Kategoriler
ahvalnews

Burası Türkiye!

Gülümsüyor resminde Şirin. Bir elinde telefon, diğer eliyle zafer işareti yaparak poz vermiş pek çok Kürt genci gibi. Güzel, yakışıklı bir genç. Resim bir inşaatta çekilmiş gibi, arkası yeşillik. Resimdeki en etkileyici şey Şirin’in umut dolu gülümseyişi.

19 yaşındaydı Şirin Tosun. Belki de bu resim ölmeden birkaç ay öncesine ait. Öz Diyarbakır otobüs firmasında muavinlik yapıyordu. Ailesine destek olmak için ailesiyle birlikte mevsimlik işçi olarak Sakarya’ya fındık toplamaya gitti. O gün hava çok yağmurluydu o nedenle fındık toplamaya ara verdi ve arkadaşlarıyla birlikte Adapazarı’na  gitti. Akşam saatlerinde eve dönmek için iki genç yola çıktı. 21 Diyarbakır plakalı bir dolmuş yanlarından geçince dolmuştakilerle bir müddet Kürtçe konuştular. O sırada yol kenarında bulunan altı genç yanlarına gelerek Şirin Tosun ve arkadaşına Kürtçe konuştukları için saldırıda bulundu. Küfürler ve hakaretler yetmeyince, ellerinde bulunan şişeleri fırlattılar. Altı kişilik grubun içinden biri Şirin’e yakın mesafeden ateş etti, Şirin başından ağır yaralandı. Hastaneye kaldırıldı, 50 gün yaşam mücadelesi verdi ve önceki hafta yaşamını kaybetti. 19 yaşındaki bir genç, o güzel gülüşün sahibi Şirin 21. yüzyılda anadilini konuştuğu için öldürüldü.

Geçen hafta ise 74 yaşındaki bir başka Kürt, Ekrem Yaşlı, Çanakkale On Sekiz Mart Üniversitesi’nde göz ameliyatı olan 71 yaşındaki eşinin refakatçisi olarak hastanede bulunduğu sırada, eşiyle Kürtçe konuşma “gafletinde” bulundu. Kürtçe konuştuklarını gören başka bir hastanın refakatçisi “Burası Türkiye Cumhuriyeti” diyerek 74 yaşındaki yaşlı adamın kafasına soda şişesi ile vurdu. 22 yaşındaki saldırgana etrafta bulunan hiç kimse tepki göstermedi. Yaşlı çiftin ısrarlı beyanları ve 74 yaşındaki Ekrem Yaşlı’nın kafasındaki koca yarığa rağmen “soyut iddialara somut deliller bulunamadı” denerek dosya kapatıldı.  Attığım barış tweetleri için yüzü maskeli, eli kalaşnikoflu onlarca özel timle küçük çocuklarımın yaşadığı evimi basan devlet, Ekrem Yaşlı’nın kafasındaki koca yarığı ise soyut bulabilmişti. Eh ne de olsa burası Türkiye Cumhuriyetiydi!

“Burası Türkiye” lafı ne demektir biz Kürtler iyi biliriz. 1996 yazında Ankara’dan Diyarbakır’a gelirken Şereflikoçhisar’da taşlanan ve yakılmaya kalkılan Diyarbakır otobüsünün 1 numaralı koltuğunda oturuyordum. Diyarbakırlılar iyi hatırlarlar bu olayı.  Kaza yapan otobüsümüzdeki ölüler ve şoktaki insanlara yardıma koştuğunu düşündüğümüz Şereflikoçhisarlılar meğer bizi taşlamaya, yakmaya koşuyorlarmış. Önden kaza yapan otobüsün en ön koltuğunda her tarafımda camlarla ağlarken, bize yardım için geldiğini düşündüğümüz insanların “yakalım mı” sesleri bugün bile aklımda. O gün Ankara’da ulaşılan birkaç milletvekilin yardımı ile hasarlı otobüsümüz karakola çekilmiş, çoluk çocuk hamile kadınların olduğu 50 civarındaki Kürdün başında bizi “yakmasınlar” diye askerler nöbet tutmuştu.  Şereflikoçhisar’dan iki gün sonra çıkabildik. Bizi yakmaya çalışanların söylediği “Burası Türkiye” sesleri ise yıllardır hala kulağımda.

Maçlarda duyduk bu lafı, tatile ya da iş için gittiğimizde Batı’da duyduk, 21 plakalı araçlarımızla Alanya’ya gittiğimizde duyduk…  Ama hep duyduk. Ömrümüz boyunca “Burası Türkiye” lafı bize hatırlatıldı. Bugünlerde Aslı Erdoğan’ın söylemediği “Türklere Kürtlerden nefret edilmesi öğretiliyor” cümlesi tartışılıyor. Sağdan soldan Aslı Erdoğan’a saldıranlar sanki “Burası Türkiye” hissiyatlarını kustular. Sonra, Aslı Erdoğan’ın o ifadeyi hiç kullanmadığı anlaşıldı. Ancak Aslı Erdoğan’ın bu ifadeyi kullanmayışı bu ifadenin gerçeklik payını azaltmıyor. Bu ülkedeki farklı kimlik, din, inanç ve etnisitelerden gelen insanlara 100 yıldır yaşatılan acıları da azaltmıyor. Ermeni’nin hala küfür olarak kullanılmasını azaltmıyor, ya da Kürdün ölüsünün makbul olmasını… Türkler ne hissettiler bilmiyorum, Kürtleri aşağılamak, Kürtlersen nefret etmek ne zaman, ne yolla öğretildi, onlar kendileri kendi vicdanlarına dönüp kararı verecekler. Ama bırakın Türkleri, biz Kürtlere bile kendimizden nefret etmek öğretildi. Anamızdan, babamızdan, kendi kültür ve dilimizden nefret etmek öğretildi. Ancak varlığımızı Türk varlığına armağan edersek bir varlığımızın olduğu yaşamımızın her noktasında hissettirildi. Kürt çocuklar bu ülkede öfke ve acı ile büyüdüler ama siz görmediniz, muhtemelen görmek istemediniz.

Evet, “Burası Türkiye”! Peki, Türkler, böyle yaşamaya devam etmek mi istiyorsunuz? Mutlu musunuz? Komşularınıza, iş arkadaşlarınıza, sınıfta yan sıranızda oturan öğrenciye, kuaförünüze, doktorunuza, öğretmeninize, evinize tamir için gelen ustaya Kürt olmaktan vazgeçmediği için nefret duyarak mı yaşamak istiyorsunuz? Anadilini konuştuğu için öldürülen Şirin’in ölümü ya da sevgili Hrant’ın “Türklüğü aşağılamak” iddiasıyla hedef gösterilip katledilmesi bu ülkeyi daha mı iyi bir yere getirmiştir? Çocuklarınız için tahayyül ettiğiniz gelecek böyle bir gelecek midir? Çocuklarınızın, çocuklarımızın kaderi de geçmiş 100 yıl gibi ölmek ve öldürmek mi olsun? Bu şekilde, Türklüğü yüceltmek yerine aşağıladığınızın farkında değil misiniz? Evet, “Burası Türkiye” ve ben Kürtlüğümden vazgeçmeden bir Türkiye olabileceğine inanıyorum. Ama siz inatla bu hissiyatımı yok etmeye çalışıyorsunuz.