Uzun yıllar sonra tekrar Muş’tayım. Muş, Diyarbakır’a yakın ama bir o kadar uzak bir şehir. Dağları, uçsuz bucaksız Muş Ovası ile her gittiğimde dünyanın başka köşesindeymişim gibi hissettirir bana.
Son aylarda ziyaret ettiğim birçok şehir gibi, Muş’u da en son gittiğim 7 yıl öncesinden daha yoksul buluyorum. Önce iş insanları ile görüşüyorum. Uzun yıllardır sulamaya açılması beklenen Muş Ovasının, sonunda bu yıl sulamaya açılacağını öğreniyorum. Lokanta ve kahvecilik Muş’ta büyük bir geçim kaynağı.
Pandeminin esnafı vurmasıyla, bu sektörlerde çalışan epey insan işsiz kalmış durumda. Şehrin temel geçim kaynağı tarım ve ticaret olsa da, son yıllarda açılan fabrika sayısında artış var. 35 kadar mermer ve mobilya fabrikasının yanı sıra, tekstil son yılların gözde sektörü. Kentte kurulan Tekstilkent’in %30’u dolmuş durumda. Yakında Özdilek Firması da Muş’ta bir fabrika açacak.
Kentin Dere, Kültür, Yenimahalle, Saray gibi mahallerinde yoksulluğun geldiği boyutu gözlemlemek mümkün. Öte yandan Diyarbakır, Dicle, Silvan gibi il ve ilçelerde gözlemlediğim derin umutsuzluğu Muş’ta hissetmiyorum. İşsizlik ve yoksulluk en çok dile getirilen sorun. Ancak yakıcı yoksulluğa rağmen, aile içi ve toplumdaki dayanışmanın da güçlü olduğu hissediliyor. Bir Muşlu: “Nurcan Hanım biz fitremizi toptan veriyoruz. Aile büyüğümüz ailede şu kişinin durumu kötü, bu yıl hepimiz ona verelim der, biz de o kişiye veririz. Birçok konuda Muş’ta hala aile büyüklerinin sözü geçer” diyor. Göçün yoğun olduğu Muş’ta özellikle Almanya, Fransa gibi yurtdışında yaşayan Muşlular kazançlarını memleketlerine getirerek memleketlerinde yatırıma dönüştürüyorlar.
Görüştüğüm bazı insanlar uyuşturucunun büyük problem olduğunu söylüyorlar. “Nereden geliyor?” diye soruyorum. “Senin memleketten Nurcan Abla” diye cevaplıyor biri. “Diyarbakır’da bu işin ucunu tutsalar Muş’a kadar uzanmaz. Bingöl üzerinden Diyarbakır’dan geliyor. Uyuşturucu kullanma yaşı 12-13’lere inmiş, bir an önce bir şeyler yapmak gerekiyor” diye ekliyor.
Çocuklarla konuşuyorum. Birçoğu online eğitimden faydalanamadıklarını söylüyor. İnternet birçok yerde çekmiyor zaten. Muhtarlar “internetin hem altyapısı sorunlu, hem de parası sorun” diye ekliyorlar. Özellikle kız çocuklarında eğitimden kopuş daha yoğun. Okutulmayan kız çocuğu sayısının da diğer illere göre yüksek olduğu söyleniyor. Çocuk evlilikleri devam ediyor. Aile içi şiddet de ciddi bir sorun.
Kente 7 yıl önce o zamanlar oldukça aktif olan Muş Kadın Derneği ile röportaj yapmak için gelmiştim. Barış sürecinin tüm Bölgeye olduğu gibi Muş’a da yansıdığı umutlu yıllardı.
Genç, gözleri pırıl pırıl parlayan kadınlar tarafından kurulmuştu Muş Kadın Derneği. Derneğin her tarafında afişler asılıydı, “Hep birlikte çocuk gelinlere dur diyelim” yazıyordu bu afişlerde. O gün uzun uzun Muş’ta feminizm nasıl anlatılır diye konuşmuştuk. Çok zor şartlar altında çalışan bir dernekti. Muş’taki algıları yıkmakta çok zorlanıyorlardı. “Kadın derneği demek boşanmayı mı destekliyorsunuz?” gibi sorulara sık sık muhatap kalıyorlardı.
Çocuk evliliği çok yaygındı. Şehirde kadına yönelik şiddete ilişkin bir çalışma yapmak çok zordu. Ama bu cevval kadınlar, ev ev gezip kadınlara ulaşıyor ve onlarla farkındalık çalışmaları yapıyorlardı. O gün görüşmemizde bu genç kadınlardan biri “Muş’ta kadının adı yok” demişti bana. Bu kadar iyi çalışan bu dernek, Bölgedeki birçok sivil toplum örgütü gibi 2016’da çıkarılan KHK’lar ile kapatıldı. Bugün Muş’ta hala kadının adı yok, ama toplumsal cinsiyet eşitliği üzerine çalışacak bir sivil toplum örgütü de yok artık.
Nitekim görüştüğüm birçok kadın Muş’ta aile içi şiddetin yaygınlığından ve kadın olarak yaşadıkları sıkıntılardan bahsediyorlar. “Kadın olarak dışarı çıkmak için bile bir nedeniniz olması gerekiyor. Çocuk yaşta evlendiriliyoruz çoğumuz, hayatı bilmeden anne oluyoruz, sonra da eve kapatılıyoruz” diyor Muşlu bir kadın.
Kentten ayrılmadan, karşımdaki düzlüğün içinde birkaç yıkıntı görüyorum. Mihmandarım, “Ermeni evlerinden kalanlar” diyor. 7 yıl önce tam da benim gittiğim dönemde (Mart 2014) yıkılıyordu Muş’taki Ermeni evleri. Halk devlet el ele yıkıyordu. Birkaç genç gönüllü de yıkılmasın diye mücadele ediyordu. Şimdi artık bu evlerden geriye bir şey kalmamış. Dudaklarımda “Sarı Gelin” türküsü, hüzünle ayrılıyorum Muş’tan.