HDP Hakkari milletvekili Leyla Güven bir yıl önce bugün cezaevine konuldu. Her ikimiz de Afrin’e ilişkin açıklamalarımızdan dolayı bir gün arayla alınmıştık. Aynı hücrede kaldık.
Ben üç gün sonra bırakıldım, Leyla Güven bir yıldır içeride. Kasım ayındaki duruşmasında açlık grevine başlayacağını duyurdu. Açlık grevi kritik eşiği geçti, ben bu satırları yazdığımda 74. günündeydi.
Soğuk bir Diyarbakır günü Leyla Güven’in kızı sevgili Sabiha Temizkan ile buluşuyoruz. Dışarıda ise onbinler Leyla Güven için İstasyon meydanında buluşmuş. Elimizde telefon bir yandan mitingi takip ediyor, bir yandan da sohbet ediyoruz.
Bir kadın, bir anne, seçilmiş bir milletvekili bu ülkeye barış gelsin, çocuklar ölmesin diye bedenini açlığa yatırmış. Bizlere de onun sesini duymak ve duyurmak düşüyor…
Sabiha ilk sormak istediğim annen açlık grevine başlayacağından haberin var mıydı?
Hayır, benim haberim yoktu, duruşmada açıkladığında öğrendim. Bildiğim kadarıyla hiç kimsenin de haberi yok. Çünkü sonrasında annemle bunun üzerine konuşma şansım oldu. Hiç kimseyle paylaşmamıştı, ama “birkaç aydır bunun üzerinde düşünüyordum” dedi.
Açlık grevi eyleminin Türkiye’nin bu ortamında sonuç alıcı bir eylem biçimi olduğuna inanıyor musun?
İnanmaktan ziyade umut ediyorum. Bugün annemin 73. günü ve sağlığı çok kritik bir aşamaya geldi. Dolayısıyla talebinin biran önce karşılanmasını ve annemin bu süreçten zarar görmeden çıkmasını umuyorum. Çünkü annem çok kararlı ve talebi karşılanmadan bu açlık grevini bırakmayacağını söylüyor.
Abdullah Öcalan’ın kardeşi Mehmet Öcalan ile görüşmesinden sonra bir umut annem açlık grevini bırakır diye düşündün mü?
Evet, aslında çok mutlu oldum belki annem bırakır diye. Ama annem en başından beri bir aile görüşmesinden daha fazlasını talep ediyordu ama ben yine de umutlandım.
Annenin haftaya, 25 Ocak’ta mahkemesi var. Ne düşünüyorsun, mahkeme sonucunda serbest bırakılma ihtimali var mı sence?
Bu konuda bir şey söylemek çok zor çünkü mahkemenin tavrını kestiremiyoruz, hukuki bir yargılama yapılmadığı için bu konuda bir şey söyleyemem. Ama tabii böyle bir beklentim var. Umudumu çok yüksek tutmuyorum çünkü dediğim gibi sürekli umutlarımız yerle bir ediliyor. Çünkü daha önce tahliye edilip sonra hemen tutuklandı. Ama açlık grevi kritik bir aşamaya geldiği için belki tahliye olabilir diye düşünüyorum.
Sence annenin eylemi yeterince sahipleniliyor mu?
Bu konuda konuşmak biraz zor benim için, sonuçta ben siyasetçi değilim, onun kızıyım ve aynı zamanda bir gazeteceyim. Dışarıdan baktığımda bir sahiplenme var. Ben çok yoğun telefon çağrısı ve mesajlar alıyorum, annem de çok yoğun dayanışma mesajları alıyor. Avrupa’ya kadar ses çıkıyor. Ama zaman zaman da hani yeterince sesimizi yükseltiyor muyuz diye düşündüğüm oluyor, açıkçası. Belki duygusal davranıyor olabilirim ama HDP daha çok şey yapabilir mi diye düşündüğüm anlar oluyor.
Barış ile Abdulah Öcalan’a yönelik tecridin kaldırılmasının ne alakası var diyenler var, özellikle batıda. Öcalan’a yönelik tecridin kaldırılması ve barış arasındaki ilişkiyi senden dinleyebilir miyim?
Annemin talebinin aslında hepimizi çok yakından ilgilendirdiğini düşünüyorum. Bu talep bir kişinin ailesi ve avukatları ile görüştürülmesi gibi gözüküyor olabilir. Ama öyle değil. Barış ve Öcalan’a tecrit arasında çok güçlü bir ilişki var. Çok güçlü bir referans var önümüzde. Öcalan ile görüşmelerin yapıldığı bir dönem var. O dönem cenazeler gelmedi, gerçekten gözyaşları dindi bir süre, çok güzel bir süreçti, herkes çok mutluydu. Türkler de Kürtler de, çünkü asker cenazeleri de gelmiyordu. İnsanlar “vatan sağ olsun” demek zorunda da kalmıyorlardı. Annem böyle bir yerden bakıyor. Yani PKK lideri Abdullah Öcalan ile yapılan görüşme sırasında yeşeren umudun sürdürülmesini, yeniden devreye konulmasını istiyor. Neden? Çünkü böyle bir dönem var, bu farazi bir şey değil, bu bir gerçek, yaşanmış bir süreç var. O nedenle bu sürece dönülmesini istemek, annemi en çok anlayabildiğim nokta.
Çözüm sürecinde Öcalan’la ilgili toplumda bu kadar büyük bir tepki yoktu. Milliyetçi duygular bu noktada değildi. Şimdi Öcalan ismi geçtiğinde bile insanların yüzündeki ifade değişiyor, çok ciddi bir tepki var. Ben bunu devlet tarafından yaratılan algıya bağlıyorum. Bir şeyin iki tarafı varsa, o tarafla masaya oturulması gerekiyorsa, karşındaki insana çok büyük tepkiler de olsa bile, masaya neden oturulduğunu insanlara açıklayabilirsen, o zaman insanlar hak verebilirler. Ama masaya oturduğun kişiyi, iki gün sonra tekrar terörist ilan edip, Kürt sorununu yeniden çatışarak çözeceğim dersen, o zaman insanlarda da bu tepkiler gelişiyor.
CHP’den bugüne kadar annen için herhangi bir destek geldi mi? Enis Berberoğlu’ndan bir tepki geldi mi?
Enis Berberoğlu şuana kadar anneme dair tek kelime etmiş değil, bunu anlayamıyorum, üzülüyorum bir yandan da. Çünkü muhtemelen annem olsa ona dair bir çift lafı olurdu. Kendisi ile aynı hukuksuzluğu yaşayan bir insandan bahsediyoruz ve Enis Berberoğlu da açlık grevine girmeyi düşünmüştü.
Açlık grevi eylemini ben doğru bulmuyorum. Ancak cezaevinde olan insanlar topluma karşı kendilerini sorumlu hissediyorlarsa dönem dönem bu yönteme başvuruyorlar. Annem dışarıda çok aktif bir kadındı, cezaevinde bir şey yapamıyor olmak onu çok yaralıyordu ve böyle bir eyleme başladı. Dolayısıyla anneme başka bir yol bırakılmadı.
Yaşadığı hukuksuzluğun da, açlık grevine başlamasında etkisi olduğunu düşünüyorum. Annem dışarıda olsaydı başka yollar deneyebilirdi. Dolayısıyla annemin bu açlık grevine başlamasında, en başta onu hukuksuz yere cezaevinde tutan yargıyı, yargıyı denetim altına alna iktidarı ve sonra buna hiç ses çıkarmayan CHP ve diğer toplumsal muhalefetteki sessizliğin sorumluluğu var.
CHP’den benimle doğrudan bir temas olmadı. Ama ben Eren Erdem’in tahliye edildiği gün, Özgür Özel’in attığı bir twite yanıt verdim “annemde aynı hukuksuzluğu yaşadı ve siz o zaman sessiz kaldınız” diye. Özgür Özel sonra benimle bağlantıya geçti ve haklı olduğumu söyledi. Kendisinin annemin durumunu mecliste sık sık gündeme getirdiğini ve tabii ki Berberoğlu gibi onun da serbest kalması gerektiğini söyledi. “Anneniz için elimden geleni yapacağım” dedi.
Ama sonra herhangi bir girişimde bulundu mu bilmiyorum. En azından bana yansıyan bir şey olmadı. Bir de Sezgin Tanrıkulu annemle bir görüşme yaptı. O da girişimde bulunacağını söyledi ama onun da ne yaptığına dair bilgim yok şuan. Yani kişilerle sınırlı bir iletişimden bahsedebilirim, CHP parti olarak annem için herhangi bir açıklama da yapmadı.
Annenin sağlık durumunun geldiği aşama nedir?
Annem kritik eşik kabul edilen süreyi çoktan aştı, 73. gününde. Basına yansıyan sağlık sorunları devam ediyor ama bizi yenilerde korkutan şey, sıvı alımında güçlük yaşamaya başlaması. Bu annemi ayakta tutan yegâne şeyin de ortadan kalkması demek, çünkü sadece aldığı sıvı ile ayakta ve vitaminler kullanıyor. Bunun dışında tansiyonu çok sık oynuyor, düşüyor yükseliyor ve ateşi yükseliyor. Yüksek ateş, açlık grevlerinde korkulan bir şey. Çok iyi olduğunu söyleyemem, yürümekte zorluk çekiyor.
Her hafta ziyaretine gidiyor musun?
Her hafta gidiyordum ama annem son 10 gündür avukat görüşüne çıkamıyor. Ben en son geçtiğimiz pazartesi görüştüm. Açıkçası görüşe çıkamayacak diye de çok korktum ama annem ben çok endişelenirim diye kendini zorladı geldi. Ama arkadaşlarının kolunda, ayaklarını sürüyerek geldi ve zor ayakta duruyordu. Konuşurken çok bitkindi, çok zor konuşuyordu. Bundan sonra görüşlere çıkabilir mi bundan da emin değilim ama ben yine de her hafta şansımı deneyeceğim.
Sabiha, hep anaların açlık grevindeki çocuklarının yolunu gözlemesine şahitlik ettik. Şimdi bir çocuk, açlık grevindeki annesinin yolunu gözlüyor. Bu nasıl bir his?
Annem çok genç yaşta anne olmuş, aramızda 17 yaş fark var. Daha çok arkadaş gibiydik, çok eskiden beri her şeyimizi paylaşırdık. Hatta ben annemden önce tutuklanmıştım, 40 gün cezaevinde kalmıştım. Çok saçma bir nedenle zaten ilk duruşmada beraat etmiştim. O zaman annemle verdiğimiz mücadele üzerine sohbet etmiştik. Sonra ben devam etmedim o devam etti aktif bir şekilde mücadeleye.
Annem o kadar uzun zamandır bu mücadelenin içerisinde ki, ben onu sadece bir anne olarak görmeyi çok uzun zamandır bıraktım. Dışarıdan çok acayip görünüyor annenin açlık grevinde olması ama ben bir yandan arkadaşım açlık grevinde gibi de hissediyorum. Tabii duygusal olarak beni çok yaralayan bir süreç çünkü benim hayattaki en önemli varlığım annem.
Annemle babam ayrılar ve biz annemle büyüdük. Hastalandığımda, ağladığımda, üzüldüğümde, sevindiğimde tüm bu anlarımda yanımda annem vardı. Dolayısıyla onun zarar göreceğini düşünmek ya artık hayatımda olmayacağını düşünmek beni çok nefessiz bırakıyor, çok kötü hissediyorum. Ama evlat anne meselesinden baktığımda, annem tam olarak da anneler artık evlatlarına gözyaşı dökmesin, bu acılar son bulsun diye bu direnişi sergiliyor. Yani benim açımdan çok zor ama, onun tam da çıkış noktası da bu.
Annem ve ondan sonra açlık grevine giren insanlar sadece barış olsun istiyorlar, gerçekten güzel günler gelsin istiyorlar ve bizler için güzel bir yaşam tasavvur ediyorlar. O nedenle herkes sesini yükseltsin istiyorum. Bugün benim annem, yarın bir başkasının evladı, birinin babası bu direnişi göstermek zorunda kalmasın, artık daha fazla insan bu acıları çekmesin. Biz bu topraklarda çok daha güzel yaşayabiliriz, barış içinde yaşayabiliriz, annem de tam olarak bunu istiyor. Dolayısıyla herkes onun yanında olsun istiyorum.