Her seçim öncesi olduğu gibi bu seçim öncesinde de Kürtler yine akla geldi, kıymete bindi. İstanbul’da 900 bin küsür HDP’li oyunu almak için çetin bir mücadele var. Bir yandan Öcalan’a 8 yıldır hukuksuz bir şekilde uygulanan avukat görüş yasağı sona erdirildiği söyleniyor, öte yandan Bahçeli bile “Öcalan avukatı ile görüşsün” diyor.
Kılıçdaroğlu, aylar sonra sonunda yerlerde süründürülen barış analarından bahsediyor. Bu arada Davutoğlu’nun yeni partisinin duyurusunu Diyarbakır’da yapacağını öğreniyoruz. Diyarbakır söz verdiği gibi Toledo olmuş mu onu görmeye gelecek sanırım.
Hep hakaret edilecek değil ya Kürtlere, böyle seçim dönemlerinde arada bir sırtları da sıvazlanmalı diye düşünüyor belli ki politikacılar. Tüm bu gelişmelerin ve Kürtlere dair edilen sözlerin arasından bir söz dikkatimi çekti doğrusu. Cumhuriyet’in haberine göre Erdoğan’ın Sultanbeyli’deki Kürtlere ve yaptıkları hizmetlere ilişkin konuşurken sarf ettiği “Karnını doyuruyorsunuz, her türlü ihtiyacını karşılıyorsunuz yine de oy vermiyorlar” cümlesi.
Bu kibirli ve utanılacak sözlere diyecek çok şey var ama önce bundan sanırım ilk 7 yıl önce gittiğim Sultanbeyli’ye ilişkin bir şey söylemek isterim. Sultanbeyli’ye Tatvan’dan İstanbul’a zorla göç ettirilen bazı aileleri ziyaret etmek için gitmiştim. Tatvan’ın Kavar bölgesinden zorunlu göçle gelen bu ailelerin, köyleri yakılmış, evlatları öldürülmüş ve büyük zorluklarla Sultanbeyli’ye gelmişlerdi. Sultanbeyli’de tutunmaları da kolay olmamıştı.
Bu ailelere ve bu köylere ilişkin detaylı bilgiler “O GÜN” isimli kitabımda var. Görüşme yaptığım yaşlı bir Kürt imamın sözleri ise aklımdan hiç gitmedi: “Ah kızım” demişti. “Bizim köylerimizi yaktılar. Ben buraya geleli 20 yıl oldu ama ben hala her gece rüyamda Kavar’ın dağlarında gezerim”.
Kürtler 90’ların çok daha ötesinde bir yıkımı, 2015 sonrası AKP iktidarında gördüler. Erdoğan ise bunlardan bihabermiş gibi, bunlar AKP iktidarında olmamış gibi Kürtlerin “nankörlüğüne” şaşırıyor. Bu şekilde düşünenlerin zihnini biraz açmak isterim:
Öncelikle ne Kürtler ne de başka bir halk koyun değildir. Sadece karnını doyurarak insanların oylarını bırakın almayı, bu oylara talip bile olunmaz. Öte yandan insanlar bu ülkede boş oturmuyor, devlete vergisini veriyor, ocaklarında yemek pişsin, sağlık, eğitim hizmetlerinden faydalansınlar, özgür, eşit yaşasınlar diye. Kimse kimseyi kendi cebinden doyurmamaktadır.
Şimdi gelgelim Kürtlere, Kürtler neden “karınlarını doyursanız” bile oy vermemekteler bu iktidara? Çok mu nankör bir halktır Kürtler?
Bunun için Toledo yapacaklarını söyledikleri memleketim Sur’a bakmak yeterlidir. 7000 yıllık dünya mirası Sur’un yarısı, sokağa çıkma yasakları sırasında yıkılmıştır. Bu mahallelerin çoğu operasyonların bittiği 9 Mart 2016 tarihinden sonra yıkıldı. Bu mahallelerde yaşayan 30.000’den fazla insan evsiz kaldı ve kentin farklı yerlerine dağıldılar.
Sur yeterli gelmediyse, %70’i yıkılan Şırnak’tan bahsedelim. Şırnak neredeyse haritan silindi ve 6-12 kat arası değişen TOKİ binaları ile yeni bir Şırnak yaratıldı. On binlerce Şırnaklı halen memleketine dönemedi.
Nusaybin’in yarısı, Yüksekova’nın yarısı, Silopi’nin en az 3 mahallesi ve İdil gibi kentlerin bazı mahalleleri de yıkılanlar arasında. Bölgede on binlerce Kürt evsiz kaldı ve 3 yıl geçmesine rağmen mağduriyetleri giderilmedi.
İnsan hakları kuruluşlarının raporlarına göre bu çatışmalı dönemde 400’ü sivil olmak üzere 1500 civarında insan yaşamını yitirdi. Bu insanların bir kısmının hala cenazelerine ulaşılamadı. Bölgedeki Adli Tıp Kurumlarının önüne gidince halen evlatlarından bir parça arayan anneleri görmek mümkün. Bir kısım cenazeler ise Bölgedeki kimsesizler mezarlıklarında yatmaktadır.
2016 sonbaharında Kürtlerin iradelerinin gasp edildi. 102 Kürt belediyesinden 96’sına kayyım atandı, Kürtlerin belediye başkanları ve temsilcileri cezaevlerine konuldu. 3 yıl içinde 10 binden fazla HDP’li gözaltına alındı.
Atanan kayyımların yaptıkları “icraatları” yazmaya sayfalar yetmez. Kürt kültür ve tarihine resmen savaş açtılar, Kürtlerin sembolleri, Kürtçe sokak isimleri, Kürt kültürünü yaşatmaya dair ne varsa, ya yok edildi ya da kapatıldı.
Benim bir Kürt olarak aklımdan en çok çıkmayan konulardan biri kolluk kuvvetleri tarafından duvarlarımıza, sokaklarımıza yazılanlar. Ne diyordu bu yazılar hatırlayalım: “T.C. burada piçler nerede?”, “Esedullah Timi”, “Kızlar biz geldik yoktunuz”, “Türkün gücünü göreceksiniz”…
Bu arada Kürtlerin “karnı doymamaktadır” zaten. Tam tersine Kürtler bu son 4 yılda evlerinden, yuvalarından olmuş ve yoksullaşmışlardır. Ama “karın tokluğundan” çok daha önemlisi Kürtler evlatlarından olmuştur bu son 4 yılda ve korkunç bir devlet şiddeti ile karşılaşmışlardır.
Gözleri Kürt oylarında olanlara tavsiyem kulaklarını Kürtlerin talep ve isteklerine açmalarıdır. Bizler de canı gönülden her şey güzel olsun istiyoruz. Çünkü çok yorgunuz, çok ihtiyacımız var güzel şeyler görmeye. Ancak şunu da biliyoruz ki hepimiz bu ülkede özgür ve eşit bir şekilde konuşabildiğimiz, kendimiz olarak var olabildiğimiz zaman her şey güzel olabilir!