Geçen ay cezaevinde intihar ettiği iddia edilen Garibe Gezer’in, Ekim ayında avukatları aracılığıyla kamuoyuna yolladığı mektupta dikkatimi çekmişti “süngerli oda.” Garibe, 21 Mayıs 2021’de tutuklular arasında “süngerli oda” diye tabir edilen bir hücreye götürülür. Garibe’nin avukatları Eren Keskin, Jiyan Tosun ve Jiyan Kaya’nın Kandıra Cumhuriyet Başsavcılığına Mayıs ayında yaptıkları suç duyurusunda, Gezer’in süngerli odada işkenceye maruz kaldığı, ceza infaz koruma memurlarının Gezer’e burada cinsel şiddet uyguladığını belirterek, şöyle anlatıyorlar: “Müvekkil, süngerli odanın süngerlerini sökmeye çalıştı. Kameradan bunu gören gardiyanlar müvekkili tekrar darp etti. Müvekkil, baygınlık geçirerek elleri arkadan bağlı 3-4 saat odada bekletildi. Maruz kaldığı cinsel şiddetle baş edemeyen müvekkil, kendini çarşafla asarak intihar etmeye çalıştı. Çarşafın kopmasıyla birlikte müvekkil yere düştü ve kanaması başladı. Bir müddet sonra müvekkil revire götürüldü. Revirde görevli olan doktorun ayrımcı tavırları ve uzun süre kendisini tedavi etmemesi nedeniyle müvekkil tedaviyi reddetti.”
Süngerli oda nasıl bir hücredir diye araştırırken, eski Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın bir açıklamasına denk geldim. Dönemin Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, 2014 yılında yaptığı açıklamada İzmir Çocuk ve Gençlik Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda iki tane süngerli oda bulunduğunu, bu odaların her birinde iki tane kamera olduğunu ve bu odalarda hükümlü ve tutukluların dövüldüğü iddiasının gerçeği yansıtmadığını açıklamış. Daha sonra Bekir Bozdağ, CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu’nun soru önergesine verdiği cevapta, Türkiye genelinde 70 ayrı cezaevinde “süngerli oda” bulunduğunu söyleyerek, süngerli odayı şöyle anlatmış: “Süngerli oda olarak tabir edilen odalar, tavan, taban ve duvarları sünger ile kaplı, branda ile muhafaza altına alınan, burada bulunan hükümlü ve tutukluların kapalı devre kamera sistemiyle takip ve kontrol edilebildiği, bu görüntülerin kayıt altına alındığı, hükümlü ve tutukluların insani ihtiyaçlarını karşılayabilmeleri için temiz ve kirli su tesisatı ve havalandırması bulunan yerlerdir. […] Mevzuat hükümleri uyarınca, hükümlü ve tutuklular, kendilerine ve başkalarına zarar vermelerini önlemek amacıyla, sakinleşinceye kadar, tedbir amaçlı ve geçici süreyle bu tür odalara alınabilmektedirler.”
Açıklamalar doğrultusunda, süngerli oda diye tabir edilen bu hücrelerin tavan, taban ve duvarlarının sünger ile kaplı, burada tutulan hükümlü ve tutukluların kapalı devre kamera sistemi ile takip edildiği odalar olduğunu anlıyoruz. 2014’te gazeteci İsmail Saymaz’ın ortaya çıkardığı, DHKP/C’den İzmir 2 nolu F Tipinde tutuklu olan Gökhan Çoban olayında mahkeme, süngerli odanın görüntülerini istemişti. Bu görüntülerde süngerli odada tutuklunun oturabileceği hiçbir şeyin olmadığı, odanın bir köşesinde tuvalet olduğu ve tuvaletin çevresinin örtülmediği, hücredeki güvenlik kamerasının doğrudan tuvaletin bulunduğu köşeyi de kaydettiği görülüyor. Görüntüler Youtube’da var ve yazıyı yazarken birkaç kez izledim. Gökhan Çoban, süngerle kaplı odaya giriyor, odanın köşesindeki taşan tuvaletin sularını temizlemeye çalışıyor önce. Sonra, daracık süngerle kaplı odada dönüp duruyor. Kamera net bir şekilde tuvaleti de görüntülüyor.
Kısaca, cezaevlerinde kanun ve mevzuatlarda olmayan bir “oda” yapılıyor. Her ne hikmetse bazı tutuklular ara sıra bu odaya gönderiliyor ve yine her ne hikmetse bu odaya gönderilen tutuklular, süngerli odada dövüldüklerini, işkence gördüklerini, hatta tecavüze uğradıklarını söylüyorlar. Her ne hikmetse, bu odalarda kanunlar, özel hayatın gizliliği prensibi ihlal edilerek tuvalet bile kameralar tarafından kaydedilmesine rağmen yapılan işkencelerin görüntüleri ortaya çıkmıyor.
Süngerli odaların 2014’ten itibaren yaygınlaştığı anlaşılıyor. Buna paralel olarak 2014 yılından sonra CHP ve HDP milletvekilleri sık sık bu odalara ilişkin soru önergeleri veriyorlar ama iktidardan tatmin edici bir yanıt gelmiyor. Edirne, İzmir, Silivri, Kandıra, Alanya, Balıkesir Kepsüt, Menemen gibi birçok cezaevinden süngerli odada işkence iddiaları geliyor ama bunlara ilişkin hükümetten yapılan tek bir açıklama yok.
Garibe’ye dönersek, geçtiğimiz Mayıs ayında, Garibe’ye süngerli odada işkence edilir, tecavüz edilir. Garibe bayılır, elleri arkadan bağlı 3-4 saat bu odada bekletilir. Daha sonra yaşadıklarına dayanamayarak çarşafla kendisini asmaya kalkar. Çarşafın kopması ile yere düşer.
Bunlara rağmen Garibe sesini duyurmaya hep çalışır. Tek kişilik hücreye atılır, sık sık süngerli odaya götürülür. Kaldığı hücrede sözde acil butonları çalışmaz (daha sonra avukatı Veysi Eski, Kandıra Cezaevinde tüm acil butonlarının devre dışı bırakıldığını açıkladı). Garibe’den bir saat ses gelmeyince, yan hücredeki arkadaşı duvara vurur, gardiyanlar gelir ama müdahale etmez. Garibe’nin intihar ettiği söylenir, avukatları olmadan otopsi işlemi yapılır. Cenazesi memleketi Mardin’e götürülür, havaalanına gelen cenaze aracı polis tarafından geri çevrilir, Garibe’nin cenazesi havaalanında kargo aracının römorkunda bekletilir. Garibe, sadece cezaevinde tecride uğramaz, öldükten sonra cenazesi de aynı tecride maruz kalır.
Öyle görünüyor ki Türkiye cezaevlerinde yasalara aykırı olan, hiçbir hukuki dayanağı olmayan süngerli odalar cezalandırma yöntemi olarak kullanılıyor. Süngerli odada yaşadığı şiddet ve tecavüz olmasaydı, Garibe muhtemelen yaşıyor olacaktı. İnsan sormadan yapamıyor: Şu an kaç Garibe’ye daha bu süngerli odalarda şiddet uygulanıyor, kaç Garibe daha süngerli odalarda işkence görüyor, cinsel saldırıya uğruyor?
***Bu yazı MLSA Turkey tarafından yayınlanmıştır.