Korucular bu savaşın neresinde duracak?
Bölgede Kürt halkına karşı devam eden savaş şu an daha çok asker ve polisler tarafından yürütülüyor. Henüz korucular bu savaşta taraf olmadılar. Ancak devletin korucuları bu savaşın içine çekmek istediği açık. Nitekim 25 Ağustos tarihinde Başbakan Davutoğlu köy korucuları ile büyük bir toplantı yaptı. Toplantı sonucunda basına yansıyanlardan korucuların bugün ayda 1000 TL. olan maaşlarının arttırılacağını ve 10 bin civarında yeni korucu kadrosu tahsis edileceğini anlıyoruz.
Devletin korucuları bu savaşın içine çekme ısrarı sadece yandaş silahlı güçlerini arttırma ısrarından kaynaklı değil.
Bunu hemen Davutoğlu’nun ardından, 27 Ağustos’ta, Emine Erdoğan’ın kadın korucuları Cumhurbaşkanlığı Sarayında toplayarak, onlara bu yeni savaşta “Terörle mücadelede gösterdiğiniz dirayet nedeniyle gazanız mübarek olsun diyorum” diyerek seslenmesinden de anlıyoruz. Belli ki devlet bu pis işin içine kadınları sokarak “Barış anneleri” ne karşı “Savaş anneleri” yaratmak istiyor. Hem de Kürt halkının kendi içinden, kendi çocuklarına karşı! Burada amacın yeni silahlı güçler yaratmaktan çok, Kürt halkının psikolojisini iyice bozmak, Kürt toplumuna onarılamaz zararlar vermek olduğu açık.
Ancak savaş başladığından beri Bölgeden gelen haberler korucuların en azından bir kısmının bu savaşta artık yer almak istemediklerini gösteriyor. Henüz birkaç gün önce Roboskili korucular Gülyazı Alay Komutanlığına giderek silah bırakmak istediklerini söylediler. Ağustos sonunda, Beytüşşebap’ta askerlerin operasyon baskısını kabul etmeyen 71 köy korucusu, Kaymakamlığa sundukları dilekçelerle istifa etti. İstifa eden koruculardan biri, artık operasyonlara katılmayacaklarını, hatta nöbet tutmayacaklarını belirterek, şöyle söylüyordu: “Biz artık kardeşlerimizi öldürmek istemiyoruz. Çözüm süreci ile birlikte yasal bazı haklara kavuşacağımızı, artık kardeş kanı dökmeyeceğimizi düşünüyorduk, ancak tekrar başlatılan savaşta bu sefer malzeme olmayacağız. Devlet bizi emekli edip yasal haklarımızı verebilir ancak bizden savaşmamızı beklemesin”.[1]
Hayata geçirildiği 1985’ten bugüne 30 yıl boyunca, arada bir parlamentodan çıkan cılız karşı duruşlara rağmen, koruculuk sistemini devlet ısrarla sürdürdü. Kürt toplumunu “devlet yanlısı” ve “devlet karşıtı” olarak bölen bu sistem, Kürt toplumuna çoğu insanın düşündüğünden çok daha büyük bir zarar verdi. 1990’lı yıllarda sayıları 90 bine kadar çıkan korucular, 2000’li yıllarda kısmen azalsa da (bu daha çok emekli olanların yerine yenilerin alınmaması ve gönüllü korucuların değişken sayılarından kaynaklı); korucular, halen oldukça ciddi büyüklükte bir silahlı güç. İçişleri Bakanlığı İller İdaresi Genel Müdürlüğünün meclisteki bir soru önergesine verdiği cevaba göre, 1 Şubat 2013 tarihi itibarı ile 22 ilde toplam 46.195 geçici köy korucusu olduğunu görüyoruz, yaklaşık 20-25 bin civarında da gönüllü köy korucusu olduğu tahmin edilmekte.[2] AKP iktidara gelmeden önce koruculuğu kaldıracağını taahhüt etse de, iktidarda olduğu bu 13 yıl boyunca koruculuğu kaldırmak şöyle dursun, yeni korucu alımları yaptı. Barış sürecinin başladığı 2013 Newroz’undan sonra yapılan yeni koruculuk alımları, sürece güveni baştan zedeleyen ana konulardan biriydi. 2013 baharında, tam da gerillaların çekilmeye başladığı dönem Mayıs 2013’te, çalıştığım Tatvan’ın korucu köylerindeki alımların bir kısmına bizzat şahitlik ettim. Korucu köyleri olarak lanse edilen köyler sanıldığı gibi sadece koruculardan oluşmuyor, köylülerin bir kısmı korucu bir kısmı değil. Bir anlamda komşular arası güven bile bu sistemle zedeleniyor. O gün köylerde görüştüğüm korucu olmayan köylülerden biri, “devlet hala başımıza silahlı insanları dikiyor, ben niye bu devlete güveneyim, ben niye bu sürece güveneyim”diyordu.
7 Haziran öncesi HDP bölgedeki bazı korucu aşiretleri ile görüşmeler yapmaya başladı. Kürtlerin bir kısmı bu görüşmelere tepki gösterse de ben Kürt toplumuna böylesine çok zarar vermiş bir yapılanmayı zayıflatacak, kaldıracak her türlü girişimi olumlu buluyorum. Bu görüşmeler sonucu korucu aşiretlerinin bir kısmı HDP’ye katıldı, bir kısmı da silahlarını bıraktı.
Bence korucular halklarına karşı asıl sınavı bu yeni savaş döneminde verecekler. Ya yine silahlarını alarak kendi halkına, çocuklarına karşı devlet yanında bir savaşa girecekler, kendi halklarına yapılan zulmün bir parçası olacaklar; ya da silahlarını bırakarak kardeşlerinin kanını dökmedikleri gibi, Kürt toplumunun bu yarayı sarmasının yolunu açacaklar! Ben ikinciyi yapacaklarını, silahlarını bırakacaklarını ummak istiyorum!
Nurcan Baysal
*As published in T24 on 12.09.2015