Evrensel Gazetesi yazarı Yusuf Karataş’a geçen ay “silahlı örgüt üyesi olmak” suçundan 10 yıl 6 ay hapis cezası verildi. Bu ceza Yusuf’un Demokratik Toplum Kongresi (DTK) faaliyetlerine katılmış olduğu gerekçesi ile verildi. Oysa Yusuf DTK’nin ne yönetiminde ne de çalışanı, Kürt siyasi hareketi geleneğinden bile gelmiyor. Peki bu kadar yüksek ceza niye verildi?
Öncelikle DTK’ye bir bakalım. DTK toplantılarına AKP’nin birçok milletvekili, bakanı, cumhurbaşkanı ve başbakan danışmanları da katıldı. DTK devlet protokolünde ağırlandı, TBMM’de sunumlar yaptı. Ancak barış sürecinin bitmesi ile birlikte DTK de hızla krimanilize edildi ve Yargıtay 16. Ceza Dairesi, DTK’nin eski Eşbaşkanı Aysel Tuğluk hakkında verilen 10 yıllık hapis cezası kararında, DTK’yi “KCK ile özdeş” ve “KCK’nin dört ayaklı paradigmasının üçüncü ayağı” olarak değerlendirince, DTK üye ve delegelerine hızla cezalar yağmaya başladı, parantez açalım burada-AKP’li olanlar hariç-
Yusuf birçok akademisyen, aktivist, politikacı ile birlikte DTK’de mevsimlik işçilik, göç, emek kurultaylarına katılmış. Sadece ve sadece bu toplantılara katıldığı için Yusuf’a 10 yıl 6 ay ceza verilmesi anlaşılır bir durum değil. Bunun nedenini şöyle açıklıyor kendisi:
“Kürt Sorunu ve bağlı olarak bölgedeki sosyal-kültürel sorunların çözümü konusunda farklı siyasi çevrelerin, kurumların ve aydınların bir araya geldiği, çalıştay ve toplantılar yaptığı bir platform olarak kurulmuş olan DTK’nin etkinliklerine ben de Emek partili bir siyasetçi ve evrensel gazetesi yazarı olarak katıldım.
Bu kapsamda Mezopotamya Sosyal Forumunda Ortadoğu’daki gelişmelerle ilgili bir panele, Mevsimlik Tarım İşçileri Kurultayı ve Emek Çalıştayına katılmam terör örgütü üyeliği iddiası üzerinden bana ceza verilmesinin gerekçesi yapıldı. Üstelik yüzümü bile görmeyen mahkeme heyeti “suça meyilli” olduğum gerekçesiyle ceza artırımına gitti. İddianamede “gizli örgüt görüşmesi” olduğu iddia edilen bütün görüşmeleri partili ve gazeteci arkadaşlarımla yaptığımı belgeleri ile kanıtlamama rağmen ceza verildi.
Çünkü bu dava hukuki değil siyasi bir hesaplaşma davasıdır. İktidarın Kürt sorununu kendi politikaları için araçsallaştırma girişiminin başarısız olmasından sonra siyasi hesaplaşma ve bedel ödettirme amacıyla yıllar öncesine dayanan gizli dinlemeler üzerinden bu davalar açıldı. Dolayısıyla Kürt sorununun demokratik, halkçı çözümünü savunmak ve bu görüşlerimi Evrensel’deki köşemde yazmaya devam etmem benim cezalandırılmam için yeterli görüldü. Ancak gerçekleri yazmaya, barışı savunmaya devam edeceğiz. Ve ülkenin üstüne bir karabasan gibi çöken bu karanlık dönem sona erdiğinde bu davaların çöp olacağını da biliyoruz.”
Kısacası Yusuf’a Kürtlerin yanında durma cezası verilmiş durumda. Gazeteciliğe ısrarla devam etmesi ve Kürt sorunu ve Ortadoğu konusunda yazması da bu cezanın bu kadar yüksek olmasında etkili gibi görünüyor. Şimdi yeni yöntem gazetecileri gazetecilik faaliyetleri değil de bu şekilde katıldıkları toplantılar, basın açıklamaları… gibi faaliyetler üzerinden cezalandırmak.
Böyle yapınca uluslararası hak örgütlerinden de fazla ses çıkmasının önüne geçilmiş oluyor, çünkü DTK deyince herkes şöyle bir duruyor. Yusuf’a verilen bu ağır cezaya hak örgütleri ve gazetecilik örgütlerinden daha fazla ses çıkması gerekiyor. Bir gazeteciden “terörist” yapılmaya çalışılıyor. Ama boşuna uğraşıyorlar. Yusuf Karataş’tan “terörist” çıkaramazlar.
Yazıyı bitirdikten sonra Van’da 2 köylünün helikopterden atılmasını haberleştiren Mezopotamya Ajansı muhabirleri Adnan Bilen, Cemil Uğur ile Jinnews muhabiri Şehriban Abi ve gazeteci Nazan Sala’nın tutuklandığını öğrendim. Suçlama “Devlet aleyhine toplumsal olayları haber yapmak”. Toplumsal olaylar zaten devletin yaptıklarından memnuniyet duyulmadığında ortaya çıkar, yani devlet aleyhinedir ve gazeteciler de işleri gereği bunu haber yaparlar. Böylesi traji-komik bir suçlama ile 4 gazeteci tutuklanabiliyor. Bugün Türkiye’de ifade, haber alma ve haberdar etme özgürlüğü açısından geldiğimiz nokta gerçekten acınası. Devlet ısrarla “gazetecilik suçtur” diyor.