırnaklılar o gün bugündür bir savaşın merkezinde diline, kimliğine, kültürüne sahip çıkarak direnmekte.
Şırnak direnişin şehri. Boyun eğmeyenlerin memleketi. Her bijî Şirnex!
Nurcan Baysal
***Published in T24 on 14.04.2014