Kategoriler
ahvalnews

Bu akşam helva kavuralım hep birlikte, biten insanlığımıza, yitirdiğimiz o iyi insana…

Lütfen bu yazıyı bir yazıdan çok iç dökme olarak alın. Hayatımın hiçbir döneminde böylesi umutsuz olduğumu hatırlamıyorum. Hatta artık yazmak bile zor geliyor, belki de bırakmalıyım.  Tüm bunları düşündüğüm bir dönemden geçiyorum. Ama en çok da insanı, iyi insanı aradığım bir dönemden.

İdeolojilerden bağımsız olarak iyi insana inandım hep. Beni hep insan kendine çekti. Sıradan ve iyi insan. Çünkü her şey tam da o insanda olup bitiyor. O nedenle insanları dinlemeye, anlamaya ve hikâyelerini kayıt altına almaya yaşamımda fazlasıyla önem verdim.

Son beş yılda ise insan ruhunun ne kadar zalimleşebileceğini gördüm. Savaş zaten hiçbirimizi olduğundan daha iyi yapmıyor. Daha kötü yapıyor. Ben de bu kötülükten nasibimi aldım.  İnsana, insanın iyiliğine, vicdanına koşulsuz inandığım günler çok geride kaldı. Yine de işte insanız, iyiliği ve vicdanı arıyoruz. Hayatlarımızda bir güzel söz, bir gülüş, bir minik teşekkür arıyoruz. Bazen minicik bir teşekkür bile ayakta kalabilmemize neden olabiliyor.

İnsanı ve tüm bunları düşündüğüm soğuk bir Londra sabahında, memleketime dönmek için gün sayarken, haberi görüyorum:

“Fatih’te…” diyor gazeteler, “48,54, 56 ve 60 yaşlarında dört kardeş” diyor. “Anti-depresan içerek hep birlikte intihar ettiler” diyor… “Biri öğretmen, biri kurye, ikisi işsiz; dört kardeş, hacizli bir maaş” diyor… “Evlerinin kapısına da ‘dikkat siyanür var, polisi arayın’ yazmışlar” diyor… Öyle işte korumaya çalışmışlar cansız bedenlerini bulabilecek insanları…  Mahalle esnafı; “Çok güzel insanlardı. Parasızlıktan böyle bir şey yaptılar. Maaşına haciz koyulursa, bakkala borcu olursa, kirayı veremezse ne olur?” diye soruyor… Böyle bir olay karşısında peki bir ülkede ne olur?

Normal bir ülkede, insanlarının insani özelliklerini yitirmediği bir ülkede, böyle bir olay yaşansa çok şey olur. Siyasetçiler istifa eder, halk, siyasetçiler ilgili kurumlar, sivil toplum örgütleri hep birlikte bunun yasını tutar ve bir daha olmaması için gerekli adımlar atılır. Peki, bizde ne olur?

İntihar eden kardeşlerin neden evli olmadıklarına, neden birlikte yaşadıklarına kadar tercihleri ve yaşama tutunma biçimlerini yargılanır, yaptıkları iş sorgulanır. İnsanın kaç yaşında nasıl bir hayatı ve evi olması konusunda herkes emindir zaten. Hayat öyle dümdüzdür çünkü. Tabi ırkçılık bu olayı da es geçmez. Kimi siyasetçiler, Suriyelileri beslediğimiz için kendi insanımızı doyuramadığımızı dillendirmeye başlar. Kimi “gazeteciler” ise “bu işte bir tuhaflık olduğunu, birilerinin bir şeyleri kaşımaya çalıştığını, toplumda infial yaratmak için her yolun denendiğini” yazar. Zaten bu kardeşler de “bir şeyler kaşımak için” hayatlarına son vermiştir. Akit denilen “gazete”  ise dört kardeşin intiharını “ateist kitaba” bağlamakta sakınca görmez.

Ama burada da bitmez hikâye. Dört kardeşin intiharının hemen arkasından eve gelen BEDAŞ yetkileri bir aydır ödenmeyen fatura nedeniyle elektriği kesmekte hiçbir sakınca görmez. Hani bir duralım, bu evden az önce dört insanın cansız bedeni çıkmış falan kimse demez. Şalter indirilir. Hayat devam eder.

İki gün sonra bu sefer Antalya’dan gelir haber. Bir baba, eşi ve çocuklarını öldürüp intihar etmiştir. El ele tutuşan baba ve çocuklarının cesedi evin salonunda, annenin cesedi ise banyoda bulunur. Baba Selim Şimşek’in bir süredir işsiz olduğu anlaşılır. Nitekim arkasında bir not bırakmıştır: “Herkesten özür diliyorum ama artık yapacak bir şeyim yok, hayatımıza son veriyoruz.” Böylesi feci, can yakıcı bir olayın arkasından “aza tamah etmeyi bilmiyorlar” diye yazanlar, “dış güçler devrede” diye yazanlar,  “Selim Şimşek Erdoğan hayranıymış, oh olsun ona” diye yazanlar… Dehşete düşmemek mümkün değil.

İntiharlar yaşandığı gün başka bir haber geçiyor medyada. Cumhurbaşkanı yardımcısı Fuat Oktay; “2020 bütçesi küresel bir güç haline gelmiş Türkiye’nin bütçesidir” diyor bu sefer. Evlerine ekmek götüremediği için insanların intihar ettiği gün bunu diyebiliyor. “Biz uyguladığımız politikaların neresinde hata yaptık da insanları canlarına kıyacak noktaya getirdik” demeden, “bunun vebali boynumuzda” diye düşünmeden, “küresel bir güç haline gelmiş bir Türkiye bütçesinden” bahsedebiliyor.

Bir toplum çürüyor, bir toplum intihar ediyor. Bir toplum insana dair birçok özelliği yitiriyor. İnsan yitiyor, iyi insan yitiyor, onunla birlikte umut da yitiyor…

Bu yazıyı yazdığım sırada dört kardeşin kimsesizler mezarlığına gömüleceği yazıyordu. Bu akşam helva kavuralım hep birlikte, gözyaşı dökelim. Sadece bu kardeşlere değil, bu ülkede biten insanlığa, yitirdiğimiz o iyi insana…