Kürtler: Savaşa da Barışa da Hazırız!
Research Turkey
Kürtler: Savaşa da Barışa da Hazırız!
3 Ağustos’ta IŞİD’in Ezidiler’in kutsal kenti Şengal’e saldırılarıyla başlayan olayların Türkiye’de birçok şeyin başlangıcı olacağını ve Ortadoğu’daki dengeleri sarsacağını henüz kimse bilmiyordu.
IŞİD saldırıları sonucu Ezidiler[1] Şengal dağlarına kaçarak açlık ve susuzlukla örülü uzun bir yolculuğa çıktılar. On binlerce Ezidi katledildi, binlerce Ezidi kadına tecavüz edildi ve binlercesi de Arap pazarlarında köle olarak satıldı. Ezidi Federasyonu bugün hala 5000 Ezidi kadının kayıp olduğunu belirtiyor. Dağda mahsur kalan Ezidileri katliamdan kurtarmak için Şengal’e geçen YPG[2] birlikleri bir yandan IŞİD ile savaşırken, öte yandan Ezidileri oluşturduğu insan koridoru ile kurtarmaya girişti.
YPG’nin yardımıyla, katliamdan kaçan Ezidilerin yüz binlercesi Zaxo ve Duhok, on binlercesi de Türkiye’ye geldi. Türkiye sınırında açlık ve susuzlukla bekleyen Ezidiler kamuoyunun da baskısıyla bir müddet sonra Türkiye sınırından içeriye alınmaya başladılar. Bu süreçte, sınır kapısı bazen açıldı, bazen kapatıldı. Resmi olarak sınırdan geçemeyen Ezidiler gayri resmi yollardan, Roboski üzerinden, dağları aşarak Türkiye’ye vardılar.
Ezidi Kampı – Zaxo Duhok Kampı
Türkiye’ye gelen 30 bin Ezidi, Bölgedeki Kürt belediyeler tarafından oluşturulan kamplarda, Bölge halkının evlerinde kaldı ve kalmaya devam etmekte… Midyat’ta 3 yıl önce Suriye’den gelen mülteciler için AFAD[3] tarafından oluşturulan kamptaki boş yerlere yerleştirilen 2000 Ezidi dışında, Türkiye hükümeti gelen Ezidilere ve oluşturulan kamplara destek sağlamadı. Bugün Şırnak, Silopi, Mardin, Viranşehir, Van, Batman, Diyarbakır, Cizre gibi tüm bu merkezlerde oluşturulan kamplar tamamen Bölge belediyeleri ve halkın desteğiyle ayakta kalma savaşı veriyor.
Ezidi Kampları
Kobane Direnişi 2. Ayında
Katliamdan kaçan Ezidilere gerekli yardım ve desteği sağlamakla uğraşan Bölge halkı, Eylül ortalarına doğru bu sefer IŞİD’in Kobane’ye saldırılarıyla sarsıldı.
Batı Kürdistan (Rojava)’nın bir kantonu olan Kobane’nin Kürtler için önemi büyük. Kobane Kürtlerin Rojava’da kurduğu 3 kantonun ortasında. Kobane’nin yaklaşık 200 kilometre batısında Afrin, doğusundaysa Cezire kantonu var. Bu üç kanton arasında da Arap nüfus ağırlıklı bölgeler bulunuyor ve bu bölgeler IŞİD’in elinde. Kobane düşerse, diğer PYD[4] kantonları da zayıflayacak, ve IŞİD çok geniş bir alanda egemenlik kurmuş olacak.
Rojava’da kurulmaya çalışılan eşitlikçi toplum, bir anlamda Kürtlerin yıllardır mücadelesini verdikleri toplum idealini simgeliyor. Nitekim Rojava Toplumsal Sözleşmesinden bunu anlamak mümkün. Rojava Toplumsal Sözleşmesinin ilk maddesi şöyle der:
“Din, dil, ırk, inanç, mezhep ve cinsiyet ayrımının olmadığı, eşit ve ekolojik bir toplumda adalet, özgürlük ve demokrasinin tesisi için; Demokratik toplum bileşenlerinin siyasi-ahlaki yapısıyla birlikte çoğulcu, özgün ve ortak yaşam değerlerine kavuşması için; kadın haklarına saygılı ve çocuk ile kadınların haklarının kökleşmesi için; savunma, özsavunma, inançlara özgürlük ve saygı için; bizler demokratik özerk bölgelerin halkları; Kürtler, Araplar, Süryaniler (Asuri ve Arami), Türkmenler ve Çeçenler olarak bu sözleşmeyi kabul ediyoruz.”
Kadın-erkek eşitliği, halkların eşitliğini temele alan bu toplum yapısı Ortadoğu çölünde bir vaha gibi durmakta. Ortadoğu’nun karanlığında, kadın-erkek eşit bir toplum kurmaya çalışan Kürtlerin IŞİD’in hedefinde olması belki de kaçınılmazdı.
Ancak başta Türkiye olmak üzere, hiç kimse bu küçücük şehrin günlerce IŞİD saldırılarına direnebileceğini tahmin edemedi.
Bu satırları yazdığım gün Kobane direnişinin 2. ayıydı. Küçücük bir şehir tüm dünyanın gözünde iki aydır tanksız, silahsız olarak, her türlü ağır silahlara sahip IŞİD katillerine direniyor![5]
Türkiye’nin eli kanlı IŞİD teröristlerine destek vermesi, Türkiye hastanelerinde tedavi edilen IŞİD’lilerin görüntüleri[6], sınırdaki Türk askerlerinin IŞİD’lilerle samimi görüntüleri basına düşmeye başladıkça Kürt halkının gözünde Türkiye’nin güvenirliliği bir kez daha sarsıldı. Eylül ortalarından itibaren Kürt halkı Suruç’taki[7] sınıra yığılarak Türkiye’den IŞİD’e yardım gitmesini engellemek ve bir anlamda sınırı gözetlemek istedi. Binlerce insan halen Mürşitpınar kapısında kendi ülkesinin teröristlere verdiği desteği engellemek ve denetim altına almak için bekliyor.
Bir yandan sınırdaki bekleyiş devam ederken öte yandan IŞİD katliamından kaçan on binlerce Kobaneli Kürt Türkiye sınırına sığındı. Bugün Türkiye’de olan Kobanililerin sayısının 170 bin civarında olduğunu dile getiriyor yetkililer[8]. Gelen Kobaneliler için hem AFAD hem de Suruç Belediyesi kamplar oluşturdu. Gelenlerin 5000’i Belediye kamplarında, 5000’i de AFAD kamplarında kalıyor. Geride kalan on binlerce Kobaneli Bölge halkı tarafından köylerde ve evlerde misafir ediliyor.
Kürtlerin Duyulmayan Sesi
Kobane’deki kardeşlerine destek vermek için, Türkiye Kürdistan’ından birçok insan Kobane’ye, IŞİD’e karşı savaşmaya gitti. Bu insanların bir kısmı kapıdan, bir kısmı ise Cizre üzerinden Dicle nehrini geçip Rojava’ya oradan da Kobane kantonuna ulaştılar. Kobane’nin her an düşebileceği ihtimali ile yatıp kalkmaya başladı Türkiye Kürtleri. Bölgede durum bu iken Türkiye medyasında ise henüz Kobane ile ilgili herhangi bir habere yer verilmiyor, birkaç alternatif kanalın dışında Kobane’de IŞİD’e karşı verilen mücadele Türk basınında yer almıyordu. Bunun üzerine, Kobane’de yaşanan saldırılara dikkat çekmek için Bölgede önce tencere-tavalı eylemler Eylül ayının ilk günleri başladı. Amaç tencere tavalarla gürültü çıkararak, Kobane’de olan biteni Türkiye’nin Batısına duyurmaktı, ancak Türkiye Kürtlerin sesini duymadı.
1 Eylülde başlayan, zengin-yoksul tüm Kürt halkının katıldığı, her akşam saat 20:00’da yapılan tencere-tava ile gürültü çıkarma eylemi Türkiye hükümeti tarafından da dikkate alınmadı. Hemen aynı günlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın söylediği önce “IŞİD ile PKK aynıdır, ikisi de terör örgütüdür”[9] lafı, ardından da yüzünde mutluluğunu saklamayan hafif bir tebessümle “Kobane düştü düşecek”[10] sözü Kürtlerde infiale neden oldu. Halkını, vatanını, toprağını, namusunu korumak için direnenlerle, insanları acımasızca katleden IŞİD’in Türkiye Cumhurbaşkanı tarafından aynı kefeye konulması Bölgede büyük bir algı kırılması yarattı. Bölgeye her gün akan cenazelerle Kobane’deki somut durumun farkında olan Kürtler sokağa çıkmaya zaten başlamışlardı. Her gün ufak ufak başlayan sokak eylemleri, KCK[11] ve Kürt siyasal hareketinin Kobane için sokak çağrısı ile daha geniş kitlelerin sokağa çıkmasına vesile oldu. Erdoğan’ın “Kobane düştü düşecek” sözü ve hükümetin yüz metre ötede IŞİD tarafından katledilen Kürtlere yardım götürmemesi, hatta daha beteri Kürtleri katleden IŞİD’e verilen desteğin hükümet yetkililerinin söylemlerine yansımasına duyulan öfkenin etkisiyle sokak kontrol edilemez olaylara vesile oldu.
Kobane protestoları da denilen bu olaylar kısa sürede tüm Türkiye’ye yayıldı. 34′ü devletin güvenlik güçleri, korucular, HÜDA-PAR[12] gibi devlete yakın kesimler tarafından olmak üzere, 43 insanın ölümüyle sonuçlanan bu olaylar sonrası, Bölge illerinin bir kısmında 34 yıl sonra ilk defa sokağa çıkma yasağı ilan edildi. 12 Eylül askeri darbesini aratmayan görüntüler sergilendi, Bölgeye askeri yığınak yapıldı, çoğu çocuk yaşta birçok sivil katledildi.[13]
Zaxo Duhok Kampı – Ezidi Kampı
Barış Süreci?
Bugün Bölgede bir kaos ortamı olduğunu söylemek mümkün. 90’lara dönülebileceği algısı Bölgede yaratılmış durumda. Tanklar, TOMA’lar, eli kaleşnikoflu güvenlik görevlileri Diyarbakır ve Bölgenin diğer illerinde sokaklara geri döndüler. Trafik polisleri bile silahlı.
Her gün Bölgeye 5-10 arası şehit cenazesi gelmeye devam ediyor. Kobane’de IŞİD’e karşı mücadelede şehit olan Türkiye Kürtlerinin cenazeleri bunlar. Bu cenazelerin çoğu Türk medyasında haber değeri bulmuyor.
Öte yandan Bölgede hem Ezidiler hem Kobaneliler için oluşturulan kamplarda durum her geçen gün kötüye gidiyor. Kışın gelmesiyle çamur içinde kalan kamplarda kışlık çadır, ısınma, gıda ihtiyaçları halen çok yoğun. Bir katliama tanıklık ederek gelmiş bu insanların çoğunun psikolojik desteğe ihtiyacı var. Ancak ne Avrupa’dan ne de Türkiye’nin batısındaki sivil toplum örgütlerinden destek geldiği söylenemez. Kamplar hala yoksul Bölge belediyeleri ve yoksul Bölge halkından gelen desteklerle dönmekte. Bölgede yaşanan insani krize Türk hükümeti ve Batı’nın gözü kapalı.
Tüm bu olayların paralelinde götürülmeye çalışılan bir Barış Süreci var. Hükümet Barış Süreci devam ediyor dese de, herkes Kobane düşerse bir barışın kalmayacağının ve Türkiye’nin hızla bir iç savaşa sürükleneceğinin farkında. Öte yandan Bölge halkı, hükümetin aslında bir barış süreci yürütmek istemediğini, ancak süreci bozan taraf olmamak için, süreci Kürt tarafının bozması için çabaladığını düşünüyor.
Kısaca Kürtler Türkiye’nin bu barış sürecinde samimi olmadığına inanıyor. Nitekim sürecin başladığı 21 Mart 2013 sonrası alınan yeni korucular[14], yapılan yeni karakollar ve cezaevleri, Kürtlere karşı katliamlara bulaşmış kişilerin tutuklanmaması bu düşünceyi destekler nitelikte.
Kürtler öfkeliler! 90’lı yılların, savaşın en kanlı döneminin ürünü olan Kürt çocuklar sokaklardalar. Köyleri yakılmış, anaları babaları katledilmiş, bu kayıp hayatların çocuklarının kaybedeceği fazla bir şey de yok.
Dün tüm bu olayların gölgesinde konuştuğum bir Kürt gencin sözü Kürtlerin bugünkü ruh halinin özeti gibi:
“Biz Kürtler olarak, savaşa da barışa da hazırız!”
Nurcan Baysal, Diyarbakır Siyasal ve Sosyal Araştırmalar Enstitüsü
Editörün Notu: Türkiye Politika ve Araştırma Merkezi (Research Turkey) olarak bölgede çektiği tüm fotoğrafları bizimle paylaşan ve bu makalede kullanılan fotoğrafları sağlayan Nurcan Baysal’a teşekkür ederiz.
Makaleyi şu şekilde referans vererek kullanabilirsiniz:
Baysal N. (Aralık, 2014), “Kürtler: Savaşa da Barışa da Hazırız!”, Cilt III, Sayı 12, s.6-13, Türkiye Politika ve Araştırma Merkezi (ResearchTurkey), Londra: Research Turkey (http://researchturkey.org/?p=7391&lang=tr)
Sonnotlar
[1] Ezidiler: Çoğunlukla Güney Kürdistan’da yaşayan Ezidiler, etnik-dini bir topluluktur. Kürtçe konuşan ve Kürtler arasında “Kurdên Resen” (orijinal Kürt) olarak da adlandırılan Ezidiler, tarih boyunca, yanlış bir inançla “şeytana taptıkları” gerekçesiyle katledilmişlerdir. 650.000’ni Güney Kürdistan’ın daha çok Şengal Bölgesinde olmak üzere, Ezidiler’in dünya genelinde nüfuslarının 800.000 oldukları tahmin edilmektedir. Êzidiler, Irak Kürdistanı’nda Saddam iktidarı döneminde yaşama geçirilen Enfal operasyonlarına kadar, çoğu Osmanlı İmparatorluğu döneminde olmak üzere 73 kez katliama uğramıştır. Daha detaylı bilgi için; bkz:Fehim Işık,Ezidiler Kimdir, Ne Yaşadılar?, http://www.diken.com.tr/9-sorudaezidiler-kimdir-ve-ne-yasadilar/
[2] YPG, Halk Savunma Birlikleri, kısaca Rojava olarak bilinen Suriye Kürdistanı’nı kontrol eden Kürt siyasal partisi PYD’nin askeri kanadıdır.
[3] AFAD: Afet ve Acil Durum Yönetimi, Türkiye devletinin afet hazırlık, afet müdahalesi, yönetim ve koordinasyonuna ilişkin kurumudur. Başbakanlığa bağlıdır.
[4] PYD: Demokratik Birlik Partisi, Suriye’deki Kürtlerin siyasal örgütüdür. 2003 yılında kurulmuştur. Lideri Salih Müslim’dir. Askeri kolu yaklaşık 5000 gerilladan oluşan Halk Savunma Birlikleri’dir (YPG). Rojava adıyla bilinen Batı Kürdistan’danki 3 Kürt kantonunu (Kobane,Afrin,Cezire) yönetmektedir.
[5]Kobane’deki direniş 2 Aralık 2014 tarihi itibariyle 79. Gününe girmiştir (Editörün Notu).
[6] Türkiye hastanelerinde tedavi edilen IŞİDliler için; bkz:
“IŞİD komutanı Hatay’da tedavi edildi iddiası” http://www.milliyet.com.tr/isid-komutani-hatay-da-tedavi-gundem-1896545/
Amberin Zaman:“Türkiye ordusuyla gelsin” http://www.taraf.com.tr/yazilar/amberin-zaman/turkiye-ordusuyla-gelsin/27207/
Amberin Zaman: “Turkey’s Syria Border on Edge” http://www.al-monitor.com/pulse/originals/2013/09/turkey-danger-syria-border-rebels-kurds.html
[7] Türkiye’nin Suriye sınırındaki illerinden biri olan Şanlıurfa, Rojava ile en uzun sınıra sahip ildir. Bu uzun sınır boyunca Türkiye-Rojava arasında 3 sınır kapısı mevcut. Bu kapılardan Akçakale ve Ceylanpınar sınır kapıları IŞİD’in elinde, Kobane’nin karşısındaki Mürşitpınar kapısı bu nedenle Türkiye’den Kobane’ye tek geçiş yolu olarak kalmış durumda. Mürşitpınar sınır kapısı Şanlıurfa ilinin Suruç ilçesinde yer almakta. 3 tarafı IŞİD ile çevrili Kobane’nin, IŞİD ile çevrili olmayan tek bölgesi Suruç tarafı, yani Mürşitpınar kapısı. Bu nedenle Türkiye Kürtleri Mürşitpınar kapısında nöbet tutarak Türkiye’nin bu kapı üzerinden IŞİD’e desteğini, böylece Kobane için 4. bir cephe açılmasını önlemeye çalışmaktalar.
[8] Türkiye’ye gelen Kobanelilerin sayısı her gün değişebilmektedir. 11 Ekim tarihinde görüşülen Suruç Kaymakamına göre bu sayı 170 bin civarındadır.
[11] KCK (Koma Civakên Kurdistan) Kürdistan Topluluklar Birliği anlamına gelmektedir. PKK’yi de içine alan, Kürdistan’daki tüm parti ve organizasyonların kontrol edildiği çatı örgütlenmedir.
[12] HÜDA-PAR, 2013 yılında kurulan Sünni İslamcı Kürt orijinli köktendinci siyasal bir partidir.
[13] Kobane olayları sırasında ölen kişilerin kim tarafından, nasıl öldürüldüğü, yaşları, failleri için Bkz: Zan Enstitüsü: http://zanenstitu.org/kobaneye-destek-eylemleri-sirasinda-oldurulen-direnisciler/
[14] Koruculuk, Türkiye devleti tarafından 1980’lerin ortasında daha çok Kürtlerden oluşturulmuş paramiliter bir yapılanmadır. Resmi kuruluş amacı “kasaba ve köylerde, PKK terörist ve militanlarına karşı köy ve kasabaları korumak” olarak belirtilmiştir. Sistemin kurulmasının arkasındaki temel mantık Türk ordusuna PKK ile savaşta Bölgeyi ve dilini bilen ve PKK’ye karşı yapılan operasyonlarda yardım edecek ek güç oluşturmak ve Kürt toplumunu “devlet yanlısı” ve “devletin düşmanı” olarak bölmektir. Bugün halen 65.000 köy korucusu bulunmaktadır.
*As published in Research Turkey on 02.12.2014