Kategoriler
Yazılar

Kürt işçi

Geçen hafta Artı Gerçek’te Sibel Hürtaş’ın bir haberi vardı. Haberde Karadeniz’deki bahçe sahiplerinin Kürt mevsimlik işçileri istemediğini belirtiyordu. Bu nedenle Meclis, Gürcistan’dan ithal mevsimlik işçi getirilmesi için sınır kapısının açılmasına karar vermiş.  İthal işçi uygulaması bugün yarın hayata geçirilecekmiş. Haberi okuduğumda içimde bir yer sızladı.

2008-2009 yıllarında yoksul köylerde kırsal kalkınma projeleri uygulamak için Karadeniz’in köylerini o zamanlar bebek olan oğullarımla sık sık arşınladım. Irkçılık ve ayrımcılıkla ara ara karşılaşsam da – belki de 2 bebeğim ile Karadeniz köyleri için arabaya atlayıp Diyarbakır’dan oralara gittiğimden dolayı- büyük çoğunlukla misafirperverlikle karşılaştım. Gittiğim köy evlerinde kalmam için ısrar edilir, ben çalışırken köylüler çocuklarıma göz kulak olurlardı. Diyarbakır’dan Karadeniz’e yoksullukla mücadele çalışmaları için 2 bebeği ile gelmiş bu Kürt kadın Karadenizli köylülerin ilgisine mazhardı.

Yoksul Maçka’yı iyi hatırlıyorum. Köylerde köylülerin deyimiyle “çay kırmaya”  Kürt işçiler geliyordu. Köylülerin çoğu gelen işçilere evlerinin yanında bir kulübe  ayarlamışlardı. Kendi çocukları da İstanbul’da işçilerdi ama Kürtlere nazaran daha kalifiye işlerde çalışıyorlardı. Orman içindeki bu evler, hayvanlar ve farelerden koruma sağlamak için yüksek ayaklı yapılmışlardı. Kürt işçi ailelerinin kaldığı kulübe evler de aynı şekilde yapılmıştı.

O günlerde Maçka’da Kürt mevsimlik işçilerle büyük bir problem gözlemlememekle beraber Karadeniz’de elbette her yer aynı değildi. Ordu’da örneğin aynı dönemlerde Valilik kararıyla Kürt işçiler şehre alınmamıştı. O zamanın Ordu Valisi  Ali Kaban, her yıl fındık toplamak amacıyla işçiler için oluşturulan  barınma, toplanma ve konaklama alanının o yıl oluşturulmayacağını açıklamıştı. Açıklamasında bir diğer dikkat çekici ifade ise Valinin PKK’nin Karadeniz’e ineceği için ‘teyakkuz halinde’ olduklarını söylemiş olmasıydı.

O günden bugüne çok şey değişti. Türkiye ırkçılık ve ayrımcılıkta, siyasilerin yüksek çabasıyla, hızla yol aldı. Bugün, o günlerden çok daha kötü. Bugün Maçka’ya gitsem artık aynı şekilde ağırlanır mıyım bilemiyorum, belki giremem bile güzelim Maçka’ya.

Basında çıkan haberler üzerine Diyarbakır’da mevsimlik işçiliğe giden Karacadağ köylerinden birkaç insanı arıyorum. Karacadağ’ın bu köyleri bir zamanlar hayvancılıkla, etiyle, sütüyle, peyniriyle ünlüydü. Tarım ve hayvancılığın bitmesi ile bu köyler korkunç bir yoksulluğun içine itildiler. Son 10-15 yıldır köylülerin bir kısmı mevsimlik işçi olarak Anadolu’nun çeşitli bölgelerine, bir kısmı da çöp toplamaya Batıya gidiyor. Konuştuğum köylülerin çoğu ailecek gideceklerini, yolların açılmasını, gidiş izni verilmesini beklediklerini söylüyor. Korona virüs meselesini sorduğumda ise “bizim halimiz Koronadan beter” cevabını alıyorum sıklıkla.

Tanıdığım 17 yaşındaki çocuklardan birini arıyorum sonra. Bu yaz da amcasıyla İzmir’e gidecekmiş çöp toplamaya,  İzmir’e giriş yasağının kalkmasını bekliyor. Gazetelerdeki haberlerden bahsediyorum Yakup’a, ne hissettiğini soruyorum her yıl mevsimlik işçiliğe giden bir Kürt işçi olarak. Yakup bir müddet duraksadıktan sonra cevaplıyor:

“Ben Kürt işçi bile değilim Nurcan Abla, hiçbir şeyim…”