Geçen hafta Samsun’un Vezirköprü ilçesinde fırın işçisi olarak çalışan 16 yaşındaki Suriyeli çocuk Eymen Hammami bıçaklanarak öldürüldü. Evrensel Gazetesinden Ercüment Akdeniz’e konuşan Eymen’in abisi İbrahim Hammami olayı şöyle anlatıyor:
“Bende motosiklet vardı, yol kenarında bekliyorduk. Siyah bir otomobil yanımıza geldi, içinde dört kişi vardı. Biz Suriyelileri kastederek ağır küfürler ettiler. ‘Suriyeliler s… gidin bu ülkeden’ dediler. Irkçılıktır bu dedik, hep bu durumları yaşadığımız için alttan aldık. Bir süre sonra araçla önümüzü kestiler. Gidip arkadaşlarını getirmişler, 20 kişi kadar varlardı. İki kişinin elinde bıçak vardı. ‘Bizler kardeşiz, yapmayın dedik’ ama saldırdılar. Ben o sırada uzaktan geçen bir polis arabası gördüm, motosikletimle peşine düştüm. Polisleri alıp geldiğimde kardeşim kanlar içindeydi. Geç kalmıştık.”
Şöyle devam ediyor İbrahim Hammami: “Kardeşimi vuranlar ceza alsın, adalet yerini bulsun. Eymen hepinizin kardeşidir, öyle düşünün.”
Bu ülkenin çoğunluğu Eymen’i kardeşi hissediyor mu buna sonra döneceğim ama önce Suriyelilere ilişkin rakamları tekrar hatırlatmak istiyorum:
Şu anda en fazla Suriyeli sığınmacının yaşadığı ülke Türkiye. İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nün 2019 sonu verilerine göre Türkiye’de 3.571. 031 Suriyeli geçici koruma statüsünde kayıt altına alınmış ve Türkiye’nin farklı şehirlerde yaşamaktalar. Resmi istatistiklere yansıyanlar dışında kayıtsız olanlarla birlikte Türkiye’de yaşayan Suriyeli mülteci sayısının 4 milyona yakın olduğu tahmin ediliyor.
Türkiye’de yaşayan mültecilerin çok az bir kısmı kamplarda barınıyor. Son verilere göre 5 ilde 7 geçici barınma merkezinde 62.596 mülteci barınmakta ve bu barınma merkezleri, yani kamplar yavaş yavaş kapatılıyorlar. Şu anda kamplarda kalan mülteci sayısı toplam mültecilerin yalınızca % 1.75’i. Suriyeli mültecilerin % 98.25’i kamp dışında şehir ve köylerde yaşıyorlar.
İçişleri Bakanlığı verilerine göre en çok Suriyeli barındıran şehir 474 bin 679 kişi ile İstanbul, Gaziantep ise 454 bin 181 kişi ile ikinci sırada yer alıyor. Nüfus oranına göre, 116 bin 161 mülteciyle Kilis % 80,61 ile birinci sırada, % 22 ile Gaziantep ikinci sırada yer alıyor.
Suriyeli mülteciler 10 yıla yakındır bu ülkede yaşamalarına rağmen halen Geçici Koruma Statüsüne sahipler. Bu statü her iki toplumda da geçicilik algısı yaratıyor, toplumsal uyum ve entegrasyonu geciktiriyor. Ve bu “geçicilik” statüsü, Suriyeli mültecileri sürekli geri gönderilme tehdidi karşı karşıya bırakıyor.
Her ekonomik krizle birlikte ve işsizliğin artması ile birlikte Suriyeliler hedef tahtasına konuluyorlar.
Suriyeliler gelip işimizi elimizden alıyor algısı ve nefret söylemleri ekonomik kriz dönemlerinde artıyor. En yoğun bulundukları illerde bile iki toplum birbirlerinden uzak yaşamaya çalışıyor. En son Ocak ayında gittiğim Antep’te gözlemlediğim her iki toplumun mümkün olduğunca birbirine değmeden, temas etmeden yaşıyor olduklarıydı.
Bu paralel hayatlar hastane, okul gibi zorunlu bir araya gelişlerde bozuluyor ve o noktalarda sorunlar da başlıyor.
Geçen ay Batıdan bir tanıdığımla konuşuyorum. Oldukça yüksek gelen su faturasını Suriyelilere bağlayıverdi bir anda. “Eğer Suriyelileri beslemeseydi devlet su parasını da arttırmak zorunda kalmazdı” diye düşünüyor. Uzun uzun anlatmaya çalıştım, bu devletin Suriyelileri “beslemediğini” ve yüksek gelen su faturası ile Suriyelilerin bir alakası olmadığını ama nafile. Bunun önemli bir nedeni Suriyelilere ilişkin yanlış bilgilerin sürekli dolaşıma sokulması. Bu yanlış bilgiler bizzat siyasetçiler eliyle yaygınlaştırılıyor.
Suriyeli esnaf vergi vermiyormuş gibi gösteriliyor, Suriyeli gençler üniversiteye sınavsız alınıyormuş gibi gösteriliyor, Suriyeliler bu ülkeden her ay maaş alıyormuş gibi gösteriliyor. Sonuç; Evine gelen yüksek su faturasını bile Suriyelilere bağlayan vatandaş.
Oysa Suriyeli mülteciler geçici koruma statüsüne bağlı oldukları için, çalışma izinleri yok. Bu nedenle kayıt dışı alanlarda, ucuz iş gücü olarak çalıştırılıyorlar. Şu anda Türkiye’de emek piyasasına girip çalışan yaklaşık 1.4 milyon Suriyeliden yalnızca 30 bine yakını bir çalışma iznine sahip, yani formal bir işte çalışmaktalar. Gerisi kayıt dışı, ağır koşullarda çalışıyorlar.
Suriyeli çocukların eğitime erişimi de oldukça sorunlu. Dil bilmeyen çocuklar okullara kayıt olsalar bile çoğu zaman devam edemiyorlar. Bu nedenle Suriyeli çocuklar arasında yoğun bir çocuk işçiliği var.
Derinleşen ekonomik krizle birlikte mülteciler arasında da yoksulluk da derinleşiyor. Ocak ayında ziyaret ettiğim Antep Nizip kampında yaşayan Suriyeli Dom mültecilerde gördüğüm yoksulluğu bugüne dek çok az yerde gördüm. Çadırlar bir sivil toplumun desteği ile yapılmış, ne elektrikleri, ne suları vardı. Çöplerden topladıkları demiri satarak geçimlerini sağlıyorlardı. Ve şimdi biz kendi su faturamızın yüksekliğinin hesabını devlete soracağımıza, suya ulaşamayan bu insanlara bağlıyoruz. Çünkü böylesi daha kolay, daha risksiz, aynı zamanda vicdansızca ve korkakça.
Hammami ailesi dokuz yıl önce savaştan kaçarak Türkiye’ye gelen Suriyelilerden sadece biri. Samsun’a yerleşmişler. Altı kardeşlermiş. Eymen de diğer kardeşleri gibi çalışıyormuş, bir fırında, günlük 50 TL yevmiye ile.
Eymen memleketinden binlerce kilometre uzakta toprağa verilirken, aynı gece Twitter’da #SuriyelilerSuriyeye etiketi liste başı olmuştu. Ana muhalefet partisinin, sosyal demokrat olması beklenen bir partinin genel başkanı bile “Suriyeliler Suriye’ye” konuşması yapıyordu.
Eymen’in abisi, sevgili İsmail Bey:
Yanılıyorsun güzel kardeşim. Irkçılıkla yoğrulmuş bu ülke ne Eymen’i ne de bizleri kardeş görmüyor.