Bürodan çıkıp Tek Kapıya doğru ilerliyorum. Tek Kapıdaki polis barikatlarının arasından geçerek Sur’a giriyorum. Karşımdaki barikat, panzer ve tomalarla çevrilmiş Sur Belediye binasına bina büyüklüğünde bir Türk bayrağı ve Erdoğan’ın resmi asılmış. Resmin üzerinde “Sn. Cumhurbaşkanımız Diyarbakır’a hoş geldiniz – TC. Sur Belediye Başkanı Bilal Özkan” yazıyor.
Her taraftan görünen koca yazıya bakan diğer Diyarbakırlılar gibi ben de Diyarbakırlıların diliyle yüzümü ekşitiyorum. Gasp edilen koltuğa oturan birinin kendisine belediye başkanı demesine mi yanalım, böylesi bir yoksulluğun içinde tüm şehri donatan bez dövizlere harcanan paralara mı, bilemiyorum. Şehir aylardır Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gelişine hazırlanıyordu.
Her 2 metrede bir konulan üzerinde Erdoğan’ın resminin bulunduğu bez dövizlerde “Millete hizmet yolunda kutlu yürüyüşe devam” yazıyor. Cumhurbaşkanı geldi gitti ama hala görüntü kirliliği devam ediyor. Bu bez dövizler Sur’un yıkımından beri her metreye asılan bayraklarla birleşince, hepsi üstünüze üstünüze geliyor.
Sur’da tanıdık bir kafeye oturuyorum. Bir grup kadın tartışıyor. Biri diğerine “vallahi gitmek zorundaydım Erdoğan’ın mitingine, ne yapayım, gitmesem işten atılırdım, bakmam gereken 2 çocuğum var” diye dert yanıyor. Bir diğeri okul müdürünün öğretmenlere “mitinge gitmek zorundasınız, mitinge katılmayan öğretmenler için soruşturma açılacak” dediğini söylüyor. Mitinge gidenler, gelenlerin %80-90’ın çevre illerden olduğunu belirtiyorlar. Kalanın da ne kadarı gitmek zorunda bırakılanlar, ne kadarı AKP’li Kürtler bilinmez.
Herkes birbirine kurumlarından gelen mitinge zorunlu katılım mesajlarını gösteriyor. Bazı kurum amirlerinin selfi çekip yollamalarını bile istediği söyleniyor.
Erdoğan’ın ne dediği ile Kürtler uzun süredir ilgilenmiyor. Doğrusu Sur’un yıkımından beri Bölgeye gelen devlet adamlarının ne söylediğini şehrin umursadığı yok. Onlar öyle kendilerince yarattıkları bir şaşayla gelip geçiyorlar bu şehirden. Ancak her gelişten önce şehir bez döviz kirliliğine boğuluyor, yollar yapılıyor, refüjlere çiçekler ekliyor, emniyet şehirde nefes aldırtmıyor, bu tantana geçsin diye birkaç gün insanlar sokağa çıkmıyor, gittiklerinde arkalarından bir “oh” çekiliyor. Bu “oh” sesine bazen gülüşmeler de eşlik ediyor. Bu sefer gülüşmelerin temel nedeni Erdoğan’ın konuşmasında şehrin simgesi Dört Ayaklı Minare için “Saat kulesiyle ne işiniz vardı delik deşik ettiniz?” demesi.
Bu seferki ziyarette Erdoğan’ın konuşmasından, akılda, olmayan saat kulemiz kalıyor.
Oturduğum kafedeki gençlere Afrin’le ilgili ne düşündüklerini soruyorum. “Aman Nurcan Abla, sessiz ol, her taraf polis kaynıyor” diye cevap veriyor içlerinden biri. “Küçücük bir şehir 60 gün direndi” diyor. Başka biri “onlar direndi ama biz onların sırtını tutamadık” diye ekliyor. Bir başkası “Bütün dünya bize karşı, biz tüm dünyaya karşı savaşıyoruz.
İlk satılan hep Kürtler” diye hüzünle konuşuyor. “Belki de Kürtler çekilmeli, bıraksın İŞİD alsın her yanı, bombalar patlayınca kendi memleketinde o zaman Avrupa görsün” diye fısıltıyla ekliyor bir başkası. Afrin’e sahip çıkamamış olmak şehirdeki öfkeyi büyütüyor. Bu öfke bir müddet sonra içe yöneliyor. Diyarbakır kızgın, ama en çok da kendisine kızgın görünüyor.
Newroz arifesinde Demirci Kawa heykelinin yıkılmış olması şehirdeki acı ve öfkeyi katlıyor. Yemekte gördüğüm bir avukat arkadaşım “Hani Kürtlükle sorunları yoktu, asıl sorun YPG’ydi” diye heykelin yıkılışının kendisini nasıl derinden etkilediğini anlatıyor.
Başka biri “Bu Dehaklaşmayı hiç unutmayacağım” diye ekliyor. Demirci Kawa’ya sıkılan her kurşun Diyarbakırlının kalbine sıkılmışa benziyor. Diyarbakır suskun, Diyarbakır kızgın, Demirci Kawa’nın torunlarının kalbi ağrıyor.
Newroz ise tüm baskılara rağmen yoğun katılımla geçiyor. Alana girişte yoğun güvenlik önlemi var. Rujlar, makyaj malzemeleri, kalemler “olur da slogan yazarlar” denerek alınıyor. Yanımdaki arkadaşım“devlet rujumuzdan bile korkuyor” diyor.
Bu yıl alanda “Newroz pîroz be” afişlerinin dışında herhangi bir bez döviz ya da afiş görünmüyor. Önlem olarak sarı-kırmızı-yeşil balonların arasına mor renk balonlar da serpiştirilmiş. Yoğun baskı ve Afrin hüznü her açıdan hissediliyor. Kalabalığın coşkusu önceki yıllar gibi değil. Yanımdaki kadın “sevgilisinin yanında ensesine tokat yiyen ergene benziyoruz” diyor.
Bu yılki Newroz konuşmalarında HAK-PAR gibi farklı Kürt partilerine de söz hakkı verilmiş olması dikkatlerden kaçmıyor. Nitekim HDP Eş genel başkanı Pervin Buldan da konuşmasında Kürt halkının birlik ve beraberliğine vurgu yapıyor.
Demirci Kawa’nın ruhu Newroz alanında hissediliyor. Diyarbakır öfkeli, kalbi ağrıyor. Nesillere geçecek bu kalp ağrısı bu topraklarda bir arada yaşama ihtimalini de zayıflatıyor.