Geçen hafta uzun süredir yazmam gereken ama yazmayı sürekli ertelediğim bir mektubu yazdım, sevgili dostum Osman Kavala’ya.
Dile kolay 195 gün olmuş. Osman Kavala 195 gündür demir parmaklıkların arkasında.
Başım her sıkıştığında, ne yapacağımı bilemediğimde aradığım, hepimizin, herkesin yardım ve desteğine koşan bu güzel adamın 195 gündür bir hücrede tek başına, gökyüzünü görmeden tutulduğu gerçeği kalbimi sızlatıyor.
Osman Kavala iddianamesiz, delilsiz, dayanaksız, saçma sapan suçlamalarla içerde tutuluyor. Onun 195 gündür içeride olmasını sindiremiyorum. Yandaş basının onunla ilgili yazdığı iftira dolu karalama kampanyası ise midemi bulandırıyor.
Birkaç kez yazdım ama tekrar yazmak istiyorum bu özel adamı. Osman Kavala’yı uzun yıllardır sivil toplum çalışmalarından tanıyorum. Sayamayacağım onlarca güzel özelliğini eminim birçoğunuz biliyorsunuz. “İnsanın iyiliğini” hep önde tutuşunu, eşitlik, demokrasi, özgürlük için verdiği mücadeleyi, sivil toplumun güçlenmesi için gece gündüz nasıl çalıştığını, sivil topluma ve “insan”a olan inancını…
Bu ülkede sivil toplumun kıyısından geçip de Osman Kavala’yı tanımayan insan yok denecek kadar azdır. Kürt sorunundan, mültecilere, kültür sanata, LGBT bireylerin sorunlarına, çocuk haklarına, azınlık haklarına…
Osman’ın el atmadığı bir sorun neredeyse yoktur. Ve hep bir mütevazılık içerisinde yapar tüm bunları, “biz” diyerek yapar, sessizce yapar. Kimi zaman deprem sonrası Van’da bir çadırın içindedir Osman Kavala, kimi zaman Ani’de, ya da Ezidi kamplarında. İhtiyaç duyulduğunda hep oradadır Osman.
O sadece herkesin yardımına koşan iyi bir adam değil, aynı zamanda inandığı barış, özgürlük, adalet, eşitlik ilkelerine göre yaşayan ve bu ilkelerin toplumsal hayatta daha fazla yer etmesi için uğraşan, elini Türkiye’de bu ağır taşın altına koyanlardandır.
Her ay içerden basına yolladığı mektupları okuyorum da, bakıyorum hala bizlerden daha çok umutlu, hala bu ülkeye güveniyor, içerden bile hala bizlere güç vermeye çalışıyor. Ocak ayında yazdığı mektupta “Her şeye rağmen, yeni yılın demokrasi ve özgürlükler açısından daha iyi bir yıl olacağına dair inancım tam” demiş.
Şubat ayında yazdığı mektupta “Vaktimi, önümüzdeki döneme ne tür katkılarda bulunacağımı düşünerek geçiriyorum” demiş. Henüz dün yayınlanan 6. ay mektubunda ise 6 aydır iddianame beklediğini vurgulayarak, şöyle demiş:
“Benim gibi cezaevlerinde aylardır belirsizlik içinde iddianamelerinin hazırlanmasını bekleyenlerin sayısı az değil. Bu durum, adil yargılanma mekanizmasında bir dengesizliğe işaret ediyor. Masumiyet karinesi başından itibaren yargı sürecinin temel unsuru olarak kabul edilmezse bu dengesizlik sürüp gidecek. Dengenin en kısa zamanda yeniden kurulması dileğiyle…”
Her zamanki gibi zarif, her zamanki gibi kapsayıcı bir “biz”. Oysa denge tüm toplumda temelinden sarsıldı artık. Ne zaman tekrar kurulacağı ise belirsiz. Ah, sen bu ülkeye gerçekten fazlasın Osman!
Mektuba dönecek olursam. Yazamadım Osman’a. Buralar da çok kötü diyemedim. Zor zamanlardan geçiyoruz. Her birimizin imtihana tutulduğu zamanlardan. Etrafımızdaki çoğu insan bu imtihanı geçemedi diyemedim.
O iyi zamanlarda bizlerle çalışan, yanımızda durduğunu sandığımız, bu ilkelere değer verdiğini düşündüğümüz insanlar bugün sessizliğe gömüldüler diyemedim. Hayal kırıklığım çok büyük Osman diyemedim.
Eski çalışma arkadaşların, meslektaşların, birlikte onca projeye beraber baktığın, değerlendirdiğin insanlar, masumiyetini bildikleri halde sessizler diye yazamadım. Hatta sessizliği bırak bir kısmı bu iktidara yaranmak için yeni merkezler ve araştırma kuruluşlarında, iktidarın seveceği yeni çalışmalar yapmakla meşguller diyemedim.
Sadece genel olarak Türkiye’de değil, Kürt bölgesinde de durum bu diyemedim. Kötülük her tarafı sarıp sarmaladı diyemedim. Sen buralara geldiğinde etrafını kuşatanlar, sen içeri alınınca sana mesafe almakta hiç gecikmediler diyemedim.
Onun özgürlüğü için ufak bir açıklamayı bile onlarca yıl birlikte çalıştığımız, yan yana oturduğumuz, sohbet ettiğimiz insanlara Diyarbakır’da yaptıramadığımı yazamadım. Meğer hep azmışız Osman, meğer sadece bir avuçmuşuz diyemedim.
Amed’de güzel bir bahar sabahı var dedim. Biliyorum Amed’in baharını çok seversin dedim. Kuşlar gökyüzünde uçuyor Osman, özgürlük yakındır dedim. Hepimiz bize güç vermen için bu bahar çıkmanı bekliyoruz dedim. Ha bir de, seninle aynı yolda yürümekten gurur duyuyoruz güzel dostum dedim.