Sokağa çıkma yasağı kaldırıldıktan sonra İdil’e gelememiştim. Bu nedenle Cizre’den İdil’e geçmeye karar veriyorum. Kontrol noktasında duruyoruz. Kontrol noktasındaki beton bloklarda kocaman “Allah’ın askeri Türktür” yazıyor. Özel timler arabamı ararken ben bu yazıyı düşünüyorum. Tüm yaşadıklarımızın, tüm resmin, içinde bulunduğumuz halin bir özeti gibi.
İdil Belediyesi’ni soruyorum. Belediye binası roketlerle patlatılmış, binadan geriye bir şey kalmadığını öğreniyorum. Belediye geçici olarak hizmetlerini Belediye, Kültür Sanat Merkezi’nin binasında veriyormuş. Yol sorduğum iki genç arabama atlayarak beni kültür merkezine götürüyorlar. Yolda bir düzlüğü işaret ediyorlar,“Burası da parti il binasıydı, artık yok” diyorlar. Bina temelleriyle ortadan kaldırılmış.
İdil çarşısından geçiyoruz. Her yer tank, toma, polis, asker. Cizre’den, Diyarbakır’dan bir çok yerden çok daha fazla bir askeri kalabalık görüyorum. Halk fısıltıyla konuşuyor. İdil’de korku her yerden hissediliyor.
Gençler beni Kültür Sanat Merkezi’ne bırakıyorlar. Belediye çalışanlarından bilgi alıyorum: Sokağa çıkma yasağı sırasında İdil’de 70 civarında insan ölmüş, 600 ev yıkılmış. Evlerin çoğu operasyonlar bittikten sonra yıkılmış. Belediyeden arkadaş “İdil’de çok tahribat yaptılar, bazı kamu görevlileri çok masraf çıktı diyorlar. Keyfi yakmalardı çoğu. O nedenle İdil’den sonra daha az yakıyorlar. Buğdayları bile yakmışlar. Top seslerinden uyuyamıyorum diyen insanlar var. Psikolojik destek başlatalım diyoruz, özel tim bize diyor ki, ‘bizim psikolojimizi kim düzeltecek,’ başımıza silah dayıyorlar. Keyfilik burada had safhada. Gıda dağıtımı bile yapamıyoruz, engelliyorlar. İdil çok yalnız kaldı.”
“İdil çok yalnız kaldı” burada en çok duyulan sözlerden biri. Belediyedeki sosyolog arkadaşla birlikte yıkılan mahalleleri görmek için yola çıkıyoruz. Yıkılan binaların resimlerini bile dikkatli çekiyoruz, korku İdil’de her yanı sarıp sarmalamış.“Buralar şehir merkezi, hendeklerin olmadığı yerler ama buraları da yaktılar” diyor yanımdaki genç sosyolog.
Yıkılan mahallelerden birine, Turgut Özal Mahallesi’ne geliyoruz. Arabayı nereye park etsek diye epey düşünüyoruz. Mihmandarım asker ya da polisin görüş alanında olmaması için uyarıyor. Bir sokağa arabayı park ediyorum. Park eder etmez bir kadın ve çocukları yanımıza geliyor, gıda yardımı istiyorlar, “Daha önce gelseydiniz” diye kızıyorlar. Kadın yanık evlerini gösteriyor, “Bak yanık ama oturuyoruz, evimiz 31 Mart’ta açıldı ama hala yanık kokuyor. 4 çocuğum var, çocuklarda psikoloji bozuldu, evde kalmıyorlar, tuvalete bile tek başlarına gitmiyorlar” diyor.
İdil’de sokağa çıkma yasağı başlamadan bir ay önce insanlar İdil’i terk etmişler. Mihmandarım anlatıyor: “Halk Cizre’yi görünce korktu. Çevre il ve ilçelere göç ettiler, Midyat, Batman ve köylere gittiler. Şimdi evlerini tamir edip dönmeye çalışıyorlar. Nüfus 26.500 den 15 bine inmişti ama şimdi çoğu geri geldi.”
Yıkılan yakılan evlerden ötürü mahalle aralarında büyük boşluklar oluşmuş. Ben de şehri sarıp sarmalayan korkuya kapılıyorum. Hafif ürkerek çekiyorum resimleri. Mihmandarım “Burası Cizre gibi değil, insanlar örgütsüz, daha korkmuş durumdalar. Bir de İdil çok sahipsiz kaldı” diyor.
Yıkıntılar henüz temizlenmemiş. Sokaklar yıkık evlerle dolu. Yıkıntıların üzerinde çocuklar oynuyorlar. Yıkıntılar yaşamın olağan bir parçası olmuş gibi. Bir çocuk yıkıntılar arasında bisiklet sürüyor, başka birkaç çocuk sek sek oynuyor. Çocukların oynadığı alanda bir duvarda kocaman “Türk Irkı Varolsun” yazıyor.
Çöpler, yıkıntılar ve tüm bunların arasında evlerini toparlamaya
çalışan insanlar var. Bahçe duvarına sıva yapanlar, kapısını boyayanlar. Bahçe duvarı yeni yapılmaya çalışılan bir ev daha görüyorum. Kapı gitmiş, mavi naylon ile kapatmışlar, evin duvarındaki kurşun delikleri yoğun, yine topla açılmış daha büyük delikler de var. Bu evde iki ailenin oturduğunu öğreniyorum. Tamamen harabeye dönmüş evler var. Onlarca yanık evin önünden geçiyorum. Gördüğüm tablodan ürküyorum. Bu insanlar tekrar nasıl hayata tutunacaklar?
çalışan insanlar var. Bahçe duvarına sıva yapanlar, kapısını boyayanlar. Bahçe duvarı yeni yapılmaya çalışılan bir ev daha görüyorum. Kapı gitmiş, mavi naylon ile kapatmışlar, evin duvarındaki kurşun delikleri yoğun, yine topla açılmış daha büyük delikler de var. Bu evde iki ailenin oturduğunu öğreniyorum. Tamamen harabeye dönmüş evler var. Onlarca yanık evin önünden geçiyorum. Gördüğüm tablodan ürküyorum. Bu insanlar tekrar nasıl hayata tutunacaklar?
Yanık yıkık İdil’i korkularıyla arkamda bırakırken, İdil’i sahipsiz bıraktığımız için utanç her yanımı kaplıyor.
Nurcan Baysal
*As published in T24 on 08.08.2016