Konya Meram’daki ırkçı saldırıda aynı aileden 7 kişi silahla öldürüldü. Öldürmek içlerini soğutmamış olmalı ki caniler 3’ü kadın 7 kişiyi öldürdükten sonra Dedeoğulları ailesinin evlerini de ateşe verdi.
Dedeoğulları ailesi, 30 yıl önce Kars’tan Konya’ya göç etmiş bir Kürt aile. Geçtiğimiz Mayıs ayında aile, çoğu komşuları olan 60 kişinin saldırısına uğramış ve aile fertlerinin bir kısmı ağır yaralanmıştı. Saldırganlardan 6’sı tutuklanmış ve aile hakkında koruma kararı alınmıştı. Ancak mahkeme aşamasında saldırganlar serbest bırakıldı ve saldırganlar bu sefer aileden 7 kişiyi katlettiler.
İlk saldırı sonrası ailenin beyanatlarından, bu katliamın “geliyorum” dediği oldukça açık.
Dün öldürülen baba Yaşar Dedeoğulları henüz birkaç gün önce Rudaw’a beyanat vermiş ve “Biz ülkücüyüz, siz Kürtsünüz, sizi buradan çıkaracağız… 12 yıldır söyledikleri bu. Kürtleri burada barındırmayacağız diyorlar” demişti.
Saldırı sonrası İHD Eş Genel Başkanı Eren Keskin de twitter hesabından şunları paylaştı:
“Konya Meram’da 12 temmuzda saldırıya uğrayan aile. Tutuklular tahliye edilmiş ve kendileri hakkında ‘koruma kararı’ verilmişti. İşte, onlar daha önce saldırdıkları aileyi katletmişler. İHD olarak olayın takibindeydik. Çok üzgünüz. Ailenin genç ferdi, ‘abla biz çok korkuyoruz’ demişti.”
Öyle görünüyor ki Dedeoğulları ailesi en küçüğünden en büyüğüne bir gün komşularından gelebilecek saldırıdan korkarak yaşamışlar.
Son birkaç aydır Kürtlere yönelik nefret söylemi, ırkçı saldırılarda hızlı bir artış var. Gün geçmiyor ki bir ilden bir saldırı haberi gelmesin. Medya ve siyasetçiler nefret söylemleri ve kullandıkları nefret dili ile bu saldırıları körüklüyorlar. Bu saldırıların çoğunluğu mevsimlik Kürt işçilere yönelik ırkçı, nefret saldırıları şeklinde.
Ancak Konya Meram’daki saldırıda farklı bir yön var. Ailenin ifadelerinden anlıyoruz ki bu aile Kürt olduğu için 10 yıldan daha uzun bir süredir komşuları tarafından tehdit ediliyor ve korkuyla yaşıyor. Bu insanı daha çok düşündürüyor, içini acıtıyor ve kahrediyor.
Komşun tarafından her an öldürülebileceğini bilerek yaşamak, Hrant’ın dediği gibi ürkek bir güvercin gibi yaşamak kahredici.
Dünden beri aynı şey kafamda dönüp duruyor. Komşun tarafından öldürülebilir olduğunu bilmenin huzursuzluğu. Komşusunu öldürmeyi düşünen/düşünebilen kişi açısından baktığımda ise kafamdaki ilk sorular, “nedir ona bunu yaptıran?”, “komşunu öldürmeyi düşünmek nasıl bir ruh halidir?”
Bu soruların cevapları beni şişirilmiş Türklük meselesine götürüyor. Birkaç hafta önce Ermeni Kilisesinin tepesinde oynayan insanlar gibi. Bu öyle bir Türklük ki, bir avuç bırakılmış Ermeni halkını bile rahat bırakmıyor bu Türklük.
Whatsapp gruplarımdan, okul arkalamışlarımdan gelen mesajları çoğu zaman artık okuyamıyorum bile. Eğitimli insanlar bir bakıyorsunuz Suriyelilere sarıyor, bir bakıyorsunuz Afganlara. Yok efendim Suriyeli onu yapıyormuş, şunu yapıyormuş, plajdaki görüntüsünden hoşlanmıyormuş. Eeee, Alman da Berlin’e giden Türk işçiden hoşlanmıyor. Yok efendim ikisi aynı şey değilmişmiş…
Günlük hayatımız bu eğitimli ya da eğitimsiz ırkçılara laf anlatmakla geçiyor.
Komşuluk meselesine dönecek olursak…
Bu ülkede bir çocuk şu cümleyle büyüyor: “Dört bir yanımız düşmanlarla çevrili”. Tarih dersinde, coğrafya dersinde gördüğü bu. Siyasetçilerin dış politika ve komşularla ilişkiler anlayışı bu. Bununla büyüyen Türklük, aynı ruh halini kendi evinin içinde de yaşıyor. Bir ülkenin coğrafyasını alıp evine, yaşamına uyarlıyor.
Orman yangınları çıkıyor, “yangını bu ülkenin kurumları neden söndüremiyor” ya da kurumların ve kişilerin ihmalkarlığını sorgulamak yerine gidiyor, “yangını Kürt çıkardı, Yunan çıkardı” diye ona buna saldırıyor.
Bir yandan “Türk olmanın her halkın üzerinde olduğunu” düşünen bir şişirilmişlik yaşıyor, diğer yandan kurumlarına, kendine güvenmemenin getirdiği bir kendi dışındaki her şeyi yok etme saldırganlığı içinde oluyor. Komşusu Kürdü kendiyle eşit görmüyor, görmek istemiyor. Onun benim gibi evi olmamalı, benim gibi arazisi olmamalı, bu toprak benim, bu vatan benim zihniyetinden sıyrılamıyor bu şişirilmiş Türklük.
Bir yandan da sanki sürekli komşu onun toprağını, malını alacak korkusu yaşıyor. Diğerleri ile eşitlik üzerinden bir ilişki kurmayı bilmiyor ve bu ilişkiyi ancak yok etmek üzerine kurabiliyor.
Sonuç: Eline silahı alıyor, 20 yıl yan yana yaşadığı komşusunu tüm ailesiyle katlediyor.
Gerçekten korkuyorum artık. Bizler barış içinde birlikte yaşama şansını hızla kaybediyoruz, güzel bir ülke şansını kaybediyoruz.
Katliam sonrası çekilen videoda saldırganlar polislerin yanında “tek bir Kürt kalmayacak, hepsini … ” diye bağırıyorlar.
Tamam, tamam kardeşim, hepimiz ölelim, öldürün hepimizi.
Ama 1 dakika bir düşün.
Komşularını öldürdüğün bu ülke daha mı güzel bir ülke olacak?
Katliamların üzerinde yetişen neslin daha mı mutlu olacak?