Koruculuk Kaldırılmalıdır!
Dün bir korucu öldürüldü. Bitlis’in Çeltikli köyünde geçici köy korucusu olarak görev yapan ve yaklaşık 2 aydır haber alınamayan Nihat Çaprak, direğe bağlanarak kurşuna dizilmiş halde bulundu. 2 ay önce kaçırılan 6 çocuk babası Nihat Çaprak’ın ağzına 10 TL. konulmuştu. Aynı gün twitterda 2012’de Tatvan’da katledilen 15 kadın gerillanın katillerinden birinin Nihat Çaprak olduğuna dair iddialar dolaşıyordu.
1985 yılında devletin Kürt toplumunu “PKK yanlıları” ve “devlet yanlıları” diye bölerek, Kürdü Kürde kırdırmak amacıyla kurduğu koruculuk sistemi Bölgede çok canlar aldı. Korucu olmayı kabul etmeyen binlerce köy yakıldı, zorla boşaltıldı ve Kürdistan’da “devlet yanlısı” korucu köyleri oluşturuldu.
İnsanların bir kısmı jandarma baskısı, bir kısmı köylerini terk etmemek için, bir kısmı verilecek maaş için, bir kısmı da PKK’ye karşı oldukları için silahı ellerine aldılar. Büyük korucu gruplarının ciddi bir kısmı ise devlet yanlısı aşiretler tarafından, yasadışı işlerine devletin göz yummasını sağlamak için alındı. Nitekim “uyuşturucu” gibi bu yasadışı işlerin çoğu da Bölgede devletle işbirliği içinde ya da devletin bilgisi dahilinde yapıldı.
Birçok hükümet, iktidara gelmeden koruculuğu kaldıracağını beyan etti, ancak iktidara gelince bu paramiliter yapıdan yararlanmaya devam ettiler. AKP hükümeti de aynısını yaptı. İktidara gelmeden önce kaldıracaklarını beyan ettikleri koruculuk sistemini iktidarda oldukları 12 yıl boyunca kaldırmadılar. Dönemin Başbakanı Erdoğan, her ne kadar yeni korucu alımlarının yapılmadığını iddia etse de, barış sürecinin başladığı 2013 Newroz’undan sonra da yeni korucu alımları yapıldı. Bunların bir kısmına Tatvan’da çalıştığım yakılmış, boşaltılmış köylerde de, korucu köylerinde de bizzat şahitlik ettim. Henüz barış sürecinin üzerinden 2 ay geçmeden yapılan korucu alımları, gerillaların çekilmeye başladığı dönem olan Mayıs 2013’te Kürtlerin sürece baştan güvensizliğini arttıran önemli etmenlerden biri oldu. Mayıs 2013’te Tatvan Kavar havzası Bolalan köyünde (yarısı korucu yarısı değil) görüştüğüm bir köylü şöyle diyordu:
“Ben bu barış sürecinden bir şey anlamadım. Bir acı kahveye mi satıldık? Hiçbir gelişme görmüyorum. Düşünüyorum düşünüyorum altından çıkamıyorum. Çünkü bizim köylerde yeni korucular alınıyor. Bu dava bittikten sonra ne olacak korucular. Onlar diyor ki ‘köy polisi’ olacağız. Bana bu kadar zulmettiniz, bana polis mi olacaksınız şimdi. Ben bunu kabul ediyor muyum?”[1]
Aynı köyde yaşayan komşular arasındaki güveni bile böylesine zedeleyen bir sistemin Kürt toplumunda nasıl bir tahribat bıraktığını bir düşünün!
Birçok korucu elindeki silahın ve arkasındaki devletin gücünün desteğiyle insan öldürmek, kaçırmak, tecavüz gibi suçlara bulaştı. Kendi halkına zulüm ve baskı yaptı. Neredeyse hiçbiri yargılanmadı. Ancak bir kısmı da zorla ya da yoksulluktan korucu oldu ve devletin zorla verdiği silahı halkına karşı kullanmadı.
DİSA öncülüğünde Şemsa Özar, Nesrin Uçarlar ve Osman Aytar’ın hazırladığı “Geçmişten Günümüze Türkiye’de Paramiliter Bir Yapılanma-Köy Koruculuğu Sistemi” başlıklı araştırma raporu koruculuk yapmış olan Kürtlerin büyük çoğunluğunun “devlet-asker-korucu ilişkisinde aldatıldıklarını” düşündüğünü göstermektedir. [2]
Bugün Türkiye’de 46 binin üzerinde geçici (hem silah taşıyan hem de maaş alan), 20-25 bin arası da gönüllü (maaş almayan ama silahlı) köy korucusu var. Bölge kırsalında ortalama çocuk sayısının 6-7 arasında olduğunu düşünürsek bugün 600-700 bin arası kişinin bu sistemden doğrudan etkilendiğini söyleyebiliriz.
Kürdistan’daki toplumsal ilişkileri derinden sarsmış olan bu paramiliter yapılanma biran önce dikkatli bir şekilde tasfiye edilmeli ve açtığı yaraları sarmaya yönelik adımlar atılmalıdır. Bu adımlardan biri de suça bulaşmış korucuların biran önce yargı karşısına çıkarılmasıdır. Bu süreçte PKK ve korucular arasında, korucular silahları bıraktıktan sonra öç alma eylemlerinde bulunulmayacağına dair, her kesimin katılacağı bir uzlaşma yapılabilir. Adalet yerini bulmadıkça ve sürekli ertelendikçe, bölgede Nihat Çaprak’ın öldürülmesi gibi eylemleri maalesef görmeye devam ederiz.
Nurcan Baysal
27.10.2014, Diyarbakır
*As published in T24 on 28.10.2014